REÇEL

Savrulabilirim, Ben Yeryüzü Harmanı

Evde kalmaya başladığımızın gecesi muhtemel kar yağışından dolayı arabanın sileceklerini kaldırmışım. Nitekim de yağdı. Şimdi o kar eridi, son cemre düştü, bahar geldi ve silecekler hala havada. Bugün fark ettim.

Konuk Yazar: Şeyma Çalışkan

Çok değil bir ay önce okuduğum kitaba benzer bir senaryonun gerçekliğine şahit oluyorum. Kitabı bitirdiğimde dahi psikolojimin alt üst olduğunu söylersem, tüm bunları yaşarken neler hissettiğimi tahmin edebilirsiniz. 

Hepimizin gerçekliği: bilinmez bir düşman. Günden güne ölümlere sebep olan, kaygılandıran, olmadık senaryolarla yaratıcılığımızı artıran, karşısında bizi naçar bırakan…

Tüm bunlar olurken, elinden aldığımız bütün imkanlara rağmen doğamız üzerine düşeni yapıyor. Bahar geldi, güneş yüzünü göstermeye, dağlardaki karlar çekilmeye başladı. Üzücü tarafı, biz bunlara yalnızca  pencerelerimizden şahit olabiliyoruz. 

Dünyaya açılan tek bağımız o sonuna kadar açmaya korkar hale geldiğimiz pencereler fakat, sonuna kadar açmaya muhtaç olduğumuz bir dünya daha mevcut: tefekkür. Düşünmeye bile fırsat bırakmadan hemen her gün yeni tecrübeler sunan acı bir gerçekliğin içinde, belki çoğu zaman oturup tüm bu olanları düşünce süzgecinden geçirmeye takatimiz kalmıyor olabilir. Ancak olanların bize söylediğini duymazdan gelmek de mümkün değil. 

Evde kalmaya başladığımızın gecesi muhtemel kar yağışından dolayı arabanın sileceklerini kaldırmışım. Nitekim de yağdı. Şimdi o kar eridi, son cemre düştü, bahar geldi ve silecekler hala havada. Bugün fark ettim. 

#evdekal serüveni daha ne kadar devam eder bilemiyoruz fakat bunlara alışmak üzere nasıl da hızlı adapte olduğumuzu şaşkınlıkla seyrediyorum. 

Hepimizin klişesi ama, evet ne küçük şeylere üzülüyormuşuz ve evet insanoğlu her şeye nasıl da çabuk alışıyormuş. 

Geçenlerde kahvaltı yaparken şöyle dedim evdekilere; insanları evinizde kalın diye uyarıyorlar şükür ki herkesin kalacak bir evi var. Çok geçmeden ufak bir deprem sarsıntısı oldu. Evde kalabiliyor olmanın önemini daha ziyadesiyle anlamamıza yetecek kadar ufak. 

Bir yazıya denk geldim geçtiğimiz günlerde, ne geçmişte ne gelecekte bu süreçte tam olarak anda kalmak istiyorum diyordu. Ben bunu yapamıyorum, geleceğe dair hevesimi bir süreliğine rafa kaldırdım fakat geçmiş şu günlerde en büyük tesellim. Dönüp dönüp okuduğum güncelerim, fotoğraf galerimde geçirdiğim dakikalar, kanepenin altından çıkardığımız tozlu albümler.. henüz bunlar olmamışken. Şimdi küçük görünen bütün o  dertlerimize üzülürken. Gönül rahatlığıyla gerçekleştirdiğimiz fakat bunun pek de farkında olmadığımız eski güzel günlere bakarken şunlar dökülüyor dilimden: Şimdi neden acı verir eski mutluluğumuz? 

Zihnimizden dakikada belki onlarca düşünce geçerken akıl sağlığımızı korumak için el mecbur, günlük aktivitelere devam ediyoruz. Hatta bunlara yenileri ekleniyor. Öncesinde belki çoğumuzun tecrübe etmediği üzere: evde ekmek yapmak. Böyle söyleyince hakikaten hoş bir meşgaleymiş gibi görünüyor, fırından yükselen mis gibi kokular, çıtır çıtır bir deneyim. Fakat halihazırda  ihtiyaçlarımız için  bile dışarıya çıkmaya dair tüm hevesimizi kursağımıza ustalıkla tıkan gerçeklerden sonra ekmeğin bile bize kötü bir maziyi hatırlatacak olması pek acı. 

Yüreğim tüm bunların geçip gideceğine dair umudu büyütmeye çalışmakla meşgul, mantığım elbet bir çözümü vardır diye salık veriyor ve sağduyum olup bitenlere rağmen şükredecek sebeplerin çokluğunu sıralamakta…

Konuk Yazar

Yorum Ekle