Konuk Yazar: Daffodil
Görsel: Boutros Al Maari
Bu cümleyle başlamak istedim, zira üniversite döneminden bu yana kız arkadaşlarımın, annelerinin ve tabi ki aile ve sosyal çevremin en fazla kullandığı kelime “bulmak” oldu. Ne bulunmalıydı peki? Bulunması gereken, eş olabilecek, aile kurulabilecek, şartları uygun (yaş, eğitim, gelir, yaşam tarzı, yaş) bir erkek. Erkeklere bulunmayı yükleyen toplumsal kabul, kadını da bulacak özne haline getirdi. Tabi arama ve bulma süreci, evlilikle sonuçlanan bir durum değil. Bulma başarısını gösteren kadınların diğer başarısız (!) olan kadınlara karşı kazandığı güç ve statü, sonrasında bulduğunu koruma refleksiyle devam ediyor. Sonu gelmeyen, kadını önce aramaya, sonra bulmaya, en sonda da elinde tutmaya sürükleyen bu döngüde, kadının toplumsal yaşamda özne olabilmesi için hangi politika çok etkin olabilir? Zaten kadının sürekli bir erkeğe eklemlenmek, sonrasında da bu eki korumak için her sorumluluğu ve görevi üstlenmesi, kadınların yaşadığı eşitsizliklerin kaynağını oluşturmuyor mu?
Aile kurmanın ne zaman “birisini bulmaya” dönüştüğünü değerlendirmek için toplumdaki kadın ve erkek kimliklerinin aile ve toplumdaki değişimini izlemek gerekir. Ancak, edebiyat, sinema, gazete arşivleri bu konuda dönüşümden ziyade “arama” faaliyetinin araçlarının değiştiğini anlamamız için yeterli bir veri sunuyor. Kına, nişan, düğün, bayram gibi zamanların “evlenilecek kişi” bulunması açısından önemli toplu faaliyetler iken, zamanla bunlara bireysel faaliyetlere aracılık eden sosyal medya ekleniyor. Niyetim bu alanları kötülemek değil, dikkatimi çeken nokta sürekli bir “bulma” niyeti ve amacında olunması. Diyelim ki, bu hâkim görüşe saygı duyuyorsunuz, “bulanlar” ve “bulmayı hedef edinenler” için asla yeterli değil bu tavır. Sizin de mutlaka ve mutlaka bu yarışın içinde olmanız bekleniyor. Eğer “arama ve bulma” faaliyetinde yer almıyorsanız, bunun gerekçeleri de hazır:
1. Büyük olasılıkla bir erkek tarafından terk edildiniz ve hala yasını tutuyorsunuz (Zira aksi mümkün değil).
2. Görüştüğünüz birisi var, herkesten gizliyorsunuz.
3. Aslında “arama” faaliyetinde ve “bulma” çabasındasınız, ancak başarısız olduğunuz için, yani “bulamadığınız” için bu başarısızlığını örtebilmek için “aramıyormuş” gibi yapıyorsunuz.
Bu üçü dışında, böyle bir arayışta olmadığınız, arayarak değil de her şeyin nasiple ilgili olduğuna inandığınız ve bulunmayan kişiye adaklar adamadığınız ve “bulunmayan” merkezinde bir mutsuzluk inşa etmediğiniz kesinlikle akıllara gelmiyor.
Sizin eksiğinizi “bulamamak” olarak nitelendirenlere “İhtiyacımız olanın başka birisini bulmaktan önce kendi arayışımıza başlayıp kendimizi bulmak” duasıyla karşılık vermek ise, en huzurlu cevabı oluşturuyor.
Kelimelerin böyle kullanılabileceğini, hiç düşünmemiştim. Vay canına.
Önce kendini aramak ve bulmak …inşallah başlayabiliriz buna bir yerlerden
Tevafuk eseri bende dün gece kendi kendime bunu düşünmüştüm, ‘koca aramak’ diye bize dayatılan bu durumun bizi ne kadar aşağı bir konuma sığdırdığını. Sizin kurduğunuz kadar güzel cümlelerle ifade etmem mümkün değildi tabii.