Yazar: Feyza
Nevin Yıldırım uzunca süre ve defalarca tecavüzüne maruz kaldığı, hayatını yaşanmaz hale getiren Nurettin Gider’i öldürmekten müebbet aldı. Devlete göre kasten adam öldürmekten. Bana göre hayatını ve bedenini tecavüze maruz bırakandan taammüden kurtarmaya çalışmaktan. Nevin’e son söz sorulduğunda “Pişmanım” demiş: “Hiçbir şeyi gönüllü yaşamadım.”
Devletin kürsüsünde kadınların gönlünün hükmü olur mu? Zaten hayatta bir şeyleri gönüllü yaşamamız değil, makul olmamız bekleniyor. Artısını eksisini hesaba katıp öyle veya böyle hayatta kalmamız bekleniyor. Peki biz kadınlar bunun hesabını nasıl yapalım? Nevin tecavüz ve baskı altında, ölmekle öldürmek arasında makul bir hayat sürmenin hesabını nasıl yapsın?
Nevin’le davanın başından beri dayanışan feminist hareketin bugün de yükselttiği “Erkek adalet değil gerçek adalet!” sloganının en çok yerini bulduğu dava bu olsa gerek. Adalet dediğimizin evrensel bir tartısı, ölçü birimi yok. Bu davada da gördük ki devlet-erkek işbirliğinin tartısı başka türlü tartıyor, Nevin’in terazisi başka. Devlet tartısında erkeklerin “Namusumu temizledim!” demesinin ağırlığı başka, Nevin söyleyince başka. Haksız tahrikin koşulları kadın için başka, erkek için başka. Erkek gönlünün istediği kapıları zorlarken, Nevin’in gönülsüzlüğü suç. Nevin’in terazisinde kendi hayatı ağır bastığı için belli ki yanlış hesap yapmış, onun da kalan yıllarını tecavüzcü yerine devlet haczetti.
Nevin için gerçek adalet isterken bir yandan da insan düşünmeden edemiyor: Hukuk erkeği böyle kayırmasaydı, kadın öldüren erkekleri haksız tahrik indirimiyle 8-10 yılla ödüllendirip, kadına müebbet vermeseydi, bu memleketten kaç tane daha “kesik baş” cinayeti çıkardı kim bilir. Gece gündüz, evde sokakta yalnızlığı kollanan ve kapısına dayanılan kadınlar makul olmaya, makul kalmaya çalışır mıydı?
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]
Ne kadar can yakici bir konu. bir bana kzini olduruyor namus cinayeti denip indirim veriliyor. adam olacak sahis esini olduruyor namussuznul yapiyodu diyor ve indirim aliyor. uc bes yilada zaten iyi hal (cok iyi halleri vardiysa disardayken gosterselerdi keske) indirimi alip cikiyodlar.
orsaki burda acika bagira bagira bir namus cinayeti var. ama kadinin namusunuda erkek korumali kendinin ne haddine namusunu korumak. dusunuyorumda kadinin kocasi babasi kardesi herneyse bu kisiyi oldugrseydi ustune bide kadinida oldurseydi (nada namus temizleyici oluyor zira) namus cinayetiydi deseydi ne kadar ceza alirdi. yuzde yuzden cok eminimki daha az alirdi.
birileri artik ADALET’ ten sor etsin bu ulkede.
Şöyle bir haber var:
“Nevin Yıldırım’ın, Nurettin Gider’le 2010 yılında beri görüştüğüne yer verilen iddianamede, Nevin Yıldırım’ın, 2010 yılında Nurettin Gider’le cep telefonuyla 3 saat 46 dakika 31 saniye, 2011 yılında 42 saat 3 dakika 10 saniye ve 2012 yılında 114 saat 47 dakika 33 saniye görüştüğü belirtildi. Nevin Yıldırım’ın, Nurettin Gider’e telefon konuşmalarında ve attığı mesajlarda, ’seni seviyorum, canım’ gibi ifadeler kullandığı kaydedildi.”
http://m.hurriyet.com.tr/Haber?id=24553986
O kadar seviyorsa niye öldürmüş?
Davayı yakından izleyen arkadaşlarımdan daha önce dinledim. Detayları buraya yazmam mümkün değil. Ancak Nurettin Gider’le aralarında bir ilişki olmuş olması, ya da Nurettin Gider’in uzun süredir çeşitli şekillerde Nevin’in hayatına musallat olmuş olması sonucu değiştirmiyor. Erkekler sevgililerini, karılarını, musallat oldukları kadınları öldürdüklerinde, namus söylemi, “iyi hal” durumu, haksız tahrik vs. nedenlerle ceza indirimi alıyorlar. Nevin’in nasıl Nurettin’in başını kesip köy meydanına atacak noktaya geldiğine bakan yok. İlişkisi varmış, madem öyle, cezasını çeksin. İşte bu gerçek adalet değil, erkek adalettir.
kotu ornek emsal olmazmis.erkeklere taninan iyi hal,tahrik indirimi yanlis ama ayni sey kadin icin de yanlis olur.yani eldeki deliller nefsi mudafalik bir durum olmadigini gosteriyorsa ve karar da bu yonde ciktiysa bu sadece erkek adaletiyle aciklanamaz.insallah adalet hakkiyla tecelli eder,biz bilemiyoruz.
Afedersiniz, dava dosyasını okudunuz mu? Erişebileceğimiz bir kaynak söyler misiniz?
Varsayımım okumadığınız yönünde, siz okuduysanız bile dosya hakkında fikri olmayıp yazıp çizenlere birkaç cevabım var:
Hukuk, medyadan öğrendiğiniz üstün körü bilgilerle hüküm verebileceğiniz bir alan değildir. Kaldı ki, medyada çıkan birçok olayın dosyasına eriştiğimizde aslında birçok yanlış bilgi aktarımolduğunu da görürüz veya olayın hukukî anlamda ne ifade ettiğini ancak kararı okuyarak anlayabiliyoruz.
Örnek: Haksız tahrik indiriminden bahsedebilmek için de olayın “sıcasıcağına” gerçekleşmesi gerekir. Kısaca, olaydaki süregelen bir zulüm hukukî anlamda haksız tahrik indirimi sağlamaz. Kanun maddesi de şöyledir: Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz
yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Kadın meselesinde sizle kesinlikle aynı dertleri paylaşıyorum fakat hukukun hassas bir alan olduğunu ve bunla ilgili yapılacak yorumların daha dikkatli, özenli yapılması gerektiğini düşünüyorum.
O kanun maddesi aynen öyle mi uygulanıyor zahsenk? Kim için nasıl yorumlandı daha önce? Yasayı değil, uygulamayı tartışmıyor muyuz?
Evet yasa böyle uygulanıyor. İlgili yargıtay kararlarına, Ceza Hukuku Genel Hükümler kitaplarına ve kanun maddesinin gerekçesine bakabiliriz. Gerekçe uygulamaya ışık tutar:
okumak isterseniz gerekçeyi paylaşıyorum.
“MADDE 29.– Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir.
Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psi¬kolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddet¬lenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hare¬ketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hid¬dete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.
Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gere¬kir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında hak¬sız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.
Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlana¬mayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hu¬kuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uy¬gulanması söz konusu olabilecektir.
Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımın¬dan aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu indirimin ya¬pılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabile¬cek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebile¬cek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.”
Not: Yargıtay uygulamasında yanlış çıkan kararlar genel uygulamanın doğruluğunu da ortadan kaldırmıyor. Kısaca hakimler “erkek adaleti”ne değil, haksız tahrik maddesini doğru uygulayarak hukuka uygun karar veriyor.
Peki, kadına senelerce yapılan zulümün işlenen suçta bir indirim sağlaması gerekir mi? Bu ise başka hukuki bir tartışmayı doğurur. Kanaatimce, kesinlikle bu bir “haksız tahrik” değildir. Kişileri intikamlarını kendileri almaya iten bir hukuki yaklaşım söz konusudu. Çünkü kişiler sakinleşip düşünmeye ve hatta kimi zaman “tasarlamaya” fırsat bulabilmektir. Tasarlayarak birini öldürmek ise bir ağırlatıcı sebeptir.
2. ve Daha da Önemli Not: Nevin Yıldırım’ın dosyasını ben okumadım. Vakıada “haksız tahrik” indirimi sağlayan başka bir şey söz konusu mu bilmiyorum, fakat yorumlarımda haksız tahrikin ne olduğunu ve neden “17 yıl süren” bu geçmişin yükünün bir indirim sağlayamayacağını, bunun adaletten ve hukuktan uzak bir yaklaşım olduğunu anlatmaya çalıştım.
Sanırım daha fazla yazmayacağım, teşekkürler.