Konuk Yazar: Haşime Kılıçarslan
Gündem adında bir canavarla yaşıyoruz. Umutsuzluk, korku çoğu kez de uyuşukluk saçan bir canavar. Çok rahat manipüle ediliyoruz. O nedenle soru işaretlerini çoğaltmak lazım. Pareto insanı tarif ederken mantıksız fakat mantıksallaştırıcı bir varlık olduğundan bahseder. Bu tespiti bu sıralar hep aklımda. O kadar çok saçmalığı zihin mantıksallaştırıp bize umut olarak sunuyor ki. Düşünmek eylemi biraz da önümüze sunulanlardan kuşku duymakla başlıyor.
Vitrinlerdeki zaferler hiçbir zaman ilgimi çekmedi. Geçen gün bir kadınla rastlaştık. Kocası öldürme teşebbüsünde bulunmuş. Ciddi yaralarla kurtulmuş. Ardında üç çocuk bırakmış. 8 aydır seslerini dahi duymamış.
Kim bilir kaç gece uykusuz kaldı. Kaç kez banyolarını yaptırdı, saçlarını taradı, okula götürdü. Sen misin boşanmak isteyen! Öldüremediyse ciğerini sökmeye talip olur adam ve çocuklarını kullanır.
Kadının gözünde ki ışık, hayat tutunma çabası, umudu enteresan olandı. Kadın yılmıyor ve direniyor.
Boşanırken çocuklarını ardında bırakan bir arkadaşım çocukları ona gösterilmedikçe, zorluk çıkartıldıkça “anneliğim elimden alınmış gibi hissettim” demişti.
Sonra mı sonra kadınlar yeni yöntemler deniyor. Bunu iyi öğrendik! Hatta bu genetik kodlarımızda var. Tam da burada size bir bilim kadınımızdan bahsedeceğim. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunu olan Dr. Hande Özdinler, hücre biyolojisi, anatomi ve sinirbilim konularında doktora çalışmaları yaptıktan sonra, Harvard Center for Nervous System Repair (HCNR) ödülünü almış ve burada öğretim üyesi olmuş. Özdinler, ALS’de ölen motor nöronları izole eden ilk bilim insanı olarak tarihe geçmiş bir bilim kadını.
Geçenlerde bir yazısına rastladım. Beni çok etkiledi. Sizlerle paylaşmak istiyorum:
Mitokondrisi bende kaldı
“Annem vefat etti, onu yıkadık, pakladık, demir tabuta koyup Türkiye’ye uçakla getirdik. Oğlunun üstüne, eşinin yanına, toprağın içine sanki bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla bıraktık. Bir ömür bitti, annem gitti…
Ama annemin mitokondrisi bende kaldı. Benim hücremde, benim her hücremde annemin mitokondrisi var. Her nefes alışımda, her kalp atışımda, her elimi uzatışımda, her düşüncemin başlangıcında, ne için enerji harcıyorsa bu vücudum işte orada annemin mitokondrisi var. Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı…
Enerji santrali, kaynağı anne…
İnsanın başlangıcı olan o ilk iki hücrenin yumurta olanı büyük ve zengindir. İçinde bir hücrenin yaşaması, çoğalması, değişmesi için gerekli olan her şeye ve bir ömür gerekli olacak enerjiyi üretecek mitokondriye de sahiptir.
Mitokondri, hücreye enerji veren, canlı olmasının temelini sağlayan organeldir ve babadan değil, anneden gelir. Anne her çocuğuna enerjisini verir, enerji üretme mekanizmasını verir. Harcanan her enerji annenin çocuğuna verdiği mitokondriden gelir.
Dolayısıyla anneler vefat edebilir ama anneler ölmez!!! Biz farkında olmadan annelerimizi gizli bir şifre gibi her hücremizin içinde taşırız. Annemiz vefat etse de bize enerji vermeye devam eder. Ben bunu yazarken ve siz bunu okurken annelerimizin bizlere miras bıraktıkları mitokondrinin ürettiği enerjiyi kullandık farkında mısınız?
En karmaşık yapı
Mitokondri hücre içindeki organellerin en karmaşık ve ilginç olanlarından biri. Kendine has DNA’sı var, kendine özgü kişiliği var, kendisine has proteinleri var, çalışma mekanizması ve prensibi var. Hem enerji üretir, hem hücreyi ölümlerden korur, bölünür, çoğalır, hücre içinde dolaşır, nerede enerji lazım oraya gider.
Hücre içinde sanki annemizmiş gibi çalışmaya biz ölünceye kadar devam eder. Ve her kadın mitokondrisini çocuğuna armağan eder, dolayısıyla hayat enerjisi anneden anneye geçer.
Bu yüzdendir ki kim nereden gelmiş, kim kimin atası diye insanlık tarihi araştırması yapıldığında erkeğe değil, kadına bakarlar. Analarımızın mitokondri DNA’sına, o DNA’nın nerelere gittiğine, kimlerden kimlere geçtiğine bakarak yaşam enerjisinin haritasını çıkararak bilirler kimiz ve nereden geldik…
Ben bugün laboratuvarımda mikroskobumun başında annemi düşünüyorum. 15 Ağustos sabahı vefat etti annem, elimden bir su tanesi gibi kayıp gitti…
Annem benim, vefat etti ama ölmesi mümkün değil, çünkü mitokondrisi bende kaldı…”
Şişirilen gündemleri boş verin. Hayat bizden yana…
öncelikle reçel ailesine kocaman bir merhaba . ben bir kaç hafta önce twitterda bir yazınızı okudum ilgimi çekti sitenize girip reçeli tanımaya başladım kadınların kendi sözlerini mücadelelerini anlatan mecra dır yazmışsınız daha fazla ilgimi çekti sonra sitedeki diğer yazılarıda okumaya başladım çok farklı geldi bana bu herhalde yazılarda yazarların kadınlık psikolojisini kendi iç dünyasınıda yansıttığından olabilir. güzel insanın da dediği gibi “kadınlar en eski sömürgedir” deyiminden yola çıkarak sömürge zihniyetini reddeden bir insan olarak bende bu mücadele içerisinde yer alıyorum çünkü yine o güzel insanın dediği gibi “öldürülen erkeklik kazanılan kadındır” bilincindeyim siteyi çok beğendim sabırsızlıkla yeni yazılarınızı bekliyorum