REÇEL

Siz Yapmayın

Yazar: Anonim

Görsel: Emmanuel Orain

Yazarken insan kendine bakar derler ya da ben böyle olduğunu düşünüyorum. Yıllarca yazdım, kendime baktım, kendimi iyi etmekle uğraştım ama görüyorum ki hep etrafından dolanmışım bazı şeylerin. Artık kaçmak istemiyorum diye bu yazıyı yazmaya karar verdim. Tetikleyici içerik olduğu konusunda uyarmak isterim.

On yaşındaydım, evde tayt giyinmiştim. Akşam amcamlar ziyarete geldi. Amcamı severdim. Annemi o akşam köşeye çekti bir şey söylemek için, anneme demiş ki “Tayt giymesin, büyüyor.” Babam karışmazdı bana, annem de. Zaten on yaşındaydım, on. Ağzım açıkta kalmıştı, anneme o ne karışıyor ki dediğimi hatırlıyorum. Sonra da gidip aynaya baktığımı, tayt giymemde ne gibi bir sorun olduğunu anlamaya çalışmıştım. Sonra birkaç işaret daha gördüm ama çocuktum, nasıl anlayabilirdim ki.

İki sene sonra, on iki yaşımdayken oyun oynarken beni taciz etti. İnanamadım. Yanlışlıkla olmuştur sandım. Yapmamıştır dedim. Kardeşim de yanımdaydı. Onu düşünüp oyuna tekrar dahil oldum ve tekrar taciz etti. Kendi odamda, kardeşim ve onun kızıyla oyun oynarken hem de. Sonrasında hatırladığım şeylerden biri, bunu hemen unutmam gerektiği oldu. O yaşımda kimseye anlatmamaya hızlıca karar verdim. Gömdüm hemen. O kadar hızlı gömdüm ki inanamazsınız.

Sonraki yıllarda unuttum gerçekten olayı ta ki bir gün bir kitap okurken cinsel istismara uğramış bir kurgu karakterin benimle aynı davranışları sergilediğini görünce bir anda kafamda bir şimşek çaktı. Yine gömdüm, sonuçta bir kurguydu, bir romandı ve benimki de belki gerçekten yanlışlıkla olmuştu.

Kendi evinizde, kendi odanızda, yıllarca çok sevdiğiniz, sığındığınız, tatillerde evine gitmek için can attığınız amcanız tarafından taciz edilmek ne kadar sarsıcı anlayamazsınız, suçlar bir tonda söyleyemiyorum, ben de anlayamadım. Yıllarca kendimi korumak ve susmak zorunda kaldım. Çünkü ben konuşursam ihtimaller hep çok zordu, belki kimse bana inanmayacaktı, bir de tabii babama annesi babası tarafından emanet edilen kardeşinin böyle bir şey yapmış olması babamı yıkacaktı zaten kardeşi çok hasta biriydi, hep hastaydı. Hep gömdüm içime. Zamanla birkaç arkadaşıma bahsettim, bazı erkek arkadaşlarıma. Kendimi güçlendirdim, kendime ayrı bir yol çizmeye uğraştım. Bizimki gibi aile ilişkileri çok yoğun ve yakın olan bir ailede ayrık otuydum, yalnızlığı seven garip kızdım, hayatım boyunca evlenmeyeceğim, yalnız öleceğim düşünülüyordu fakat ben evin dışında çok huzurluydum, evin dışı olması gerekenin aksine benim sığınağımdı, yabancılar en iyi dostlarımdı, aile ise korkulu rüyamdı.

Çok okudum, çok uğraştım kendimle. Herkesin başına geliyor dedim, unuttum, affettim, bir daha affettim, geçsin istedim, tüm bu olanların etkisinden kurtuldum sandım.

Şimdi 40’lı yaşlarımda ikinci kez terapi sürecinden geçiyorum. Bunları yaşarken farkettim ki ben aslında taciz edilmekle kalmamışım, hayatım boyunca travmatize olmuşum onun varlığından dolayı. Onun varlığını tolere etmekle kalmamıştım, kimse üzülmesin diye bir de yanında olmaya çalışmıştım.

Bana ağır bir hastalık teşhisi konulmuştu 20’li yaşlarımda, bir anda odama geldi, göğsüne bastırdı beni ama nasıl ağlıyor, böğüre böğüre resmen. Şaşkınım, sessizim ve bu saçmalığın hemen son bulmasını istiyorum. Başkası belki kendini sıyırırdı oradan, bağırır çağırırdı, ben onu yapamazdım. Ailede benim temsil ettiğim yer buna imkan tanımıyordu. “Ben iyileşeceğim, ağlamayın,” diye teselli ettim onu. Sonra da “sizin ağlamanız beni kötü etkiliyor,” dedim. Ağlamaları değil de bu iki yüzlülük, bu pislik, bu kokuşmuşluk beni kötü etkiliyordu aslında. Hep tuttum kendimi.

Duygusal bir adamdı, her şeye çabuk ağlar, çabuk üzülür, çabuk hastalanırdı, annem defalarca kez ona çekmişsin demişti. Ona benzememek için taş oldum, duvar oldum, inat ettim, ağladığımı hiç onlara göstermedim. Bir süre sonra sen ne kadar soğuk, duyarsız bir insansın demeye başladılar. Şaşırıyorlardı, bu kadar soğukkanlı olmama.

Yıllar geçti çocuğum oldu benim. Emdirdiğim tüm süre boyunca emdirirken ağladım, ağlayarak ayet-el kürsi’ler okudum, ben bu çocuğu nasıl koruyacağım diye uykusuz kaldım. Aksi gibi o süreçte hastalıkları arttı, ölümünü bekliyorduk hepimiz. Bir süre sonra hastaneler kabul etmedi onu ölecek diye. Annem babam kendini paraladı onu yaşatmak için, tüm imkanları kullandılar. Benim çocuğum ölüm tehlikesi geçirirken onlar onun yanındaydı, son anlarında yanında olmak istiyorlardı. Öfkeleniyordum ama ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Aksine bir de ziyaret et diyorlardı, her an ölebilir, sonra üzülürsün, sana çok düşkündü, seni bir başka severdi, senin için çok şey yaptı…

Ölümüne yakın ziyaretine gidiyordum, çektiği acıları görüyordum. Hayatımda ilk defa ölüm döşeği, son nefesini verirken acı çekmek nedir şahit oluyordum. Babam ağlıyordu, babam ağlıyor diye ben de ağlıyordum ama ona baktığımda belki de yaptıklarının acısını çekiyor diye düşünüyordum. Nefes almak bile zordu onun için, öyle bir acı çekiyordu. Ben de seyrediyordum. Ona rağmen, o halinde bile, çocuğumla yanına gittiysem eğer çocuğumu gözümün önünden ayırmıyordum, öyle korkuyordum. Kimseye güvenemedim çocuğumu emanet etme konusunda zaten. Bakıcı tutup işime geri dönebilirdim, şartları zorlayabilirdim, yapamadım. Çünkü ben en güvenli alanımda taciz edilmiştim. Kime güvenecektim ki.

Ölünce bitecek sanıyordum bir yandan, artık korkmayacaktım, artık rol yapmak zorunda kalmayacaktım, artık onu görmek zorunda kalmayacaktım. Hayatımızdan tamamen çıkıp gitmiş olacaktı. O kadar acı çekti ki, bir an dedim ki affedeyim, hakkımı helal edeyim, lanet gelsin, bu içimdeki öfke son bulsun. Çok denedim bunu, defalarca. Cenazeden bir hafta sonra tekrar topluca mezarına gittik, herkes dua okumaya başladı. Ben de adettendir diye okurken bir anda bıraktım okumayı, okuyormuş gibi yapmaya devam ettim. Benim duam ona gitmesin istedim, tek üzüldüğüm annem ve babamdı, çocukları gibi bakmış büyütmüşlerdi, evlerinde bakmışlardı, her türlü ihtiyacını karşılamışlardı. Maddi olarak bir refah seviyesinde yaşaması için benden kesip ona ve ailesine aktarmışlardı. Şimdi çok sevdikleri birinin kaybını yaşıyorlardı, kimse benim ne yaşadığımı bilmiyordu.

Bazı şeyler geçmiyor hiç. Geçen hafta terapistim bunun sadece basit bir taciz olmadığını ömrümün büyük kısmında travmatize olduğumu farketmemi sağladı. Hayatımdan çıkarabilme imkanım olsaydı, her şey bu kadar çetrefilleşmezdi muhtemelen. Şimdi işte OKB, depresyon, anksiyete, hepsiyle baş etmek zorunda kalıyorum ve bir süre daha hayat benim için çok zor olacak. OKB belki hiçbir zaman tam olarak geçmeyecek, bilmiyorum.

Annem durup durup sinirleniyor OKB olmama, ne oldu da diyor OKB oldun. Tabii tek bir sebebi yok, bilenler bilir zaten, boş boş bakıyorum annemin gözlerine, çok zorlanmışım diyorum. Yıllarca duygusuz bildiği kızı şimdi nasıl bu kadar düşer anlamak istemiyor, kabullenmek istemiyor. Zor tabii evladının zorlandığına, hasta olduğuna şahit olmak. Sakin sakin çok zorlanmışım anne, diyorum.

Bu yazıyı yazmamın sebebi ise; biliyorum, neredeyse taciz edilmemiş kadın yok, biliyorum çok daha ağır hikâyeler var, kendinizi o ortamdan çıkarabilme şansınız varsa lütfen bunu yapın demek için. Sonrası çok daha zor çünkü. Ben küçük yaşımdan beklenmedik bir fedakarlık yapmışım ama kimsenin yapmasını istemem açıkçası. Bir ömür acı çekmek mi yoksa bir dönem ciddi zorluk yaşamak mı deseler şimdi, bir dönem zorluk yaşamak derim muhtemelen. Bir de kendinizi suçlamayın ne olur, ben hâlâ derinlerde kendimi koruyamadığımı düşünerek suçlu hissettiğimi farkediyorum. Öldü gitti, benim yaşadıklarım, suçluluğum bitmedi. Yolda herhangi bir kadının taciz edildiğine şahit olsa aslan kesilen ben, o küçük halimle kendime, kendimi koruyamadığım için çok eziyet etmişim. Siz yapmayın en azından. Çünkü bu yaşadıklarınızın suçlusu siz değilsiniz.

Konuk Yazar

Yorum Ekle