Reçel Blog
Okurlarımızın farkında olacağı üzere, Reçel Blog karşınıza özgün içerikler ile çıkıyor. Çok nadiren başka yerde yayınlanmış bir yazıyı alıntılıyoruz. Aşağıda okuyacağınız haber ile böyle bir istisna yapmaya karar verdik. Anneliğe, doğuma, fedakarlığa, evlat sevgisine ve çok daha fazlasına dair güzel tartışmalara vesile olması umudu ile…
—
3 çocukları vardı. Önce 2 yaşındaki İlknur’u kattılar aileye. Sonra “Sen İlknur’u beyaz olduğu için mi seçtin? Ben esmerim, o nedenle mi beni almadın?” diyen 10 yaşındaki Yeşim’i. Şimdi 5 çocuk annesi olan Fati Gençtosun, “Anne olmak için sadece doğurmak gerekmez ve yetmez” diyor.
İstanbul’da 53 numaralı koruyucu ailenin annesi olan Fati Gençtosun (48), 3 çocuk sahibiydi. Şeyh Zayed Çocuk Yuvası’na gidip koruyucu aile olmak istediğini söyleyince önüne çocukların dosyalar içinde hikâyeleri geldi. Fati Anne dosyaları itti.
“Sadece çocukların isimlerini yazıp verin.” dedi. Yüzlerini görmediği çocukların isimleriyle eve gitti. Ailesi “İlknur” dedi. 2 yaş 2 aylık olan İlknur dördüncü çocuğu oldu. Fati anne 8 ay sonra, yuvadaki çocukları yazlığında ağırladı. 1 hafta sonunda 10 yaşındaki Yeşim, “Sen İlknur’u beyaz olduğu için mi seçtin? Ben esmerim o nedenle mi beni almadın?” diye sordu. Fati Anne, “Hayır. Ben İlknur’un yüzünü bile görmemiştim ama istersen bizimle yaşayabilirsin.” dedi. Resmi işlemlerden sonra beşinci çocuğuna da böyle kavuştu.
“BENİ SEN Mİ BIRAKTIN ANNE?”
Çocukların hikâyelerini sonradan öğrendi Fati Anne, Yeşim’in ne kadar yaralı olduğunu, “Hâlâ canı acıyor. Canı acıdıkça canımızı acıtıyor. Birlikte kanıyor yaralarımız.” diye anlattı ve şunları söyledi:
Yeşim’in adı, onu hastanede doğurup bırakan annesinin adıymış. Yeşim annesinin onu terk ettiğini biliyor. Hep aklında “Neden beni terk etti?” sorusu ve onu tanıma isteği var. Ben ona birlikte izlediğimiz bir filmi hatırlatıp yanıt veriyorum. “Belki ilaç almak için hastaneden çıktı, o sırada kaza geçirdi ve hafıza kaybı yaşadı.” diyorum. Yeşim bazen çok hırçın oluyor. Hâlâ psikologa gidiyoruz. Psikolog, “Dağcılar zirveye tırmanırken halata bağlı kancayı atarlar. O kanca sağlam mı diye çekerler. Kanca çekildikçe bir-iki parça düşer ama daha sağlam tutunur dağa. Siz onun kancayı attığı dağsınız.” dedi. Bazen de istemeden hatalar yapıyoruz. Bir gece odasında yıldızlara bakıyordu. Yanına gittim, “Yuvada ışıklar söndükten sonra kalkmak yasaktı. Bir arkadaşımla gizlice perdeyi açar yıldızları izlerdik. O yıldızlarla annemize öpücük gönderirdik.” dedi. “O öpücükler bana geldi ve şu an birlikteyiz.” dedim. Ne dedi biliyor musunuz? “Yoksa beni o gün hastanede sen bıraktın da, sonradan pişman olup geri mi aldın” Biz de zamanla öğreniyor, onların acılarıyla büyüyoruz. Ama annesinin izini sürüyorum. Çok da yakınım bulmaya. 18’ine geldiğinde, buluşturacağım onları ve son kararı Yeşim’im verecek.
“ÇOCUĞUM YA DA TORUNUM”
Fati Anne, geldiğinde 2, şimdi 5 yaşında olan İlknur’u da anlatıyor: “Aslında İlknur’u almaya karar verdiğimizde bize onun annesinin hayatta olduğunu ve bir gün almak istediğini söylediler. Yine de İlknur’dan vazgeçemedik. Bari annesine kavuşana kadar biz yanında olalım istedik. Kendi isteğimle annesiyle tanıştım. Evladını bırakmak zorunda kalan ve benim kızımdan 1 yaş büyük bir anne. Henüz 26’sında. Ona “genç anne” diyoruz. İlknur’a da şöyle özetledik ortak hikâyemizi:
Bir anne-baba varmış ve çok gençmiş. O genç anne bebeğe bakamamış. Sonra yaşları daha büyük bir anne-baba çıkmış ve “O bebeğe biz bakalım ama hep birlikte sevelim.” demişler. İşte o bebek sensin.” İlknur zaman zaman genç annesine gidiyor. Annesi beni arıyor. “Bunu yaptım sever mi?” diye soruyor. “Merak etmeyin, ben de ona çok iyi bakıyorum.” mesajı veriyor. İlknur ise hepimizi bir arada istiyor. Geçenlerde “Keşke genç annem ablam olsaymış da o da bu evde yaşasaymış.” dedi. Evet bir gün gidebilir. Ama o artık benim çocuğum ya da torunum. Bu vakitten sonra kopamayız zaten…
“HİÇBİR SEVGİ FARKI YOK”
Fati Anne, “sevgi ve anneliğin profesörü” gibi anlatıyor her şeyi:
Onlarla o kadar mutluyum ki. Bazen “Cennet budur işte.” diyorum. Çocukların anne-babalarını seçme şansları yok, ama bizim başka çocukları seçme ve onlara kucak açma şansımız var. Doğurduğun çocukla baktığın çocuk arasında hiçbir sevgi farkı yok. Sen istersen bütün çocuklar çocuğun olabiliyor. Anne olmak için doğurmak gerekmiyor ve yetmiyor. İşte böyle kalbinden doğuruyor bazı anneler evlatlarını… Ben üçünü karnımdan, ikisini kalbimden doğurdum…
Ne güzel bir hikaye. Mazlum çocuklara iyiliğin bereketini bu dünyada da ahirette de alsınlar inşallah. Allah razı olsun.
Bu haberler gönlümüze huzur dolduruyor ancak internet ortamında hiçbir zaman yok olmayacak olan bu haber, bu çocuklar büyüdüğünde onları yaralamaz mı? Annenin ismini Google’da arattıklatında karşılarına bu haberler çıkacak ve hikayelerinin-mahrem duygularının bu şekilde herkese açıldığını görecekler. Incinmeyecekler mi? Annenin adına F. G. denseydi daha uygun olurdu sanıyorum.
Sevebilmek bir nasip işidir, doğuranın attığı, doğurmayana evlât olabiliyor. Her karından doğan evlât olmuyor demekki, kalpten doğurmak gerek….❤️
İŞİMDEN DOLAYI BİR HANIMLA TANIŞTIM 45 YAŞLARINDA, İKİ KIZ ÇOCUGU EVLAT EDİNMİŞ VE ONLARA HAYATINI ADAMIŞ BİR HANIM.KANBAĞI OLMASI DOĞURMASI GEREKMİYOR BAZEN ANNE GİBİ HİSSETMEK İÇİN. YÜCE GÖNÜLLÜ İNSANLAR HALA VARLAR.İYİ OLAN VE İÇİNDEKİ SEVGİYİ OLANI PAYLAŞAN ADANAN HAYATLAR HALA GELECEK İÇİN UMUT VERİYOR BİZLERE