Konuk yazar: şehide zehra
2005 yılında Amerika’nın göbeğinde siyahi ve başörtülü bir kadın, kadın ve erkek müminlerden oluşan karma bir cemaate Cuma namazında imamlık yaptı. Şimdilerde “Kadın İmam” (“The Lady Imam”) olarak bilinen ve dünyanın dört bir yanından Müslüman feministlere ilham veren “toplumsal cinsiyet mücâhidesi” Amina Wadud, o dönem yaptığı bu tarihi çıkış sebebiyle çeşitli radikal İslamcı gruplardan ölüm tehditleri aldı. Bu eylem bir kadının erkeklerin ibadetine önderlik ederek yüzyıllardır kabuk bağlamış fıkıh geleneğini ihlal etmesinin ötesinde; ümmet içerisinde açılmış bir toplumsal cinsiyet yarığına işaret ediyor. Wadud, daha sonra yaptığı açıklamada[2] dini kaynaklarda kadınları ibadetlere önderlik etmekten men eden hiçbir husus olmadığının altını çizerek, Müslüman kadınları Tanrı vergisi haklarını kullanmaktan alıkoyan ataerkil İslami geleneği hedef aldı. Bu beyanın altında; İslami feminizm tartışmalarının merkezinde yer alan din ve din yorumu ayrımı, Ziba Mir-Hosseini’nin[3] deyişiyle şeriat yani “başlı başına İslami olan yol” ve fıkıh yani “İslam hukukunun erkek elinden çıkmış yorumu” arasında gözetilen ayrım yatar. Tam da burası, “kusursuz Rabbin buyruğu” nun bittiği, “kusurlu erkek kulların yorumu” nun başladığı yerdir. Şüphesiz ki bu yorum, yorumlayanın yaşadığı tarihsel dönemden, içinde sosyalleştiği toplumsal yapıdan, nevi şahsına münhasır duygu ve deneyim dünyasından bağımsız düşünülemez.
İşte bu bizim hikâyemiz. Tıpkı Nevin’in[4] ve Çilem’in[5] hikâyesi gibi, bıçak gibi saplanan ve sapladığımız gerçekliğimiz. Bundan yıllar önce bir kadın evinin önünden yaka paça kaçırıldı. Rab ile arasındaki tüm aracıları reddettiği, dini kalbinin fetvasıyla anlamayı arzuladığı için defalarca tehdit alan Konca Kuriş[6] Hizbullah tarafından kaçırılıp işkenceyle öldürüldü. Korkusuz değildi. Savunmaktan geri duramadığı bir eşit kulluk tahayyülü vardı. Bu hayatı günahıyla sevabıyla yaşayıp giden her kul gibi düşmek ve kalkmak, kalbin fetvasıyla yol alıp yanılmak, tekrar denemek, tüm dış seslerden arınıp Rabbe yakınlaşmak arzusu miras kaldı ondan bize. Meryem’in bir hurma ağacına sarılıp çektiği doğum sancısı kaldı bize. Arkamızdan söylentiler, erkek homurdanmaları kaldı bir de. Meryem’in halkın erkeklerinden yaka silkip, yalnızlaştırılmış, çekiştirilmiş ve horlanmış bir şekilde Rabbe yönelişi kaldı bize. İçine kurt düşmüş tüm Müslüman kadınlar birleşsek, kaybedecek neyimiz var? Bin yıllık teraneler, zaten ödenmeyecek mehirler, “çoğu kadınlardan oluşan”[7] erkek mahsulü bir cehennemden başka. Fatma Yavuz[8], kadının aklının –dolayısıyla dininin de- eksik olduğunu öne süren ve Peygamber’e atfedilen rivayete karşı Rabbin kusursuz yaratışını savunduğu için Diyanet’ten ihraç edildi. Zeynep Algı[9], kadın düşmanı rivayetleri tersten okuduğu için “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ile suçlanıyor. “İşlerini bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz” rivayetine karşı “İşlerini bir erkeğe bırakan topluluk asla felah bulamaz” tweeti attığı için mahkemeye çıkacak ve yargılanacak. İşte bu bizim hikâyemiz. Aklına ve kalbinin pusulasına güvenen her Müslüman kadının yolu bir gün homurdanan erkeklerle kesişecek ve aklı başında hiçbir kadın ta yaratılışa dayandırılan bir eşitsizliği sineye çekmeyecek. Bu bizimki, izahı mümkün bir feminizm değil de nedir? Eşitliğe kavuşmak için erkeklerin keyfini bekleyenlerin vay haline! Bundan tam 12 yıl önce başörtüsü yasağına karşı umut veren bir kadın dayanışması örneğine şahit olmuştuk Birbirimize Sahip Çıkıyoruz[10] metni ile. İçine kurt düşmüş Müslüman kadınlar olarak birbirimize sahip çıkmak için kimden fetva bekliyoruz? Dinin kadın düşmanı rivayetlerden temizlenip fıkhın yeniden şekillenmesi ile hayatları en çok değişecek olan bizleriz. Zeynep’in davası buluşma, kucaklaşma ve bir şiddet biçimi olarak dini bilgiyi eğip bükme günahını kamusal bir problem olarak gündemleştirme fırsatımız olsun! Bana mahkeme salonu gösterildi[11], çoğu erkeklerden oluşuyor.
[1] Selin Top’un Çatlak Zemin’deki aynı başlıklı yazısı ile konuşan bu yazıda “bizim hikâyemize” bir başka açıdan bakıyorum.
[2] https://www.theguardian.com/world/2008/oct/18/amina-wadud-mecca-muslims#:~:text=Amina%20Wadud%2C%20an%20American%20academic,at%20the%20Oxfordshire%20Masonic%20Centre.
[3] Mir-Hosseini, Ziba (2009a) ‘Towards Gender Equality: Muslim Family Laws and the Shari’a’, in Zainah Anwar (ed.) Wanted: Equality and Justice in the Muslim Family, Kuala Lumpur: Musawah; An Initiative of Sisters of Islam
[4] https://www.catlakzemin.com/iste-bu-bizim-hikayemiz/
[5] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201606211023479014-cilem-dogan-ozgecan/
[6] https://www.catlakzemin.com/16-temmuz-1998-musluman-feminist-konca-kuris-hizbullah-tarafindan-kacirildi/
[7] “Cehennem ehlinin çoğu kadınlardır” (Buhari, Hayz 6; Müslim, İman 132)
[8] https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2019/10/25/bir-ihracin-dusundurdukleri-fatma-yavuz-ve-diyanet
[9] https://serbestiyet.com/featured/hadisi-tahriften-ifadeye-cagrildi-42417/
[10] http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/110263-basortulu-ortusuz-kadinlar-birbirlerine-sahip-cikmayi-surduruyor
[11] Pek çok kadın davasına şahitlik etmiş olmam üzerinden
Uydurulmuş rivayetlerle tamamen menfaatlere dayalı fetvalarin uçuştuğu uydurulan din… Rabbimizin buyruğunu beğenmeyip kendi nefislerini tatmin etmeyi amaç edinerek böbürlenip hickimseye hicbir fikre hicbir kadına tahammulü olmayan “din alimleri “…. Hepsinin hesabını verecekler. Vay onların haline..
Camiilerde hâlâ küf kokan, cemaati göremediğimiz yerlerde namaz kıldığımız gözetilirse daha yürüyecek çok yolumuz var. Ve karşılaşacak çok homurdanmamız. Hem de en yükseği hemcinslerimizden gelen…