Konuk Yazar: Kübra Kaşıkçı
Malumunuz Ramazan yaz günlerine geldiğinden olsa gerek herkes evde vakit geçirmeyi çok daha tercih eder bir durumda. Okulumun tatile girmesiyle birlikte, ben de Ramazan’ı evimde geçiriyorum. Bu süreçte de televizyonla oldukça yakın bir ilişki kurmaya başladım. Kışın okul, kurs, gezme, ders çalışma gibi bir sürü aktivitenin arasında pek de vakit bulamadığım televizyonla şimdi çok daha fazla vakit geçirir oldum. Televizyonun zararları ve vakti nasıl öldürdüğü konusuna ben de sonuna kadar katılıyorum. Fakat etrafımdaki birçok insan; üstelik ergenlik çağında ya da küçük çocukları olan aileler, bu konuda herhangi bir sınırlandırma ya da alternatif bir aktivite üretmek yerine televizyonun müthiş oyalandırıcı ve vakit geçirici etkisinden faydalanıyorlar.
Bütün bunları şu sebepten anlattım. Ben bu süreç içince defalarca tekrarı yayınlanan çoğu yaz dizisini izledim. Size burada dizilerdeki mantık hatalarını falan anlatmak istemiyorum. Fakat beni çok rahatsız eden bir mesele var, o da taciz konusu. İzlediğim dizilerin genelinde zengin, yakışıklı, full kaslı patronlar; güzel, hanım hanımcık, saf kalpli, biraz geveze kızları istedikleri gibi taciz edebiliyorlar. Zengin, cool, yakışıklı patron; evlilik için görüşmeye gittiği kızdan kurtulmak için garson kızı dakikalarca dudaklarından öpebiliyor. Bu durumun devamı ise yeni başlayacak bir aşkın habercisi olarak gösteriliyor. Bir diğerinde kaslı, zengin patron; iş görüşmesine gelecek adayı —kadın olarak baştan başarısız bulduğu yetmezmiş gibi— pekala onu çalışırken “taciz” edebiliyor. Ama bu durum da sıkıntı değil. Bu durum gene aynı şekilde yeni başlayacak aşkın ayak sesleri olarak gösteriliyor. Aynı patron mini etek giyen kızların zaten tek gecelik kızlar olduğunu ifade edebiliyor. Kızlar yapılan şeyin “taciz” olduğuyla ilgilenmek yerine adamın yakışıklılığı ile ilgilenmeyi tercih ediyor. Zaten dizinin ilerleyen bölümlerinde kız ile tacizci oğlanın mutlu sonuna şahit olacağımız aşikâr.
Evet, bu dizileri izlememek bir çözüm. Çok da güzel bir çözüm. Özellikle çocuk sahibi olan ebeveynlerin kesinlikle uygulaması gereken bir durum. Ben meselenin bu kısmıyla ilgilenmiyorum. Beni rahatsız eden mesele bütün bu dizilerin arkasındaki zihniyet meselesi. Bütün bu taciz hikâyeleri gözümüze gözümüze nasıl aşk olarak sokuluyor? Neredeyse her gün bir kadın cinayeti, taciz–tecavüz durumu yaşadığımız memleketimizde nasıl insanlar bu kadar pervasız olabiliyor? Yeni çıkan her dizide taciz bir aşk başlangıcı olarak gösterilirken biz otobüste, metro, yolda insanlara tacizin ne olduğunu nasıl anlatacağız? Akşam saati sokakta yürürken kadınların tedirgin olduğu bir ülkede bu taciz hikâyelerini pekâlâ aşk hikâyesi gibi anlatan senaristine, yapımcısına diyecek hiç mi lafımız yok?
Aslında bütün bunlar bir kısır döngünün parçaları gibi. Bu diziler toplumumuz tarafından kabul edilen belli şeylerin tezahürü olarak kendine yer bulabiliyor. Dizilerle ilgili bu rahatsızlığımı dile getirdiğim bir toplulukta, bana cevap olarak; “Ama dizideki çocuk çok yakışıklı ve zengin, eminim birçok genç kız, gerçekte de böyle bir durumdan rahatsız olmaz” denebiliyor. Buna ilaveten laf atmanın aslında bir iltifat gibi kabul edildiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Lâkin tüm mesele bu kadar da basit değil. Biz kadınlar tacize uğramaktan çok korkuyoruz. Gerçek hayatta taciz bu kadar tozpembe bir hayatın başlangıcı olmuyor. On yaşında, otobüste uğradığınız tacizi yıllarca unutamadığınız bir duruma geliyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bir yere giderken, kimseye yol sormamayı prensip haline getirmiş oluyorsunuz. Minibüslere, taksilere tek başına binmemeye başlıyorsunuz. Yani kısacası taciz sizin sandığınız gibi kadınların tozpembe hayatlarının başlangıcı değil, yaşamının üzerinde dolanan simsiyah bir bulut olarak yer alıyor.
Sayın yazarın dediği gibi, asıl sorun; zihniyet meselesi. Dizilerin materyalizmi ve aklaksızlığı böylece-normalleştirerek toplumun bilinçaltına kazıdığı bariz bir gerçek. Çaresi ise elbette ki; bunları seyretmemek ve olumsuz etkisini belirtmek. Ancak her geçen gün bunların artarak çoğalması çok üzücü. Umudu gögsümüzde bir çiçek gibi taşıyoruz bu ülkede…
Buna bir de taciz kapsamına giren ve girmeyen erkekleri ayrıştıran şey ney onu eklemek lazım. Burda bi sınıf meselesi var. Taciz fakir ve çirkinlerin yaptığı mıdır, zengin ve yakışıklının tacizi iltifat mıdır. Bunu tartışmaya açmak kritik, çok önemli bi konu tebrik ederim.
Güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.