REÇEL

Kadınların Şahitliği

Uzun uzun bakın bu resimlere. Sizce bir kadının şahitliği kaç erkeğinkine eşit?

Konuk Yazar: Hilal Alkan

 

Ravensbrück bir kadın toplama kampı. Kamp, 1938-1945 arasında 130.000 kadını korkunç dişleriyle öğütmüş. Direnişçi, uyumsuz, ahlaksız, Yahudi, Çingene, komünist, Yehova Şahidi, asi ve hain olmakla damgalanan kadınlar burada zorla çalıştırılarak terbiye edilmişler. Sadece cezalandırılmaları ve hizaya çekilmeleri yetmemiş; elleri, bacakları ve sırtlarıyla Alman Savaş makinasının benzini olmaları istenmiş. Silah fabrikalarında, üniforma diken atölyelerde ölene kadar çalıştırılmışlar.  Siemens (evinizdeki süpürgeyi yapan Siemens), kadınların emeğine daha uzun saatler konabilmek için, kampın hemen yanına bir fabrika kurmuş hatta. Evet, 1945’e kadar Almanya’da köleler varmış, sayıları milyonu aşan köleler. Köle emeğiyle çalışan bu makina Avrupa’nın geri kalanına ve Afrika’ya ölüm yağdırmış.

 

Ravensbrück, gaz odaları, fırınları, ranzaları ve çizgili mahkum üniformalarıyla pek mükellef bir kamp. Üstelik salkım söğütlerin saçlarını yıkadığı harika bir gölün kıyısında. Tatlı, narin sayfiye şehri Fürstenberg’in birkaç kulaç mesafesinde. Kamptakilerin manzarasının en belirgin öğesi Fürstenberg’deki kilisenin kulesiyken, Fürstenberg sakinleri kamptaki fırının (ekmek fırını değil haliyle, krematoryum) bacasından nazlı nazlı süzülen dumanları seyretmişler yıllarca. Şehirdeki tren istasyonundan kampa yürüyen mahkumları görmüşler, sabahları fabrikalarına gitmek için şehirden geçerken hep daha bir zayıf göründüklerini muhtemel ki farketmişler, bacadan çıkan dumanı ve o tuhaf kokuyu solumuşlar; ancak gördüklerine, işittiklerine, kokladıklarına şahitlik etmeyi reddetmişler.

 

Görsel: Will Lammert’in Tragende heykeli ve kamptan Fürstenberg manzarası

 

Bu kampta kadınlar sardunya yetiştirmiş midir bilemiyorum. Şarkı söylemişler ama; dua etmişler, birbirlerinin bitlerini ayıklamışlar, yaralarını sarmışlar, kavga etmişler, arkadaşlarını ağlayarak ölüme yollamışlar. Yetiştirdikleri patateslerin çiçeklerini de sevmişler muhakkak, ender boş zamanlarında güneşin altına uzanarak kavakların hışırtısını dinlemişler. Nereden mi biliyorum?  Çünkü Fürstenberglilerin aksine bu kadınlar şahitlik etmişler. Buldukları en ufak kağıt parçasına, SS’lerden aşırdıkları gazetelerin kıyısına, yiyecek kolilerinin arkasına, toprak kaplara, kırpık kumaşlara kamptaki hayatlarını çizmişler. Zulmü, açlığı, dayağı, cesetleri, kalabalığı, soğuğu, ölümü, saçların kazınmasını, zorba gardiyanlarını… Ama sadece bunları değil. Aynı zamanda dostluğu, yakınlığı, birlikte iş yaparkenki uyumu, memedeki bebekleri, sarılıp uyuyan yatak arkadaşlarını da çizmişler. Ravensbrück’ten geriye oraya buraya gizlenmiş, kaçırılmış, fabrikalarda saklanarak kurtarılmış binlerce çizim kalmış. 

 

Görsel: Eliane Jeannin-Garreau 2, Helen Ernst 2 ve Maria Hiszpanska

 

Bunlardan bana en çarpıcı gelenleri kadınların birbirlerini yani mahkum dostlarını çizdikleri resimler. O portrelerdeki kadınlar öyle güzel, öyle aydınlık duruyorlar ki Fürstenberg’e sandal sefasına gelmişler sanabilirsiniz. Kamptaki hayatın ve ölümün tasvir edildiği çizimlerde gördüğümüz kopacak kadar incelmiş bedenlere, çökmüş avurtlara, düşük omuzlara sahip değiller. Parlak saçları, hafif dalgın, hüzünlü bakışları var. Çizimleri yapanlar, kızkardeşlerinin varlığına şahitlik ederken şefkatle, özenle, koruyarak, kollayarak bakmışlar onlara belli ki. Onları insanlıktan çıkarılmış bedenler olarak değil dostları, sevdikleri, meslekleri, yetenekleri, zevkleri kısacası hayatları olan kadınlar olarak resmetmişler. Var olduklarına; bir güzel ruh olarak, parlak saç telleriyle, narin bir tenle bu dünyaya değip geçtiklerine, istatistiklere giren bir sayıdan, makinanın bir dişlisinden, harcanabilir kollardan ibaret olmadıklarına şahitlik etmişler. O resimler bir armağan, dostluğun armağanı. Resmi çizilenle konuşan, ‘bu koşullardayız ama varlığın şüphe götürmez, ben şehadet ederim’ diyen armağanlar.

 

Görsel: France Audili, isimsiz ve Aat Breun

 

Aynı No Estamos Todas çizimleri gibi.

 

Meksika’da cinayete kurban giden kadınların varlığına, güzelliğine, yaşamına, hikayesine şahitlik eden bu çizimlerde de aynı şefkat, aynı özen var. Kadın cinayetlerini yerde yatan bir cesetle, şiddeti morarmış bir gözle ifade eden bakıştan bambaşka bir şekilde hayata, o hayatın üretkenliğine, doğurganlığına, ışığına odaklanmış bir göz. ‘Hepimiz burada değiliz, Matilde eksik’ derken, kaybımızın ne kadar büyük olduğunu gösteren bir göz.

 

Görsel: No Estamos Todas çizimlerinden birkaç tanesi

 

Uzun uzun bakın bu resimlere. Sizce bir kadının şahitliği kaç erkeğinkine eşit?

Konuk Yazar

3 yorum

  • Yazınız çok güzel. Ama en sonda yazdığınız şey ayete muhalefet etmek. Allah’ ın bu böyle diye belirlediği bir kurala isyan etmek. Bunu bi düşünün derim. Yazınızla ayetteki şahitlik olayı ne alaka ? Hiçbir alakası yok. Herbişeyi aklımızın almasına lüzumlu değil.q Herşey mantığa sığcak değil. Bunun için onlarca örnek verebilirim. Bilim rek başına yeterlidir şaşırtmaya. Aa nasıl oluyor demeye ? Öyle ise işitelim iman edelim. İleri gitmeyelim.
    Resimler de çok güzel cidden.

    • Merhaba Merve,

      En sonda yazdığımın ayetle alakası yok aslında. Zaten şer’i tartışmalara girecek yetkinlikte değilim asla. Şahitlik deyince ilk akla gelenin yargılama sürecindeki şahitlik olmasından olsa gerek o cümle de yargı esnasında kaç kadın kaç erkeğe eşittir gibi okunuyor sanırım. Halbuki bahsettiğim toplumsal bir şahitlik, bir başkasının varlığına şahitlik. Niyetim bakan gözün niyetiyle şahitlik ettiği arasında,ki ilişkiye dikkat çekmekti. Öyle ki gözünüzün önünde olana şahitlik etmeyebilirsiniz veya başka herkese kapalı olan bir gerçeğin şahidi de olabilirsiniz demekti.

  • Auschwitz Kampı’nda tutsak edilmiş erkeklerin siyah beyaz fotoğraflarda yiten korkunç acıları yetim kalmış. Bir kaç adam çıkıp o erkeklerin acılarını yeniden anlamaya çalışmalı ve yâd etmeli. Sonra onların şahitliklerinin kaç kadınınkine eşit olduğu da tespit edilmeli… Gerçekten nefes kesici bir âidiyet bilinciniz var.