Reçelblog okurları yazarları, yorumcuları, sevenleri ve meraklıları olarak 10 Temmuz 2015 Cuma akşamı Studio X’te iftar için buluştuk. İlk okur buluşmamızın da ev sahibi olan Studio X, iftar buluşmamız için de bizi hem teşvik etti, hem de çok güzel ağırladı. Misafirlerimizin enfes ikramlarını paylaşmak, sofrayı sofra yapan emeği paylaşmanın çok ayrı bir lezzeti oldu. Hele ki Reçel kurabiyelerine verilen emeği görmememiz mümkün değil. Bu geceyi mümkün kılan herkese Reçel ekibi olarak teşekkür ediyoruz.
İftarımızı açtıktan sonra Rumeysa bize kısa ve leziz bir mini konser verdi. Reçelsever çok ama Rumeysa’nın hayranı da çok, söylemeden geçmeyelim.
Sonra da Reçel editörleri olarak okurlarla sohbet ettik. Aslında ilk yorumlardan biri editör-yazar-okur ayrımı üzerineydi. Bu ayrımı tutmak istiyor muyuz, yoksa bu buluşmaları başka şekilde isimlendirmeli miyiz diye konuştuk. Reçel okurlukla yazarlığı illa ki birbirinden ayrı konumlar olarak kurmayan bir mecra. Bundan sonraki buluşmalarımız için bu isimlendirme meselesinin üzerinde duralım dedik.
Reçel’in yayın formatıyla ilgili sohbet ettik. Son dönemde Reçel’e eklediğimiz Açık Mutfak bölümünün ne işe yaradığını okurlarımıza pek anlatamadığımızı farkettik. Bu vesileyle Açık Mutfak’ı kısaca yeniden tanıtalım. Açık Mutfak, Reçel’in belirli bir düzenle ve emekle yayınlanan yazılarının aksine editör müdahalesinden uzak bir alan. Reçel’de haftada sadece üç yazı yayınlanıyor ama Açık Mutfak’ta yayınlanacak yazının sınır yok. Reçel’e belli günlerde, belli formatta, belli öğeleri içeren (görsel vs.) yazılar Reçel editörlerinin kendi aralarında ve yazının yazarıyla döndürdüğü tartışmalar ve düzeltmeler sonucu giriliyor; Açık Mutfak’ta ise böyle kısıtlamalar yok. Hatta Açık Mutfak sayfasının altındaki panel, doğrudan kendi yazınızı bile girmenize teknik olarak imkan veriyor.
Sohbet ilerledikçe koyulaştı. Koyulaştıkça sorular arttı, eldeki hazır cevaplar azaldı. Türkiye’deki siyasi gerilimlerin arasında kadınlık hallerini konuşmanın bizi düşürdüğü ikilemleri konuştuk. Sembollerin ve kutuplaşma siyasetinin ortasında gerçekten birbirimize sesimizi duyurabilir miyiz? Reçel’i oluşturan bir “biz” var mı, bu bir örgütlenme midir, yakınlaşma mıdır, temas mıdır? Yazarken, okurken ve tartışırken motivasyonlarımız ve çekincelerimiz nelerdir? Bu sorular etrafında dolaştık.
Reçel’in bir iç dökme mecrası olarak iş görmesinin imkanlarını ve kısıtlarını konuştuk. Reçel’in başını çektiği, daha kurucu siyasi tartışmalar olabilir mi? Hangi tür yazılar yeni yazıları harekete geçirir? Hangileri tartışma açar, kapatır? Bunları da uzun uzun, vaktimiz elverdiğince konuştuk.
Bu soruların cevapları sohbetimizde yoktu, belki cevap arayışlarımız Reçel’de, Reçel ziyaretçilerinden gelecek yazılarla devam eder. Biz her şeyiyle çok keyifli, duygulu ve düşündürücü bir akşam geçirdik. Bir dahaki buluşma için sabırsızlanıyoruz.
Yorum Ekle