REÇEL

Korkmak Huy Oldu Bizde

“Yer altı taşıtlarına binerken aklıma mütemadiyen çok eskiden izlediğim bir film gelir. Metroda yangın gibi bir şey çıkıyor ve yolcular kurtulmaya çalışıyorlar. Adını hatırlamıyorum ama sahneler aklımda… Girdik, akbilleri bastık. PATTT!! sallandık mı? Ne kadar büyük şiddetteydi! Koca bir gemi sahile mi vurmuştu, parçalamış mıydı sahil? Yukarıda Üsküdar’ın ikiye yarıldığını düşündüm…”

 

Konuk Yazar: Efruza Esra

CRR’de bir programa katılacaktık, programdan çıkar, yürürüz, Gümüşsuyu’ndaki kitaplığa gideriz diye plan yapmıştık. Arkadaşım kendini pek iyi hissetmeyince planı bozduk. Daha geç çıktık okuldan. Atatürk Kitaplığı’na gidiyorduk. Dinlenmek niyetiyle boş sokaklara daldık. Mızıka, masal eşliğinde yürüdük. Mutluydum. Bunu yapmak beni mutlu etmişti. “İnsan kendini mutlu etmeli” diyordum. Mutlu olmak esas erdem, bunu başarmalı “Bak kahrolsam olurum, ama nasıl da mutluyum” diye içten içe övünmüyordum gücümle, kendimle.

Sokaklar aşağı varınca sahile vurduk. Sahilde gençleri gördük kendi hallerinde çalıyorlardı… Karadeniz türküsü mırıldanıyorlardı “Otursak ya?” dedim ama oturmadık ilerledik… Marmaray’a geldik. Yer altı taşıtlarına binerken aklıma mütemadiyen çok eskiden izlediğim bir film gelir. Metroda yangın gibi bir şey çıkıyor ve yolcular kurtulmaya çalışıyorlar. Adını hatırlamıyorum ama sahneler aklımda… Girdik, akbilleri bastık. PATTT!! sallandık mı? Ne kadar büyük şiddetteydi! Koca bir gemi sahile mi vurmuştu,  parçalamış mıydı sahil? Yukarıda Üsküdar’ın ikiye yarıldığını düşündüm. Koştu bütün polis abiler. Bir tanesi bağırdı: “Hepiniz gitmeyin!” Ama nasıl olduysa herkes gitmişti. Sonra bir tane daha ses geldi daha hafif. Bu sefer otobüs çarpmış olmalı. Bir adam indi, “Yukarıda patladı bir şey” dedi aşağı indi hızla, bekledik gelmelerini. Akbil bastık ya çıkamadık! Ama ne olduğunu bilmeden ayrılamıyor, öylece ilerleyemiyorduk. Bu bir magazin merakı değil, artık hakikatı öğrenmek için tek yolun kendi deneyimlerimiz olduğunu bilmenin getirdiği acı bir öğrenme arzusuydu… Polisler indi geri, onlarda korkmuş gibiydi. Nasıl korkmasınlar?  Benden küçük bile olabilirler ki nenem yaşında da olsa insan korkar.  “Beşiktaşmış” dediler. “Beliktaş neymiş” anlayamadık, soramadık. Arkadaşım: “Hayret sen nasıl sormadın?” dedi “daha sabah annem ortalıkta deli deli dolanma şüpheli diye atarlar içeri dedi”  diyemedim.

Marmara’ya bindik. Aşağıdakiler habersiz duruyor.  Marmaraydan indik metronun önünde bir iki telefon, “Patlama”,  “İyi misiniz?”, “Nerdesiniz?” mesajları!! Ama hala haberi olan çok az gibi, Haliç’ten geçerken telefonlara tekrar mesajlar geldi “Gümüşsuyu’nda  çatışma varmış” meydana indik. Siren sesleri, helikopterler… Ne olmuştu? Yardım edecek birleri var mıydı? Yoksa biz yardıma mı muhtaçtık? Mesajlar devam ediyor:  “Kitaplığa gitmeyin o tarafta çatışma varmış” kitaplığa gitmeye başladık. Biz gitmesek çatışma olmayacak mı?

Gezi Parkı’nı geçiyoruz, Gezi aklımda benle devam ediyor yola. Yerde cam kırıkları… Patlamada bilbord kırılmış sanırım… Yol kapalı. Kitaplık sağda karanlık solda. Sola ilerliyoruz polis bağırıyor: “Dön, geri dön!”… Sesler çok yakın… Bir koku var tuhaf… Sağ tarafa kitaplığa dönüyoruz. Önü kalabalık. Gençler var, anlatıyorlar “Camlar sallandı, kırıldı … Ses…” Korkmuşlar… İçeri girelim bir, diyorum… Kimlik elimde uzatıyorum, “İçeri girmek yasak!” diyor görevli. “Yer mi yok?” diye soruyoruz. “Hayır yasak, güvenlik sebebiyle yasak!” O yüzden kalabalıkmış meğer. Nasıl ya, helikopter sesleri, siren sesleri, biraz ötemizde ne oluyor bilmiyoruz bile bizi kütüphaneye almayacaklar mı gerçekten?  Bir kaç kişi itiraz ediyor. Hatta birisi “İçerisi daha güvenli değil mi? Nereye gidelim saat 23.30, yukarısı kapalı, sesleri duymuyor musunuz?” diyor. “Emir böyle, biz bir şey yapamayız” diyor abi. Ve bizi tamamen dışarı çıkarıp bahçe kapısını da kitliyor… Çatışma çıksa, 15-16 kişi var burda, hepsi öğrenci… Bir kız köşede çok korkuyor kulaklarını tıkıyor… Daha soğuk kanlı olanlar çözüm arıyor… Yarın sınavı olanlar “Ama bütün gece çalışacaktık!” diyor.  Aklıma son günlerde her yerde gördüğüm kitaplığın reklamları geliyor; büyük hizmet diye yazıyordu. Gerçekten büyük hizmet, her seferinde takdir ederim daha çok kütüphane geceleri açık olsa derim… Peki ya şimdi bunun için büyük rezalet yazacak mı bilbordlar? Yazarken çekiniyorum suç çalışanlara yıkılır diye. Suç EMİR’ de. Kim bu EMİR? Bu kadar güçlü de korkutuyor işçiyi! EMİR  kim ki ne canımız ne korkmamızı düşündürtmüyor görevlilere?

Yarım saat bekledik, ama artık son arabalara yetişme ihtimali ile acele etmek lazımdı. Biz çıktık marmarayla karşıya geçtik. Üsküdar’da otobüssüz kalmıştık. Yürüyerek çıktık arkadaşa geldik. Hepsi dönebildi mi geri? Helikopter sesleri, sirenler.. Sosyo-psikolojik  destek amaçlı çalışma yaptığımız çocuklar geliyor aklıma, duydular mı patlamayı? Çok korkmuşlar mıdır? Dün de Karaköy vapurunun orda polis helikopteri dolanıyordu. Yukarı baktık uzun uzun, insan bir düşünüyor acaba tarar mı bizi diye…

Eve girdik, korktuğum her halimden belli, arkadaşım şaşırıyor buna “Özgür kız korktun mu?” diyor  “Tabii korktum” diyorum, korkmak huy oldu bizde. Biraz durunca mızıka çalıp mutluluk ile ilgili beylik düşüncelerimi hatırlıyorum. Hâlâ mümkün müdür mutluluk? Çok yakınız, teğet geçiyoruz, birileri geçemiyor, çok yakınız…

Çok uzak,

Çok yakın…

Çok tesâdüfi…

Çok ucuz…

İnternete düşen videoları izliyorlar… Ses… Şarkı mı söylüyorlar? “Amatör kamerayla bomba böyle görüntülendi” diyor! 3 saniyelik de reklam var önünde. Hevessizce göz atıyorum.Yanlarından geçtiğimiz çocuklar…

“Patladı valla patladı!!”..

Patlamış… Valla patlamış…

 

Konuk Yazar

Yorum Ekle