Konuk Yazar: HKŞ
Yıl 2013. Eski Milli Görüşçü, yeni muhafazakar, emekli siyasilerin bir araya geldiği bir dernekte gayri resmi sekreter olarak çalışıyorum. Dernek başkanının konuşma metinlerini yazıyor ya da düzeltiyorum. Davetler için davetli listelerini çıkarıyorum, mekanı organize ediyorum, yeni üye çalışması yapıyorum. Yani aslında nerede eksik kalan bir şey varsa ben tamamlıyorum. Günümün önemli bir kısmı dernekte geçiyor. Bazen işler öyle yetişmiyor ki herkes çıkıp gidiyor bir ben kalıyorum bir de dernek başkanı. Dernek başkanı babamın abi dediği, dava arkadaşım dediği birisi, altmışlı yaşlarında, torunları var ara sıra derneğe gidip gelen. Öyle sağlam temeller ve değerler üzerine kurulmuş bir ortam var ki, dernekte hep çok rahatım. Saat 9-10’a kadar kalıyorum bazen. Aslında bu ne üyelerin ne başkanın normlarına uyan bir şey değil. 24 yaşında bekar bir kadının o saatte evinde olması gerekir. Hele hele mahremi olmayan bir erkekle dört duvar arasında yalnız asla ve kat’a kalmaması gerekir. Ama ben üniversiteden hem geç saatlerde dışarıda olmaya alışığım hem de erkeklerle normal insan ilişkisi kurabilmeye.
Peki ya başkanın bu rahatlığı ne? Bana niye “kızım saat geç oldu sen evine git” demiyor, neden benimle yalnız kalmaktan rahatsız olmuyor, neden asansörde burnumu sıkıp “sen yok musun seeeen” deyip gülüyor. Hayır, hayır! Kızı olarak görüyor, ondan böyle. Babamın arkadaşı yahu, tabi ki kızı olarak görecek! Ama ben onun kızı değilim… Neden yanağımı sıktı. Yok, hayır, olamaz! Neden geç saatte çıktığımızda beni direk evime bırakmıyor da arabayla sahil turu atıyoruz. Ben bunu istemiyorum. Evime gitmek istiyorum! Hayır, hayır, tacize uğramıyorum, beni çocuğu gibi görüyor. Ama ben 24 yaşında bekar bir kadınım ve işim bitti, saat 10 oldu ve artık eve gitmeliyim. Neden kendim gitmeme izin vermiyor da her seferinde eve bırakmak için ısrar ediyor ve her seferinde hiç de küçük olmayan bir İstanbul turu yapıyoruz. Neden ben arka koltuğa yönelmişken öne gel diyor. Yok, hayır, tacize uğruyor olamam! Bu adamın torunları var ve o babamın arkadaşı, beni kızı olarak görüyor ve en önemlisi bu adam Müslüman! Peki neden ama neden beni odasına çağırıp aile dostları olan, karısını da tanıyan dul bir kadının onunla ilişki yaşamak istediğini ve bunun da kafasını karıştırdığını bana anlatıyor! Midem bulanıyor. Hayır artık görmezden gelemem. Öyle detaylar var ki, sence ne yapmalıyım diye sorduğu, tüylerim diken diken “bence bunları bana değil eşinize anlatmalısınız” diyorum fakat duymuyor bile. Bu odadan nasıl çıkarım? Bu işten nasıl sıyrılırım? Arkadaşım aramış olsun beni, böyle bir mizansen işe yarar dimi? Bu seferlik kurtuldum. Peki ben burada çalışmaya nasıl devam ederim, bir anda bıraksam kime sebebini nasıl anlatırım? Ortaya çıksa öyle eminim ki “rahat” damgası yiyeceğimden. Babam çok gurur duyuyor yaptığım işten… İlk defa onaylanıyorum bulunduğum bir yerden dolayı. Başörtümü çıkartıp lise ve üniversite okuduğum süreçte hiç onanmadım. İlk defa beğeniliyorum ailem tarafından. Çünkü davaya hizmet ediyorum! Çünkü camiadan kopmadım! Çünkü başımı açarak okudum ama kaybolmadığımın kanıtı bu derneğe verdiğim emek! Nasıl da mutlular! Ben tacize uğradığımı bile aylarca kabullenemiyorum çünkü burası öyle bir yer değil! Olmamalı! İçimden çığlıklar geçiyor. Sonunda anneme anlatıyorum olanları. Eklemeden, çıkarmadan. Gözlerindeki dehşet ifadesi şükürler olsun ki benim düşündüklerimi onaylıyor. “A…. A… senin yanağını mı sıktı!!!” Çok komik duruyor değil mi? Altı üstü yanağımı sıkmış işte, otobüste minibüste daha fenasını her gün yaşamıyor muyuz sanki? Hayır işte, öyle değil. Burada bir inanç sistemi ve kurallar var ve ben bu insandan yanağımı sıkmasını değil bana saygıyla muamele etmesini bekliyorum. Ne saflık! Çünkü hem inancımız, hem babamın arkadaşı olması, hem yaşının benimkinin üç katı olması bunu gerektiriyor. Biz bu camiada tokalaşmıyoruz bile, yanaktan makas ne demek! Ne naiflik ama! Bir daha dönmüyorum o derneğe, aylarca başka kişilere aratıyor beni, etkinliklere getirtmeye çalışıyor. Rezalet çıkmadan(!) ortalıktan kaybolmayı başarıyorum. Ne annemle ne babamla asla konuşmuyoruz konuyu. Babam derneğe gitmeye devam ediyor. Böyle yok sayıyoruz tacizi. Böyle böyle taviz veriyoruz ruhumuzdan, bedenimizden. Ancak sadece o kişiye olan güvenimizi zedelemiyor böyle şeyler. Bir dünyayı, bir inanç sistemini, bir toplumsal dokuyu yıkıyor başımıza. Bu belki yaşadığım ilk şok ama maalesef son değil. Müslüman erkekleri tanıdıkça acaba İslam sadece Kadınlar için mi inmişti diye çokça düşündüğüm oldu, artık gerçekten onları hiç umursamıyorum. Tesettürüme küfreden Müslüman bari tacizci olmasa… Bu kadar…
Yaşadığımız ülkenin hatta bölgenin(avrasya+orta doğu) çoğu sokağında “ortada olanı kaparlar hahıhahıha” kültürü şakayla üstü örtülü “racon” olmuş, hoşlandığın birine ilişki teklif etmek “ayıp” hele sevdiğin biriyle görülmek “suç” ama asılmak, sıkıştırmak, zorlamak sonra da evlenmeye mecbur bırakmak “makul” olmuş. Zaten kadın istemeseymiş ortada gezmezmiş, erkek de dayanamaz yaparmış. Çünkü zaten evlenmek isteyen ailesine söyler, aile büyükleri, cemaat hocaları yardım eder, evlendirilirmiş. Böyle tanımadığı erkeklerle konuşan, şakalaşan, aynı yerde bulanan kadın zaten en baştan “kabahat” işlemiş, yola girmişmiş. Böyle şeytan kadınlar nice namuslu müslüman erkeği yoldan çıkarırmış, elli yaşındaki adamı bile günaha sokarmış… Böylesi “yırtık” kadınları ilk fırsatta hemen biriyle evlendirmeliymiş, adı çıkarsa anca’birinin ikincisi, üçüncüsü olabilirmiş…
Böylesi sözleri, işleri bir erkek olarak “hiç” umursamıyordum; bir yanlışlık olduğunu seziyorduysam da nasılsa benlik, bizlik bir durum yok diyordum ama sonra ailenizden umursadığınız birinin başına geldiğinde; ve 19unda gencecik kızcağıza “çıkış yolu” olarak “adı çıkan” kişiyle evlenmekten başka “çare” bırakılmadığında: “hadi be” diyor insan, böyle bir ülkede mi yaşıyoruz! Biz böyle insanlar mıyız? Din, islam, mahkemeler falan insanları böyle şeylerden korusun diye var değil miydi? Değilmiş meğer. Eğer toplum kişinin “haklarını” önemsemiyorsa gerisi hikayeymiş, herşey kılıfına uydurulur, rahatımız bozulmazmış…
“Allah Almanya’ya zeval vermesin” diyor şimdilerde o kız, orda akrabalarımız vardı da uyanık olup hemen yanlarına aldırdılar. Kurtuldu şükür … Duygusal, cinsel zekası 13 yaşından yukarı çıkmayan insanların ülkesiymiş burası, buralar…
Bu yazdıklarınız beni yaklaşık on yıl önceki o günlere götürdü, gitmişken de paylaşmak istedim…
görmezden gelinen gerçekler.bir hayatı tamamen olumsuz etkileyen olaylar.depresyon.kendi kendini iyileştirme süreci.anksiyete.hayat devam ediyor.sevgiler.
benzer şekilde saygın bir kuruma staj için gittiğimde 60 yaşına yakın, herkesin kendisine abi çektiği ‘dava adamı’ kişi yanağımdan makas almak istediğinde hızlıca başımı geriye çekip sert bir şekilde “sakın!” dedim. çok şaşırdı, ben senin baban yaşındayım dedi. üstüne üşenmeyip diğer ‘dava arkadaşlarına’ anlattı gülerek. Bu nasıl utanmazlık diye düşünürken diğerlerinin cık cıkları arasında KEZBAN ilan edildim.
Keske bu adamlarin adi yazilsa teshir edilmeli gecte olsa yuzleri en azindan kizarsaa.. okurken sinir oldum
keske bizde yurtdisinda oldugu gibi isim isim teshir edebilsek bu insanlari ama bizim toplumumuzda o kadar zor ki.. dusunun sizlere bunu yapabiliyorlarsa (yani babaniz o dernekten biri iken ve aileniz varken) bir de yalniz, korumasiz kadinlara neler yapiyorlardir. lutfen ama lutfen sakin kendinizi suclu hissetmeyin. o pislik adamin yaptigi sey sadece icinin ne kadar pislik oldugunu gosteriyor. sizin davranislarinizin, durusunuzun ya da bakisinizin o pis adamin davranislari ile alakasi yok, cunku icinde pislik olan er gec o pisligi disari tasiriyor.
cok gecmis olsun.
Rezalet ve kepazelik hatta haysiyetsizlik ile tanımlamak az kalır mağdur yazar hem şikayetçi olmamış ve bu şerefsiz’in ismini açıklamamış.millli görüş kökenli değilim hep akpartiye oy vermiş ülkücü gelenekten gelen kendimi bildim bileli dindar bir insanım. Bu tip meczuptan aşağılıklar her görüşte bulunabiliyor bunlar adli olarak hesap vermemesi ve toplumda rezil olmaması Bu tür alçakların tüm dindar insanlara ciro edilmesine neden oluyor.