Yazar: Esra Karadoğan
Her şey Ramize Erer’in Bayan Yanı dergisindeki şu karikatürüyle mi başladı desek. Hayır, tabii ki. Aslında çoğu insanın kolayca anlayacağı üzere bu karikatürde rolleri bir ters düz etme var. Evde şiddet her zaman fiziksel şiddet olmuyor, kadınların bir kısmı yaptıkları işten, pişirdiği yemekten dolayı psikolojik şiddet görüyor. Tabii bu karikatür, olaya mizahla bakıyor, basitleştiriyor, ya tam tersi olsaydı diyor. Herkesin anlayacağını düşündüğümüz bir şey ama anlaşılmıyor, nedense erkekler böyle şakalardan “inciniyor.” İncinen erkeklik sosyal medyada kadın düşmanı her paylaşımı bulup kadın yasası mağdurları gibi komik bir ismin altında topluyor, yetmiyor böyle bir karikatürü bile çeşitli devlet kurumlarına şikâyet edebiliyor.
Bu tweetleri bu kadar ciddiye almalı mıyız? Trol işte diyerek boş vermeliyiz belki de. Peki trol nedir bir bakalım.
Trol: İnternet’te insanların keyfini kaçırmayı ya da münakaşa çıkarmayı amaçlayan kişi. Forumlar, bloglar, sohbet odaları gibi çevrimiçi yerlerde insanları provoke ederek, duygusal cevaplar vermeye zorlayan ya da konuşulan konuyu dağıtarak varlık göstermeye çalışan kişi.
Aslında “internet trolü” mitolojideki “trol” adı verilen yaratıktan esinlenilerek türetilmiş bir kelimedir. Tıpkı mitolojideki trol gibi internet trolü de gizlenerek sorun yaratmaya çalışır. Trol mümkün olan her durumda öfkeli ve yıkıcı tavırlar sergiler. Üstelik bunların çoğunlukla gerçek bir amacı yoktur.
Normal şartlar altında ben de bu yazılanları umursamamam gerektiğini düşünürdüm. Başka koşullarda olsaydık, başka bir dünyada, bir daha dönüp bakmayacağımız bir tweet iken markette duyduğumuz bir diyalogda, yemek yediğimiz bir mekânda, ailemizden ya da arkadaşlarımızda bunları duyabiliyoruz. İşte o an, en azından benim için sarsıcı… Bu paylaşımı yapan hesabın ismi kadın yasası mağdurları, onları mağdur ettikleri inandıkları yasa ise 6284. Yasanın adı: Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bir Kanun. Malum İstanbul Sözleşmesinden çekilme açıklamasından sonra çoğumuzun daha aşina olduğu bir yasa.
Yasanın ilk maddesini olduğu gibi kopyalayacağım, devamını merak edenler lütfen okusunlar, herkesin google’dan kolaylıkla ulaşabileceği bir bilgi bu:
“Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.”
Ne İstanbul Sözleşmesi ne de 6284 sayılı yasa “kadın kayırmacı.” Uygulansaydı eğer tek amacı mağduru, şiddet gören aile bireylerini korumaya yönelik bir yasa olacaktı. Maalesef ki bizi rahatsız eden o tweet, gündelik hayatın bir yansıması. Maalesef ki İstanbul Sözleşmesi’nin kadın kayırmacı olduğuna inanan, artık vazgeçilen bir sözleşme ve yasaya bile kin tutan bir kitle var. Cahillikle açıklayamayacağımız bir durum. Yasa metnin arkasında gerçekten başka şeyler olduğunu düşünen insanlar da var, nedense bizim anlayamayacağımıza inandıkları, dış güçlerin ve bizim toplum, aile yapımızı bozmaya niyetlenmiş bir kesimin bu yasayı ortaya çıkardığına ve desteklediğine inanıyorlar. Üstelik yasanın isminde “ailenin korunması” geçiyor. Tüm bunlar bana delüzyonel geliyor, üzücü kısmı ise inananı çok.
Maalesef tek değiller, gerçekten mağdur olduklarına inanıyorlar. Kadınlar öldürülüyorken bile nasıl oluyorsa erkekler mağdur oluyor. Devlet sözleşmeden çekildiğini açıklıyor, apaçık kanunları uygulamıyor, karşı çıktıkları kanun uygulanmıyor ama yine de erkekler mağdur oluyor. Bir tane değiller, istisna değiller. Çoklar.
Kadın, aldatıyormuş diyorlar.
Kadın, kadınlık yapmıyormuş diyorlar.
Kadın, kocasını dinlemiyormuş, iyi yemek yapmıyormuş, camdan bakıyormuş, komşuyla konuşuyormuş, dışarı çıkıyormuş, diyorlar da diyorlar.
Kadını kendi malı gören bir zihniyet bu ve haliyle mağduru koruma söz konusu olduğunda kendilerini haklı buluyor.
Sosyal medyadaki kısma geri dönersek eğer, o tweete cumhurbaşkanını, adalet bakanını, bakanlıkları ekleyen ve bundan sonuç alacağını bilen, en azından huzursuzluk vereceğini bilen bir kitle de var. Devlet, kadın cinayetleri için gerekenleri yapmazken, tehdit edilen, şiddet gören kadınlar çareyi sosyal medyada aramaya çalışırken bunlara sessiz kalan yasa koyucular, başka konularda kaplan kesiliyor.
2021’de 12 Nisan, sosyal medyada tecavüz günü olarak ilan edilmişti. Bu durum “bir grup ergenin” yaptığı bir iş olarak adlandırıldı ve kimse yargılanmadı. Fakat sosyal medyada söyledikleri duruyor ve yazılanlar korkunç. O tweetlerin gerçeğe bir ayna tuttuğunun farkındayız ama o tweetleri atanları durduran hiçbir şey yok, olmadı. Binlerce kadın tetiklendi, kendini tehdit altında hissetti. Çünkü biz kadınlar yaşadıklarımızdan, arkadaşlarımızın yaşadıklarından, diğer kadınlardan olabilecekleri biliyoruz.
Olanları şaşkınlıkla izliyorum. Bir yanda bir karikatürden bile tetiklenen insanlar var, 6284’ün aile yapısını kökten değiştireceğine, karikatürdeki gibi olacağına inananlar var ki keşke olsa, bir yasa böyle güçlü olsa ve bunu yapsa… Diğer yanda sürekli kadınlar tarafından mağdur edildiklerine inanan bir kesim var, evlilik, boşanmak, bir ilişki içinde olmak, hepsi kadınların onları kullanmak için yaptıklarının bir parçası diye düşünüyorlar. Bunun adı mizojini, ciddi bir nefret ve bunu içlerinde tutamıyorlar, saklayamıyorlar. Halbuki korktukları kadın koruyucu yasa, yani 6284, şiddet ihtimalini ortadan kaldırması gereken bir yasa iken, uygulayıcı kurumlar yaşanan şiddet durumunda bile kadını korumakta eksik kalıyor. Kadın katilleri özgür ve buna onay veren, aslında erkeklerin kayıran bir devlet var. Üstüne yeni türeyen, “ergen” denilerek etkisi hafifletilmeye çalışan grupların kadınları apaçık savurduğu ölüm ve tecavüz tehditleri var. Devlet sosyal medyayı ciddiye alıyor gibi görünüyor fakat açık açık kadınları tecavüz ve cinayet tehdidi içeren tweetleri atanlara hiçbir şey yapılmadı.
Her gün öldürülen kadınların haberlerini okuyoruz ve her gün katillerin cezai indirimle salıverildiğini. Bu yazının yazıldığı sırada Pınar Gültekin davası görülüyordu ve dava yine ertelendi. Kadınların acımasız ve sistematik yöntemlerle öldürüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Kadın koruyucu yasayla ilgili uygulamalar İstanbul Sözleşmesinin iptalinden beri aksıyor, devamı gelmiyor, bütüncül bir şekilde uygulanmıyor. Uygulansa bile, Türkiye’de kadına karşı şiddet o kadar normal ki sıradan bir sebepten erkek evden uzaklaştırılıyor diye olumsuz bir kamuoyu kanaati oluşuyor. Cezalar caydırıcı olmaktan öte, “aslansın, yaparsın, kadın elinin kiri” mesajı veriyor. Uygulanmayan, uygulanmadığı için kadınların ölümüne sebep olan, imkân veren, katillerle iş birliği yapıldığı anlamına gelen bir durum var ortada ama erkekler hâlâ İstanbul sözleşmesi ve 6284’ün peşindeler. Halbuki ortada anıt sayaç var, her gün öldürülen kadınlar, katillerin “nasılsa bana bir şey olmayacağı rahatlığı var. 2022 yılında 108 kadın öldürülmüş, daha fazla olmaması için yapılması gerekenler belli ama mevcut, korumaya yetmeyen bu yasalara bile “kadın kayırıcı” denmesi, kötülüğün boyutunu sergiliyor. Biz tüm bunları sosyal medyadan öğreniyoruz.
Kadınlar sosyal medyada adalet aramaya çalışıyor, daha fazla kadın öldürülmesin diye uğraşıyor ama erkekler mağduru, şiddet göreni koruma adına ortaya çıkarılmış sözleşmeden yasalardan mağdur oluyor. Kadınlar öldürülme korkusuyla yaşıyor ama katil erkekler ellerini kollarını sallayarak gezebiliyor.
Kadın kayırmacılığı mı demiştiniz?
Yorum Ekle