Yazar: Feyza
İstanbul’da dün gece yüzbinlerce insanın aynı anda işittiği bir patlama yaşandı. Patlamada şu ana dek 38 insan hayatını kaybetti. Yüzlerce yaralı var. Ölenlerin yakınları, yüzlerce insan yasta. Belki milyonlarca insan İstanbul’da, civarda olabilecek yakınlarını “iyi misin” diye aradı, mesaj attı. Bunun yanında milyonlarca öfkeli, kalbi kırık insan var. Herkese baş sağlığı diliyorum. Herkese içinde bulunduğu durumun ağırlığınca sabır diliyorum.
Ateş düştüğü yeri yakıyor, etrafındakileri de dumana boğuyor. Ben her seferinde yeniden geçmişsiz ve geleceksiz kaldığımı hissediyorum. Geçmişsiz, çünkü şiddet kendinden öncekilerin anlamını (bir süre) unutturacak kadar güçlü. Geleceksiz çünkü bütün öngörüler, hedefler, hayaller de (kaldıysa) anlamsızlaşıyor. Kapkara bir perde iniyor insanın gözünün önüne.
Bu kara perdenin aralığından insanların öfkelerini izliyorum. Sanki bu geçmişsiz ve geleceksizlik duygusuyla kavga edercesine “başkanlık gelsin diye oluyor” diyorlar, “başkan yaptırmamak için oluyor” diyorlar, “ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenler”, “dolar lobisi”, “İkiyüzlü Batı”, “Gezi” diyorlar. “Mutlaka kazanacağız”, “Diz Çökmeyeceğiz” diyorlar. Ortada bir sürü anahtar sözcük dolanıyor. Türkiye’nin tarihinde, bilhassa son 4-5 yılında yaşanan derin yarılmanın ortasından olaylar bir anda sosyal medyanın zaman tüneline taşınıyor. Sanki bugünlere bu derinleşen öfkeyle gelmemişiz gibi, herkes yangına daha büyük körükle gidiyor.
Bana da bu dünya sahnesinde olan biteni anlamaya çalışma rolü düşmüş. O yüzden bildiğim soruları aklıma geldiği gibi sormaya devam edeceğim.
İçinden geçtiğimiz savaş halini uzun süredir anlamaya çalışıyorum. İnsanlara nasıl faillik duygusu yükleniyor? Nasıl izledikleri, maruz kaldıkları, mağduru oldukları şeyin parçası oluyorlar? Nasıl taraf oluyor, millet oluyor, dost oluyor, düşman oluyorlar? “Hiç kimse” olmaktan başka rol biçilmeyen çocukların dünyanın büyük kentlerinde kendi bedenlerini patlatmaya koşmalarını anlamaya çalışıyorum. Tarih olmak ne kadar dayanılmaz bir arzu ve bugünlerde tarih olmanın yolu yok olmaktan, yok edicilikten geçiyor.
Katliamı şişeden çıkan bir mesaj gibi okuyanlara karşı da sorularım var. Büyük resmi görenler açıklasın hele. İnsanlar demokratik seçimlerle sandığa gittiklerinde nasıl kaosu seçmiş oluyorlar? Bu cehennemden çıkışımız neden yönetim biçiminin değişmesinden geçiyor? Çoğunluğun öfkeli konsolidasyonu sokakları güvenli kılacak mı? Olağanüstü hallerin yüksek güvenlik önlemleri şiddeti ve ölümü azaltabilecek mi? Herkes öldüğünde kim kazanacak, kim asla kaybetmeyecek, kim asla diz çökmeyecek?
Bugün anneler, babalar, sevgililer, evlatlar dizleri üstüne çöktüler, yığıldılar, bayıldılar, çığlık attılar, sustular. Bu ölümcül döğüşte tarih olmak değil, yakınlarının eve dönüşlerini görmek isterlerdi.
Başımız sağolsun.
Bu cehennemden çıkışımız neden yönetim biçiminin değişmesinden geçiyor?
Soru yanlış. Başkanlık sistemine geçiş terör problemine bir çözüm olarak sunulmuyor zaten. Başka yönetimsel problemlerin çözümü olarak sunuluyor. Ülkenin tek meselesi terör değil.
Çoğunluğun öfkeli konsolidasyonu sokakları güvenli kılacak mı?
Soru yanlış. Öfkeli olmakla itham ettiğiniz çoğunluğun teröre karşı öfkeli olmak için geçerli nedenleri var. Ayrıca günümüzde çoğunluğun dışında kalan kesimlerin öfkeli olmadığını kim iddia edebilir. Azınlığın öfkesi güvenlik problemi oluşturmuyor mu?
Olağanüstü hallerin yüksek güvenlik önlemleri şiddeti ve ölümü azaltabilecek mi?
Soru yanlış. Pratikte olağanüstü hal PKK ile ilgili yüksek güvenlik önlemleri getirmiyor. PKK nedeniyle yüksek güvenlik önlemi olan yerlerde bunun için olağanüstühal’e ihtiyaç yok. Olağanüstü halin bu PKK şiddetine neden olduğunu ya da arttırdığını herhalde kimse iddia edemez. Olağanüstü halin öncelikli muhatabı PKK değil sonuçta.
Ne de güzel(!) tek yönlü sorular sormuşsunuz, tıpkı sorularınızın kaynağı olan size ters gelen tepkiler gibi. Aynı ama farklı yönde.
Ah bu Reçel, hem dert ortağım hem de derdim.