Yazar: rumeysa ç.
Sümeyye Erdoğan’a geldiği iddia edilen evlilik teklifine dair ilk tepkileri facebook’umda gördüğümde facebook haber kaynağımı aşağı kaydırmaya devam ettim, haberi okumadım bile, merak etmedim. Magazinel bir haber falan zannettim, hiç de derdim değildi.
Sonra baktım haber kaynağımın her yerinde Sümeyye Erdoğan’ın resmi, haberi tıkladım, açtım okudum, sinirlendim, kapattım. Her gün milyonlarca kadının başına gelen iğrençlik bu sefer de Sümeyye Erdoğan’ın başına gelmişti. Ama o kadar. Sinirimin de etkisi kısa sürdü, hayatıma devam ettim.
Bir süre sonra ise, günün ilerleyen vakitlerinde başka bir caps’le sinirlerim havaya kalktı. Sümeyye Erdoğan’a böyle çirkin bir saldırı varken feministler nerdeydi?! Hayda! Yine bir şekilde suçlu olmayı başarmış bir kadın olmaktan gelen tiksinti ve sinirim birbirine karıştı.
Zaman geçti, hava karardı, kendimi sakinleştirip tekrar düşünmeye çalıştım ve bu meseleye dair neden hemen kaleme sarılmadığıma, neden bir feminist olarak “görevimi” yerine getirmediğime, cidden nerede olduğuma (?!) dair bir sonuca varmaya çalıştım. Bu sonuç şöyle:
Mesele böyle bir şeyin Sümeyye Erdoğan’ın başına gelmesi ve devletin başındakine muhalefetimden ötürü ondan nefret etmem(tanımadığım bir insandan, bana ve başkalarına görünür bir zarar vermediği sürece neden nefret edeyim ki?) değildi. Mesele aslında tam da bunu artık alışılagelmiş bir şey olarak algılamamdı. Daha bundan yaklaşık 3 ay kadar önce, Abdullah Öcalan’ın yeğeni meclise girdiğinde de mesela, kadının fotoğraflarını paylaşıp onun çirkinliğinden girip kadınlığından çıkan postları okuduğumda da, o sözleri eden insanları facebook arkadaşlarımdan çıkarmaktan fazlasını yapamamıştım.
Yani mesele zaten neredeyse herkesin, her zaman, her şekilde böyle hakaretlere maruz kalması ve artık bunu görmeye gücünün yetmemesi insanın. En azından bende öyle oldu.
O yüzden …’nın yanındayız bildirisi, mesajı yayınlamaktan illallah geldi. Yayınlamayınca böylesi saçma yorumlara da maruz kalmaktan illallah geldi.
Orada her kimseniz düşün yakamızdan, bizim yapılacak daha ciddi işlerimiz var, insanlar ölüyor, çocuklar büyüyor demek istiyorum. Ağzımdan daha da fazlasını alamazsınız, özür diliyorum.
Not: Bu süreçte bana en komik gelen feministleri Sümeyye Erdoğan’ın “namusuna” dil uzatanlara karşı, “namusunu” korumaya çağıranlardı sanırım. Bu konuyu yakın zamanda, daha detaylı yazarım inşallah ama şu şarkı size gelsin:
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]
Alti-ustu evlilik teklifi nedir bunu namus meselesi yapan?
Her ne kadar bazı kişilerle ilgili mesellerin ölçüsüzce gündeme getirilmesini yadırgasam da, Maryams altı-üstü tarifinize katılmıyorum. Kabataş hadisesinde de böyle olmuştu. Önce bir kesim vakayı dilinden düşürmedi, hatta abartılı ifadeler kullanmaktan herkesi itham etmekten geri durmadı ama sonra da kalktı bir kesim amaan canım altı üstü 8-10 saniyeymiş diye olayı yok saydılar. Ne ne kadar yaşandı bunu bilemem ama bir tacizin herkesi tatmin etmesi için kaç kelimelik olması kaç dakika sürmesi lazım? Ya da herkesi tatmin etmesi mi lazım? Aslında hepimiz biliyoruz bazen 1 saniyelik bir dudak hareketi, bazen 2 saniyelik bir dokunma ya da tek bir kelime bile tacizdir, saldırıdır. Ceza karşılığı bulması bakımından hukuk bir nicelik arasa da, vicdan böyle yaklaşmamalı olaya. saygılar..
Kabatas olayinin sahte old.ortaya cikti, sonra Sumeyye ye suikast gibi ikinci yalani attilar o da ellerinde patladi.
Simdi de esas mesele adamin evlilik teklifi kadinin onuru falan degil, bunlar hikaye. Esas rahatsizliklari isid e yakin iliskilerinin ortaya dokulmesi , yani siyaset..