Konuk Yazar: Gülnihal Aydınlı
Taksim güneşinin gökyüzünde süzüldüğü son saatlerde, bir ikindi vakti duyduğum sokak nağmelerine kulak kabartıp bir anda parıldayan gözlerle “İşte bu!” diyerek falan karar vermedim müzisyen olmaya. Büyük ihtimalle böylesi çok daha havalı olurdu. Ama benim müzik serüvenim bir gün babamın beni yazdırdığı keman kursuyla başladı.
O günden, 10 yaşımdan bugüne uzanan bir dostluğumuz var kemanımla. Bu uzun yolculukta müziğin salt sanat için yapılmadığını gördüm, bizzat yaşadım. Müziğin gülmek, ağlamak, hatta nefes almak gibi doğal bir tepki olduğunu derinden hissettim. Belki de bu nedenle kemanımla kurduğum ilişki profesyonellikten ziyade duygusallık içeriyordu.
Altıncı sınıfta, başörtülü bir çocuk olarak kemana ilk başladığımda yıllar sonra müziğin benim için bu kadar büyük bir tutkuya dönüşeceğini ailem dahil kimse tahmin edememişti sanıyorum. “Kemancı kız” diye tanımlanmanın birçok diğer tanımdan daha çok hoşuma gittiğini lisede keşfettim.
Etrafımdaki insanlara nazaran biraz fazla hobim olduğunu söyleyebilirim. Lise yıllarında günde bazen onlarca sayfa yazdığım günlük tutkum bir hikaye sevdasına dönüştü. Şimdi nadiren de olsa bir şeyler karalamayı seviyorum. Açtığım blogumun da etkisiyle bir süre “Yazar hanım” olarak bilindim küçük çevremde. Saatlerce sıkılmadan resimler çizdim, bir ütü resmi çizmek için günlerimi verdiğimi biliyorum. Ancak insanlar, hiçbir zaman bunlardan tatmin olmadılar. Benim de tatmin olmamam gerektiğine inandılar, üstelik beni bile buna inandırdılar. Ben de “puanıma yazık ederek” hobilerimi devam ettirebileceğim, uğraşlarımla toplum arasında bağ kurabileceğim Sosyoloji bölümünü (çok severek ve isteyerek) seçtim. Bu insanları bir süre rahatlatsa da ikinci bir soruyu ortaya attı: “Eee yani?”
Babaannemi sosyologların “toplum doktoru” olduğuna ikna ettim. Şimdi doktor olduğumu düşünüyor ve çok mutlu. :) Bazılarına akademik hayallerim olduğunu söyledim. “Akademisyen” olmam onların hoşuna gitti, onlar da mutlu. Yazılarımı okuyan biri varsa “Yazmayı düşünüyorum.” dedim. Onlar da “Yazar” olacağımı düşünüp sırtımı sıvazlıyorlar.
Müziği, benim için en kıymetli olanı, nereye koyacağımı bilemedim. Müzisyen olmak istiyorum desem “Allah ıslah etsin o zaman” diye geçiriyorlar sanki akıllarından. Okumayı seviyorum ve değerli buluyorum. Ancak bir şeyler okuyup durmanın, güzel fikirler edinmek ve üretmenin güzel bir müzik üretmekten daha değerli olduğuna inanmıyorum.
İsterseniz İnstagram’a sürekli kahve ve kitap fotoğraflarını altında “Hüf finaller” yorumu ile koymak yerine müzik videoları atmamdan ötürü “Aman sen de..” diyebilirsiniz. Ancak yüksek lisans tezlerinizle bir odaya kapandığınızda bizimle bir aKşam’a ihtiyacınız olabilir. Ve biz her zaman hayat gayenizi sorgulamaksızın, , sadece bir arada müziği hissedebilmek için sizinle olmaya devam edeceğiz.
Başarılarınızın devamını dilerim. İnşallah vatanımız için güzel ürünler çıkarır vatana faydalı olursunuz Youtube kanalı açarsanız haberdar edin lütfen
Merhaba, güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim. ThePiolin isimli bir grubumuz ve bu isimde bir Youtube kanalımız var :)
Her yaptiginla mutlu olabildigin, etrafindaki sessleri yorumlayabildigin icin harikasin
Öncellikle keman gibi çalınması zor bir çalgının altından bu denli ustalıkla kalktığınız için tebrik ederim :) Bunun yanında müziğe tutkun biri olarak sizi çok anlıyorum. Okumak benim için daha oncellikli ve zevkli bir iş olsa da zaman zaman sanatsal bir faaliyet yapıp mesleğimi ve hayatımı bunun üzerine şekillendirseydim nasıl olurdu diye düşünmüyor da değilim :) Bundan sonraki hayatınıza da başarılar dilerim herşey gönlünüzce olsun :)
son paragrafta yazdığınız şey tam da beni biraz üzen şeydi. bir sürü emek ve duyguyla müzik icra ediyorsunuz. biz de onu öylece başka şeyler yaparken harcayıp gidiyoruz. Onca emeğin arkada fon olarak kalması bana çok acı geldiğinden beridir ders çalışırken müzik dinlemiyorum.