Konuk Yazar: Esra Karadoğan
Evlilik kutsal görülse de basit bir sözleşme. En iyi ihtimalle başlarda dengeli görünen bu anlaşmada bir süre sonra dengeler bozuluyor. Bir taraf diğerinin sorumluluğunu üstleniyor ve bu genelde kadın oluyor. Tabii kadının vericiliği maddi ve rakamlara dökülmesi zor olduğu için ve kadınların tüm zamanlarını erkeklerin hizmetine sunması gerekiyor gibi bir algı olduğu için kadınların bir ilişkiye ya da evliliğe verdiği emeğin anlaşılamadığı sıklıkla rastlanan bir durum.
Yıllar önce uykusuz gecelerimin birinde Grace & Frankie’yi seyretmeye başladım. Aslında hafif bir konuya ve gülmeye ihtiyacım vardı. Gülmem gerekiyor diyerek birkaç bölüm seyrettikten sonra bunun bir komedi olmadığını idrak ettim. Konu ilgi çekiciydi. Yaşını başını almış, birbirleriyle pek de anlaşamayan, kocalarının iyi arkadaş olması sebebiyle sık görüşen iki kadının hayatları bir anda değişir, tüm dengeler alt üst olur. İki kadının kocası da eşcinseldir. Hikâyenin burasında iki erkeğin hayatları boyunca yaşadıklarıyla yüzleşmeye şahit olacağımı düşünmüştüm ama beni şaşırtmayı başardılar. Elbette trajikomik anılarla dolu bir hayatın özeti de olabilirdi fakat dizi isminden de belli olduğu üzere iki kadının hayatına odaklanmayı tercih etmiş.
Karakterlerin orta yaşlı olmalarını da hesaba katarsak bir ömür birbirine eşlik eden çiftlerden bahsediyoruz, çocukları var. Beraber çıkılan onlarca seyahat, tatil, güzel anılar ve kötü anılar. Sonra bir anda aslında hepsinin yalan olduğunu öğrenen kadınlar. Bu dizinin bir başarısını da şurada dile getirmiş olayım, karakterler çok gerçekçi inşa edilmiş. Hepsinin yaraları olduğu gibi, aptallıklar da yapıyorlar. Sanırım seyretmemin üzerinden geçen zamana rağmen aklımda kalmasının sebebi bu.
Grace ve Frankie, ikisi de birbirlerinden habersiz bu gerçekle yüzleşmeye çalışırken başka bir gerçeği daha öğreniyorlar. Yıllarca kocalarının iyi arkadaş olduklarını düşünürken aslında bu bir gönül ilişkisiymiş. Burada olayı aldatılmaya indirgememek lazım. Evet, aldatılmak travmatik bir durum, fakat konu kurcalandıkça beni en rahatsız eden durumlardan biri kadınların ilişkilerine harcadıkları bütün bir ömür oldu. Görünmeyen emek konuşulurken fiziksel ve karşılığı olmayan bir emekten olduğu bahsedilir. Buradaki örnek biraz daha farklı. Kadınlar belki alışık olduğumuz bir sömürü düzeni içinde değiller fakat kocaları yıllarca onları, varlıklarını birer paravan olarak kullanıyor. Bu da bir sömürüdür.
Cinsel kimliklerini gizleyen, yıllarca kendileri olamayan erkeklerle empati kurmamız gerekebilirdi ama dizinin buna pek müsaade ettiği söylenemez. Daha çok iki kadının yıllarca yaşadığı sömürüyü anlatıyor, sonrasında tüm bunların hayatlarını nasıl etkilediğini, nasıl değiştirdiğini. Sonunda da yeni baştan bir şeyler inşa etmeleri muhtemelen yaşlarından ve tabii ki kadın olmalarından dolayı zor olacak iki kadının hayata tutunma çabalarını.
Bu bir kurgu ama kurgudan dışarı taşan kısmı da var. İki kadın da bir şekilde hayatlarını bu iki adamla geçiriyorlar. Başka bir hayat yaşayabilirlerdi, daha mutlu ya da daha mutsuz olmaları önemli değil. Böyle bir yalanla yaşamak, aptal yerine konmak, yıllarca kandırılmak yerine kendi seçimlerinin sonucunu yaşayabilirlerdi. Grace ve Frankie’nin duygusunu çok net hissetmiştim diziyi seyrederken, boşa geçen bir ömürle yüzleştiler. Kocaları eşcinsel evliliğinin toplum tarafından onaylandığı bir dönem hayatlarındaki bu köklü değişikliği yapmaya karar verdiler. Bunu daha önce yapamayacak kadar korkmalarını da anlıyorum elbette fakat bu bir mazeret değil, iş adamı, baba, koca ve âşık rolleri arasında giderken evlilikleri onlar için bir koruma kalkanı oluşturdu. Yıllar boyunca toplumdan muhtemelen görecekleri baskıdan bu iki kadının varlığı sayesinde korundular.
Bu dizi bizim gibi toplumlar için biraz sıra dışı gelse de Türk aile yapısına benzettiğim yerler de var. Kadınlar ve evlilik tıpkı dizideki gibi bir araç. Toplumdan onay mı almak istiyorsun, evlen. Toplumun “evlen!” baskısından kaçmak mı istiyorsun, evlen. Saygın bir hayatının olduğunun mu düşünülmesini istiyorsun, evlen. Ya da yemeğin önüne gelsin, çamaşırların yıkansın ve canın istediğinde de sevişebilmek mi istiyorsun, evlen. Bu kadar basit ve bu kadar aynı.
Etrafımda gözlemlediğim, konuştuğum erkeklerin çoğu bu şekilde hiç dile getirmese de benzer sebeplerle evleniyorlar. Bu şekilde dile getirmek elbette cesaret istiyor ve kişi kendine karşı da dürüst olmalı ama olmadığı durumlarda yine kadının sömürülmesine, üstelik bunun doğal görülmesine rastlıyoruz. Kanımca o tiksindiğimiz evlenilecek kadın ve eğlenilecek kadın tanımlarının sebebi de bu. Evlenilecek kadına belli olmasa da şu soruları soruluyor: Çoraplarımı toplar makineye koyar mı? Damak zevkime göre yemekler yapar mı? Çocuğuma iyi bir anne olur mu? Eş seçimiyle ilgili yapılan araştırmalar da var tabii. Araştırmalar her ne kadar eşlerimizi hayvani bir iç güdüyle seçtiğimizi söylese de etrafımızdaki evlilikler bunun dışına da çıkıldığını gösteriyor. Çünkü olay üreme ve aynı zamanda bakım üstlenme.
Diziye dönersek iki erkek gizli de olsa istedikleri hayatı yaşıyorlar, beraber tatillere gidiyorlar, iş gezilerine. Her fırsatta birbirlerini görüyorlar, hayal ettikleri romantik ilişkiyi yaşıyorlar ve toplumun gay evliliğe hazır olmadığı o dönemi toplum tarafında idealize edilen saygın evlilik kurumu içerisinde geçiriyorlar. İkisi de Grace ve Frankie’yi bir paravan olarak kullanıyorlar. Artık toplumun buna hazır olduğunu gördüklerinde de açıklamaya karar veriyorlar. Medeni, aklı başında, modern kadınlardan bahsediyorum ve yine sömürülüyorlar.
Mesela Frankie başkalarıyla beraber olmak istemez miydi ya da böyle bir durumda gerçek bir ilişki yaşamak istemez miydi? Yıllarca aynı çatı altında yaşadığın adam kocaman bir yalanın parçası yapmış seni, her açıdan sömürmüş, evdeki emeğini sömürmüş, zamanını sömürmüş, varlığını sömürmüş. Kadınları toplum için birer çerçeve olarak kullanmışlar.
Bunu yaşamadığımızı kim söyleyebilir? Erkekler de kadınlar kadar olmasa da ataerkinin baskısıyla mücadele ediyor. Evlilikten başka bir hayat olamazmış gibi davranılıyor, evlenmeyen biri eksik görülüyor ya da evlenmemesinin ardından başka sebepler aranıyor. Şimdi gençlerin yapabilecekleri onlarca şey varken erken evlenmesi aklıma bazı sorular getiriyor. Ataerkinin koyduğu kurallar altında yaşamakta zorlanan insanlar farklı olacağı ihtimaliyle evliliği bir kaçış olarak görüyor olabilir mi? Genç kadınlar aile evindeki baskılardan kaçmak için evliliği bir kaçış olarak görüyor olabilir mi? Gizli kapaklı flört eden genç kadınlar acaba evlendikleri zaman yaşamak istediklerini özgürce yaşayacakları düşüncesi onu ani bir kararla evliliğe yöneltiyor olabilir mi? Ya erkekler ancak evlendikleri zaman söz sahibi olacakları minik hiyerarşik aileler içindeki yaşamlarını evlilikle kurtarma düşüncesini taşıyorlar mıdır? Bu sorulara hayır cevabı vermek isterdim. Açıkçası sömürü olmadan bir evlilik düşüncesi yıllarca evli olduğum halde çok zorlanarak tasvir edebildiğim bir durum. Eskiler bunu fedakarlık olarak adlandırmış olabilirler ama zaman, konum değişse bile kadının fiziksel gücünün, zamanının adandığı ve karşılığının olmadığı bir durumda bunun bir sömürü olduğunu kabul etmek gerekiyor. Belki de güzel hayallerle başlayan pek çok insan bu durumla yüz yüze geliyor ama yüzleşemiyor.
Yine harika bir yazı
Diziyi izlerken hissettiklerimi çok güzel ifade etmissiniz. Kaleminize sağlik. Dizi bana kendi evlilik iliskimi, bakis acimi , durdugum yeri epey sorgulatmisti. Bir cok bolum de hem gulerek hem de ağlayarak izlediğim yerler oldu. Dizinin kalbimde yeri cok ayri bu yüzden. Kaleminize sağlik.
Güzel yazıydı, çok teşekkürler.
Guzel bir analiz olmus, elinize saglik. Ben diziyi parca parca izledim ve size katiliyorum; bu kadar yil kandirilmalari hic adil degil. Ama yillarini bir aile icin harcayip sonra bekledigin (o beklentinin ne oldugunu da merak ediyorum) sona erisemeyince bunu somuru olarak adlandirmak insanin kendisine yuk olur diye dusunuyorum. Sen mutlu oldugun icin bir insanla birlikte olsan, iliski sana iyi geldigi icin o iliskiye emek harcasan, duygusal olarak tatmin olmadiginda o ortamdan cikabilecegini bilsen, elli yil sonra esin gay ciktiginda ve evliligini toplumsal mesruiyet icin kullandigini ogrendiginde bu kadar somurulmus hissetmezsin diye dusunuyorum. Cunku hayatta her seye emek veriyoruz, adil bir sekilde sorumluluklari paylastigimizi ve bu emegin karsiligini bugun aldigimizi hissedersek, ileride gencligimize ah vah etmeyiz. Yasananlari kar sayip yola devam ederiz. Insanin emek verdigi bir iliski olumle, bosanmayla, aldatmayla her seyle bitebilir, mesele geri donup baktiginda, yine de iyi ki yasamisim diyebilecek huzuru mutlulugu simdi bulmakta. Bulamazsan da gec olmadan cozum aramakta. Diye dusunuyorum. Vesselam.