Konuk Yazar: BD
Kız kardeşlerim, en yakın arkadaşlarım ve sonunda kendi düğünüm olmak üzere yaklaşık dört yıl gibi bir sürede 8 düğünün söz, nişan, düğün hazırlıkları dahil olmak üzere her aşamasında bulunduktan sonra çıkardığım sonucu sizlerle paylaşmak istedim. Aşağıda yer alacak tanımlamalar benim gördüğüm toplum üzerine genelleme sayılabilir, herkesi aynı kefeye koymak istemem.
Bizler geçiş dönemi evlileriyiz. Hayatımız boyunca evlenip yuva kurmamızın en önemli aşamalardan olduğu konusunda telkinlerin yanı sıra, evliliğin güzel bir şey olduğunu göstermek amaçlı mı bilmem çok güzel düğünlerle prenses gibi zamanlar geçirerek evleneceğimiz anlatıldı. İşin aslı, etrafımızda gördüğümüz düğünler de biraz öyleydi. Kız tarafını özellikle de gelini mutlu edebilmek için damat tarafının yapmadığı kalmazdı. Çekilen bu çileler sayesinde kızların aile içinde daha değerli olacağına çünkü zor elde edilen şeylerin kıymetinin daha çok bilineceğine inanıldığından bunların yapıldığı söylenirdi. (Bu konunun tartışması belki başka bir yazının konusu olur)
Ancak biz geçiş dönemi gelinleri okumuş, yazmış, dünyada var olan, özgürlüğünü elinde tutan kadınlardık. Ama ne oluyorsa oluyordu ve düğün merasimleri başlayınca içimizdeki eleştirdiğimiz, beğenmediğimiz gelenekler bizi ele geçirerek prenses olma çabalarına büründürüyordu. Dahası olamadıkça hırlaştık ve karşı tarafı asla dinlemedik. Hele ki günümüzde her şeyin aynı anda sosyal medya denen canavarın içine konulması ile bana yapılanlar ve yapılmayanlar olarak beynimiz ikiye bölündü.
Geçiş dönemi damatları ise dünyada eskisi gibi varolan ataerkil kodlarla büyütülmüş erkekler. Her ne kadar karşılarındaki bu yeni dönemler gelinlere aşık da olsalar onları otoriteleri altına tutamayacaklarından endişe etmektedirler. Zaten pek çoğu bu geçiş dönemi kadınlarla görüşüp beğenip bu endişelerden mütevellit çok azı evleniyorlar. Diğer çoğunluk eski standartlarda kadın arayışına devam ediyorlar. İşte geçiş dönemi kadınlarıyla evlilik kararı alan bu erkekler bir varoluşsal sancı içine düşmekteler. Erkek egemenliklerini kanıtlama, otoritelerine güç katma peşinde ama modernliklerinden de ödün vermemek adına kadının isteklerini kabul etmeme, alınacak bir kevgirde bile fikir beyan etme stratejisi ile varlıklarını kanıtlama çabasındalar. Dahası maalesef ki erkek aileleri bile bu geçiş dönemi kadınlarından çekinip oğulcuklarının ezilmemesi, egemen olabilmesi için sürekli olarak ne kadar değerli olduklarını göstermeye çalışan gülünç bir çabaya giriyorlar. Olması gerekenin aslında bir kevgirde bile ortak karar alabilmek olduğunu düşünürken burada önümüze kararların nasıl verildiği çıkıyor. Çünkü geçiş dönem damatları ataerkil sistem içerisinde aslında neyin alınıp neyin yapıldığını çok da önemsemeyen, bu zamana kadar evlerin hiçbir işine karışmamış erkeklerden. Ancak geçiş dönemi kadınları karşısında açık olamamalarından dolayı bu zaman kadar ilgilenmedikleri konularda fikir üretmek için en kısa öğrenme tekniği ile aileye, arkadaşlara sorup öğrendikleri şeyler üzerinde durmaya çalışıyorlar. Altı doldurulmamış “Ablam öyle aldı”, “Arkadaşım en iyisi orası dedi” gibi cümleler ile direnmeye çalışıyorlar.
Zaten isteklerinin yapılmadığını düşünen, “hani ben prensesdim her istediğim olacaktı” kafasındaki gelinlerin kendilerini değersiz hissettiği bu durumlara bir de kendi fikirlerine karşı etrafın müdahalesiz müdahalesini mantıklı gören erkek düşünceleri eklenince kadının içinde bulunduğu durumu bir derece daha şiddetlendiriyor. Ve maalesef maddi manevi zor olan bu evlilikler bu sarmalın içinde kaosa düşmekte. Bu kaostan çıkabilen mutsuz gelinler ve mutsuz damatları bu süreçte oluşan problemlerin izleri evliliklerinde beklemektedir.
Umarım biran önce bu geçiş dönemi biter ve kadınların bir erkekle mutlu olmak için ortak karar vermekten keyif alacakları, erkeklerin de bu kararlara kendi bilinçleri doğrultusunda fikir beyan edecekleri yeni dönem düğünleri başlar.
Çok iyi, temiz bir tespit. Tebrik ediyorum.
Harika bir tespit. Dilerim geçiş dönemi kısa sürer ve birden fazla jenerasyon bu kaotik ortamdan muzdarip olmazlar. Tahsilini yapmış ve bakış açısı bakımından “adil görev dağılımına” inanan birinin ağzından “söz elbisesi gördüm ve çok beğendim. Fakat almadım. Çünkü erkek tarafının alması lazım.” cümlesi bende de bu tarz sorgulamalar yaratmıştı.