Konuk Yazar:Halife Kadın
Bir hikayeyle başlamak istiyorum. Bir kadın ve bir erkek arasında geçen bir hikaye. Böyle hikayeler hep ilginçtir. Çünkü herkes kendinden bir şey bulur, geçmişinden, özleminden, hayalinden, fantezisinden bazen de rüyasından… Bir aşk hikayesi anlatacağım sanılmasın. Bir aşk ihtimaline engel olan bir mesele oluşturuyor aslında bu hikayenin konusunu. Bazı kadınların serbest olmalarının bazı erkekler için kabul edilemez olması gibi…
Hikaye bir erkeğin bir düğünde bir kadını beğenmesiyle başlar…Bu beğenme yalnızca fiziksel bir çekimden ibarettir. Zira sevgi için gereken tanıma ve emekten yoksundur. Görüşmek ister erkek, görüşmek istediğini aracılarla dile getirir. Kadının kafası karışıktır. Böyle bir şekilde -böyle geleneksel bir usul ile- başlayacak bir ilişkinin öznesi olabileceğini hiç ummamıştır. Şaşırmıştır, çevresi ise baskı yapmaktadır görüşmesi için. O hala kişinin kendisinin bir şey yapmasını, bir şey söylemesini, karşısına geçmesini, isteğini dillendirmesini beklemektedir. Velhasıl böyle bir görüşme olmamıştır, olayın gidişatının çok da bir önemi yok çünkü mevzu o değil.
Evet, artık gelelim mevzuya. Sonrasında erkek kadının ‘serbest’ olduğu için onunla zaten anlaşamayacağını söylemiştir çevresine. Ve kadın duymuştur bunu. Dışardan gelen bu tarz yorumlar insanı bir içe dönmeye, acabalı düşüncelere sevk eder. Mevzu kadının iç ses’ine dair. Serbest olmak özgür olmayı, bağımsız olmayı, kendi tercihlerinin ve arzularının peşinde koşmayı ifade ediyor ise bu niye kabul edilemez olsun ki? Serbest kadın biraz da kendi kişisel tercihlerinin peşinden gitmek isteyecek kadındır. Ve iki kişi ile başlayan bir kurum olan evlilik için böyle bir kadının tehlikesi ‘esas sorumluluklarını’ yerine getirmeme ihtimaliyle ilişkilidir. Çünkü ev içi iş bölümünde kadın daha fazla sorumluluk alacak olandır ve onun serbest ve özgür olması o evi yaşanmaz hale getirebilir beyler için. Çünkü onların ev içine yönelik emek vermekte pek bir yetenekleri yoktur malum. Burada mesele tabiî ki kadının öznelliğini ortaya koyması demek olan serbestlik değil, mesele erkeklerin erkeklik avantaj ve konforlarını bozma ihtimali olan bir varoluşu kabul etmemeleri. Kadının ortaya koyduğu serbestlik ve bağımsızlığın , erkeğin ‘erkeklik’ini tehlikeye atması var bir de. Hani şu aslında her beşer gibi aciz ve zayıf olan erkeklerin güç aldığı ‘erkeklik’ var ya, işte o… İki kişinin bir araya gelmesiyle oluşacak bir aile için kadının serbestliği niye tehlikedir de erkeğinki değildir. Yuvayı dişi kuş yapar ondan mı ?? Toplumsal cinsiyet rollerinin kadını ezmek isteyen ve aile olmanın sorumluluğunu yalnızca kadının sırtına yükleme fırsatını kaçırmayan erkekler tarafından devam ettirildiğini unutmamak gerek. Zira hikayedeki erkek kadının çalışmasını istemektedir. Kadının ev içi emeğinin yanı sıra kamusal alandan getirdiği ekonomik gücünü de kullanacaktır. Ama lütfen bu kadın ‘serbest’ olmasın…
Kamusal alanda çalışan kadın tartışmalarını biraz aşmış gibi görünsek de özel alandaki adaletli iş bölümünü yapabilmiş değiliz ne yazık ki. Kadının çalışması tartışmasının aşılmış görünme sebebi ise büyük ölçüde ekonomik. Günümüz şehir yaşam koşullarında eğer ailenizden gelen maddi bir desteğiniz yoksa hem kiraları ödemek hem orta sınıf yaşam standartlarını tutturmak zor.(Aaaaa lütfen tabiî ki orta sınıf değerlerini tartışmıyoruz burada!?) Dolayısıyla kadının çalışmasının tartışılmasının ötelenmesi kadınların kamusal alanda görünürlüklerinin, öznelliklerinin kabul edilmesinden çok orta sınıf yaşam standartlarının dayatmasının kabulüyle ilgili. Erkek kadının çalışmasına izin veriyorsa o çok eşitlikçi ve adil olarak algılanıyor. Hikayedeki kadın çalışmasının izne tabi olduğundan habersiz olduğundan olsa gerek, ‘Bak adam çalışan istiyormuş zaten. Çalışmana da bir şey demeyecek.’ sözleri gerekli etkiyi uyandırmamıştır. Kadın ve erkek arasındaki mahrem ilişkideki adalet ise görünmez olandır. Kadın dışarıda çalışır ve eve gelince yine çalışır, kadın hiç oturmaz, kadın mükemmel olmak zorundadır. Erkeğin yerine de güçlü olmalıdır. Bir de kadın erkeğin güçsüzlüğünü ona hiç hatırlatmamalıdır mesela. Durumundan hiç yakınmamalıdır. Sahte bir güçlü kadın olarak yaşayıp erkeğine ‘güçlü’ olduğunu hissettirmelidir. Kendisi yalancı bir güçlü olduğu oyunu oynarken karşısındaki de yalancı bir güçlü olduğu yanılsamasıyla yaşamalıdır ki aile devam etsin.
Peki ya Allah’ın kitabında bahsettiği kadın ve erkek halifelerinin arasındaki ilişkinin neresindeyiz? Biraz uzağında gibi görünüyoruz da! Bazı bekar Müslüman insanların yalnızlıkları bu ilişkinin hayalinde olmalarındandır belki…
Neyse ki kitabında Sizi birbirinizde huzur bulasınız diye eşler olarak yarattık diyen bir Rabb var. Huzur için yalnızlığı göze aldığımız şu günlere yardımcı olan bir Rabb’ e hamdolsun…
Yazının sonunda işaret edilen bölüm ile yazı içeriğinin alakasını kuramadım. Rabbimiz, Yüce Kitabımıza ve sevgili Peygamber’imizin sünnetine uygun evlilikler nasip etsin. İki Cihan’da huzur bulalım. Böylesi sıkıntılı düşüncelerden, hayatlardan uzak olalım.
Bende böyle düşünüyorum şahsen. Adam neden kadına mutfak da yardım etmiyor ki. Kimse yaratılış demesin. Zira yaratılış böyle diyenlere. “Hz ayşe Hz.Peygamber (s.a.v)’in kendi işini bizzat kendi eliyle yaptığını rivayet etmişlerdir” demek istiyorum. Peygamberimiz çay koysunlar diye eşlerine buyurmuyordu demek.(o dönemde çay sanırım yoktu, ama sanirim ne demek istediğim anlaşıldı). Alimlerin çoğu erkek haliyle geleneksel öğretilerinden beslenerek tvde konuşmalar yapiyorlar. Neden bu hadisi ben bunca yaşıma kadar duymuyorum? Neden kadının haklarıyla ilgili bir program yapılmıyor.? Erkekler rahatına düşkün yetiştiriliyor, kadın da hakkı olanı talep edince serbest oluveriyor? Bir de bunu savunan hemcinslerim beni ayriyeten yoruyorlar. Korkmayın Kurana karşı gelmiyoruz. Yeri gelince elbette ben de çayımı koyarim eşim de bana koymalı. Fakat genelde hep verici kadın istemeden yada bile isteye sömüren de erkek. Umarım anlatabilmişimdir derdimi. Halife kadın yalnız degilsin