REÇEL

Kızlarını Diri Diri Gömenler ve Annem

…Ona görünmez olmasını ve evin duvarları dışında var olmamasını söyleyen, çocuk bedenini dahi cinsellik ve namus üzerinden damgalayanları görüyorum. Her yaptıklarıyla, her söyledikleriyle biraz daha derine gömüyorlar annemi. Sonra da yaşamasına müsaade ettikleri, onu diri diri toprağa gömmedikleri için şükran duymasını istiyorlar.

Konuk Yazar

Görsel: Andrew Wyeth, Christina’s World

İslam öncesi Arap toplumuna, Cahiliye Devri’ne dair çocukken dinlediklerim arasında zihnime kazınan sahne: Diri diri gömülen bir kız çocuğu. İslamiyet’in beni ve nicelerini bu korkunç kaderden kurtardığını vurgulayarak, buna şükretmemi bekleyerek kurarlardı anlatıyı. Ama o zaman zihnimde canlanan ve bugün hâlâ orada kazılı duran sahne gürültülü biçimde ağlayan, gömülmek istemeyen, üzerlerine her toprak atıldığında sesi biraz daha boğulan kız çocukları. Bir de o çocuk diri diri, henüz gömülmüşken oluşan sessizlik.

Bugün Hz. Ömer’in kızını kendi elleriyle nasıl gömdüğünü dinleyen kız çocuğu değilim artık. Onun yerine, annemin daha küçücük bir çocukken aynı uçsuz bucaksız sessizliğe nasıl mahkûm edildiğini, kendi anne babası ve toplum tarafından çaresizlik ve yalnızlığın içine nasıl diri diri gömüldüğünü dinliyorum.  “Benim bir sırrım var,” diyor annem. “Çocukluğumdan beri kimseye anlatmadığım, anneme bile bahsetmediğim bir sırrım var.” Ve susuyor. Allah’tan araba kullanıyorum da yüzüne bakmak zorunda değilim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sessizlik arabadaki bütün boşlukları dolduruyor. Zifiri bir sessizlik. Bir kız çocuğu diri diri, henüz gömülmüş gibi bir sessizlik. 

Ama annem yıllar önce üzerine atılan, sesini boğan topraktan sıyrılmaya kararlı. “Ben çocukken istismara uğradım,” diyor. “Okula bile gitmiyordum, babamın yanında çalışan elemanlardan biriydi. Adam bana dokunarak boşaldı.” Ben hala aynı sessizliğin pençesindeyim. Bir yandan anneme yıllarca ebeveynlik yaptığımı düşünüp bundan yoruldum diye şikâyet etmiş, diğer yandan annemi en baştan, şefkatle yeniden büyütmeyi deli gibi istemiştim. Şimdi, annem çocukluktan kalma yarasını benimle paylaşırken de onun için güçlü olmak, annemi sarıp sarmalanacak bir çocuk olarak görmek zorunda hissediyorum. Yorgunluğum baki.

Annemse nihayet gömüldüğü yerden kurtulacak olmanın verdiği rahatlamayla anlatmaya devam ediyor: “Anneme anlatamadım. Kimseye anlatamadım. Ondan birkaç yıl sonra, Dokuz – on yaşlarındayken bir komşumuz öpmek istemişti beni. Adam önce evine davet etmişti, kabul etmeyince de beni öpmek istemişti. Ben arkadaşlarıma anlattım, onlar da anneme. Anneannen soydu beni. Bana inanmadı, çırılçıplak soydu ve ağlamama, yemin etmeme rağmen bana inanmadı, beni muayene etti.”

“Nasıl anlatsaydım,” diyor annem. “Yine bana kızarlardı. Yine beni hırpalarlardı. Neden oradaydın, derlerdi. Bana kızarlardı.” Dedem çatık kaşlarıyla, kızının başını hiç okşamamış elleriyle, sesi her çıktığında evladını susturan öfkesiyle gömdü annemi. Anneannem, kendini koruma sorumluluğunu sürekli annemin çocuk omuzlarına yıkarak, elalem putunu her insani ve kutsal kaidenin üzerinde tutarak, kızının bedenini ve ruhunu herkesten önce kendisi hırpalayarak gömdü annemi. İçine gömüldüğü utançtan ve suskunluktan çıkmak annemin tam kırk beş yılını aldı. O arada büyüdü, evlendi, anne oldu. 

“Hiç unutmadım,” dedi annem, “ama hep unutmaya çalıştım.” Yalnızlık üzerine düşünmek zorunda kaldığından beri sürekli o adamı, hem de anne babasının tanıyıp güvendiği o adamı hatırlıyormuş. Yaşadığı toplum, anneannem ve dedem nasıl derin bir yalnızlığa mahkûm etmişler ki annemi, kendisine yapılanı anlatmak için bir kız evlat doğurup onu büyütmesi gerekmiş! Nasıl bir yalnızlık ki yaşadığı, koca bir ömrü paylaştığı eşine, kardeş bildiği dostlarına, belki de onunla aynı şeyi yaşamış kardeşlerine bunca yıl derdini anlatamamış? 

Annem mahkûm edildiği korkudan ve sessizlikten kurtulurken; ben, diri diri gömüldüğü yerden çıkan, üzerine toprak atıldıkça boğulan sesini geri isteyen bir kız çocuğu görüyorum. Bir de ona görünmez olmasını ve evin duvarları dışında var olmamasını söyleyen, çocuk bedenini dahi cinsellik ve namus üzerinden damgalayanları görüyorum. Her yaptıklarıyla, her söyledikleriyle biraz daha derine gömüyorlar annemi. Sonra da yaşamasına müsaade ettikleri, onu diri diri toprağa gömmedikleri için şükran duymasını istiyorlar. Yapabilsem, annemi namusu ve mahremiyeti yüceltenlerin elinden alır, ben büyütürdüm. Ama yapamam. Ne annemi yeni baştan büyütebilirim ne de mezarda yatan ebeveynlerinden hesap sorabilirim. Ama onu dinleyebilirim. Konuşmasını engelleyen ataerkil dünyayı bozmak, sesini çıkaramayan çocukların sesi olmak için mücadele edebilirim. Ve bu kadar güçlü olduğu için annemle gurur duyabilirim.

Konuk Yazar

2 yorum

  • Benimde aynı sorunlarım var yıllardır annem beni korumak adına bana zulmediyor büyük ihtimalle tacize uğradığını düşünüyorum ve onu koruyan kimse olmamış .zor konular bunlar gerçekten birine gidip bunu anlatamam ama çok merak ediyorum bizler bu kırık kalbimizi nasıl tamir edeceğiz?

  • Ne kadar güzel yazmışsın. Aynı diri diri gömme bugün farklı kılıklara girmiş ve hayatımızdan, bu geleneksel ve kökten dinci anlayıştan dolayı bir türlü çıkamamış. İnşallah biz kendimizi yetiştirerek bu pasif döngüyü kırarız.