Reçelle ilgili tek anım: Küçükken o kadar çok çilek reçeli yemiştim ki, bir gün boyunca yüzüm gözüm şiş gezdim. O kadar. Ne nasıl yapıldığını bilirim, ne de çok çeşidini bilirim. Ayva reçelini, ha bir de gül reçelini çok severim. Ama mesele o değil. Mesele benim reçelle aramdaki mesafe bu kadar çokken o mesafenin her daim birileri için mesele oluşunda. Modern, üniversite mezunu kadınların neyi yapıp neyi yapamadıkları, yapamadıkları reçeller, temizlikler, yıkayamadıkları çoraplar, eşlerinden istedikleri ya da istemedikleri her nedense her zaman her yerde gündem olmaya devam ediyor. Kuşaklar değişiyor, teknoloji artık gözlüğe bilgisayar monte ediyor, biz hala bunları konuşmaya devam ediyoruz.
Ama birileri, özellikle de er kişiler bu konularda daha çok konuşuyor gibi geliyor bana her zaman. Ne zaman kadının derdini kendisi anlatmaya başlasa, işte o zaman gözlerimizin içi parlıyor, kendimize geliyoruz. 5harfli cinsinin yazdığı her yazı işte bu kırılmaya, bu yenilenmeye işaret oluyor.
Ama şimdiye kadar cesaret edemedim bir türlü yazmaya, o “karizmatik” ve “çok paylaşılan” yazılardan yazabilirmişim gibi gelmedi. O yüzden de sosyal medyada serzenişlerde bulunmaktan öteye gidemedim. Ne zaman ki bir dost meclisinde “reçel kaynatamıyoruz ama bari reçel diye bir blogumuz olsun” dedik, o zaman ciddi anlamda “gaza geldim”. Bundan böyle başladığım örgülerle kaderi aynı olmayan, sonu olan yazılar yazmaktır dileğim…
Yorum Ekle