Sorgulanmayan mikro-konformizmler ve bu konformizmlerin oluşturduğu makro-nihayetler şu sıralar tüm gündemi işgal ediyormuş gibi; çok çeşitli vakaları gözlemlerken batıyor gözüme, gönlüme. Hayatın hemen her alanında böyle, elbette, tüm dünyada ve bu ülkede de. Reçel’deki hemen her yazıda emek, iktidar ve dahi kadın-erkek ilişkilerini, mikro-konformizmlerin toplumsal hayata kırılarak yansıyan etik sorgulamayı reddedişinin boyutlarını görüyoruz. Ben de kadın erkek ilişkisinin kuruluşunda erkeğin hanesine konformizm ve eylemsizlik yazıp, ilişkileri çorbalaştıran ve laçkalaştıran zihniyete değineceğim.
Aile kurumunun sağlıklı işleyişi için tüm sorumluluğu kadında görerek kenara çekilen, sorumluluk almayı reddeden, ortaya çıkan sonucun faturasını ödeme konusunda daima/çoğunlukla kadını mükellef gören; kendi payına yalnızca sözlü eleştiri (kimi zaman da fizikî cebir) yazan erkek tiplemesine itirazım var. Erkeğe sessizlik/pasiflik ve konformizm hediye eden anlayışa itirazım var, hepsi bu. İnsan her ne yapıyorsa, yaptığı şeyin sorumluluğuna razı olduğunu işaret eder (cebir altında olmadıkça). Erkeklerin pasiflik konforuna itirazım, bu noktada.
Bulunduğum sosyal çevreyi ve değer yargılarını görünüşte paylaşan bir aileye, bambaşka bir dünya algısına sahip bir kadın, gelin olarak katılmış.* Erkeğin ailesi, kadının dünya görüşünü, yaşam tarzını bilerek evliliğe geçiş hazırlıklarını yürütmüş. Kadın, kendi kariyerine sahip ve ayrıca kocasının/eşinin ailesinin dünya görüşünü de anlamaya çalışan biri. Elbette, eşiyle birbirlerini severek evlenmişler ve çekirdek aile durumundayken gayet mutlular.
Mevzu, kadının kayınpederiyle ilişkisinde. Kendisinden farklı bir dünya görüşüne sahip olduğu belli kadını benimseme konusunda aile birliği kurulana dek renk vermeyen kayınpeder, düğünün hemen ertesinden bu yana – ki tanıştığımda altı aylık evliydi – gelinine dünya görüşünden ötürü baskı yapmakta. Elbette fizikî bir cebir söz konusu değil (‘eh bir zahmet’ mi demeli, ‘şükürler olsun’ mu, takdir okuyucunun), ancak söylemsel ve psikolojik baskı had safhada. Gerekçe, kayınpederdeki ‘yuvayı dişi kuşun yaptığı’ önkabulü. Kayınpederin kendi oğlunda eksik bulduğu, kendisinin bilmem kaç yılda vermeyi belki de başaramadığı tüm ödevleri gelinin kocasına yerleştirmesi, kayınpederin beklentisi. Altı aydır geliniyle mücadelenin temelinde bu var. Ne giyim tarzı, ne mesleği, ne inancının tezahürü, ne politik görüşleri, ne arkadaş çevresi, ne de kendi ailesi; gelinin eleştiri almadığı, hatır sormak için aradığında bile araya sıkıştırılmayan/malzeme edilmeyen, pek bir konu kalmamış bu taze ilişkide.
Kayınpederin oğlunda arayıp bulamadığı her tavrın, eğilimin, tercihin ve tezahürün güncel sorumlusu -belki de sorumsuzu demeli- altı aylık gelini. Çünkü “Yuvayı dişi kuş yapar”. Çünkü kadın kendisini kayınpederin planları çerçevesine uydurmadığı için, hikâyenin sessiz başrolündeki yeni evli adam da “Yoldan çıkmış vaziyette”. Çünkü “kadının aslî/ilk görevi kocasını düzeltmek(!)”.
Yukarıdaki isimsiz ve parıldamayan hikâye, gerçek. Bir senaryo filan değil. Bir istisna da değil. Dişi kuş olma yönündeki baskı bu denli yoğun olmasa da, bu ülkede -evli veya bekâr- kadınlar, daima erkekleri yola/toplumun ortalama idealine getirmekle mükellefler. Hep daha edepli, daha dindar, daha dikkatli, daha mütevazı, daha tutumlu, daha olgun, daha sessiz, bakımlı, daha iyi idare etme sanatına vâkıf filan olmalılar. (On parmakta on marifetli olmak deyimi, bekâr kızlara sıklıkla hatırlatılır lakin bunun erkeklere kullanılan versiyonu bile yok. Konformizm bu denli yerleşik işte.) Hep daha fazla efor sarfetmek; hiç büyümeme ve sorumluluk almama konformizmini her türlü mikro ve makro ölçekte tecrübe etme hakkını haiz erkekleri daima büyütmek, kollamak, eğitmek, kadınların nesillerce bitmeyen ve eskimeyen yükümlülüğü.
Bu süreçte yakın çevre ile gerilen tüm ilişkilerde de konfor ve esneklik sağlayıcı paratoner olma görevi de, dişi kuşun.
Yuvayı kurarken iki kuş var, kurulduktan sonra yuva sıcaklığı temini ve müdafaası dişi kuşta.
Çok karamsar mı oldu? Yok canım, artık devir değişti mi?
Hayır, hâlâ yuvayı dişi kuşun yapmasını bekliyor erkekler, çok çeşitli mikro alanlarda. Bir kafeye gittiğinizde, sorumluluğu sevgilinin çantasını taşımak ve hesabı ödemekten ibaret olan ve artakalan zamanlarda sevgiliye ipe sapa gelmez detaylarda ayar veren genç erkekler görmüyor musunuz?** Dizilerde gönülleri dilediğince, çeşitli meşrulaştırıcı sıfatlarla/hafifletici nedenlerle ilişkiye başlama/bitirme, ilişkiyi duyurma, ilişkiye gelen tepkileri göğüsleme ve çalımlama; çocuk bakma, geçim sağlama ve benzeri tüm konularda bütün sorumlulukları kadınlara yükleyip yetki kullanımında hak gaspetmekte beis görmeyen; bunu doğal hakkı sanan adamlar sıkılmadan, hatta kimi zaman beğenilerek izlenmiyor mu bu ülkede? Ufak çocukken kızlarına edepli olmayı salık verip, erkeklerin çıplak dolaşmasını öven & bıyık altından gülme malzemesi yapan (ya da en azından sessizlikle normal karşılayan) ebeveynler yok mu görüş alanınızda? Buyurun, işte makro ölçek.
Benim hikâyemde, altı aylık evli adam yok. Evlenirken var, belki bir hayalet gibi; lakin sorumluluklar paylaştırılırken (karşılıklı bir paylaşım filan yok burada çünkü) pas geçiliyor. Babası tarzını tasvip etmediği halde ona hiçbir sorumluluk yüklemiyor. Onun babasının tarzına ve ithamlarına karşı hayat arkadaşını yeni ve yabancı olduğu bir alanda yalnız ve savunmasız bırakması, ne kadar (da) doğal ve ahlakî?!
İnsanların, sosyolojik olarak içinde bulunduğu örneklemin optimalite eksikliği muhakkak. Ancak bu coğrafyada kadın-erkek ilişkisi önkabullerinde ve sorumluluk dağıtımında, bu eksiklik neredeyse pas geçilecek kadar eser miktarda.
Erkek kuşların mikro-konformizm alanlarının genişliği ve fütursuzluğu, dişi kuşların hakkını/alanını ihlâl olarak geri dönüyor.
*Genç adam ve babası sayısal olarak gelin/kadına göre fazla olduğu için “gelin olarak aileye katılma” ifadesini tercih ettim.
**Bu ifade, asla kadınları topluca tüm edimlerinden ötürü tertemiz olarak değerlendirmemektedir. Ortalık yerde meseleleri tehdit/misilleme amaçlı paylaşan kadınlar da, aynı şekilde, hoş görülemez, meselâ. Lakin yazının mevzusu erkek konformizmi.
Bu da son not: Gerçekten yuvasında hakkaniyet için konforundan vazgeçen beyleri de müstesna tutuyorum. Az sayıda da olsa varlar dünya yüzünde, varolsunlar, zihniyetleri yayılsın.
Erkeklerin evlenecekleri kızları mürebbiye(!) olarak görüyor olmaları konusuyla epey ilgili olan bu yazınızı çok yerinde bir tespit olarak buldum. Tabi sadece erkekler de değil, aileleri de oğullarının evlenecekleri kızı hep oğullarından daha iyi(!) seçmek istiyorlar ki düzeltsin(!). Kaç yaşına gelmiş ama kendi yolunu bir türlü çizememiş oğullarına yolunu çizmiş bir kız bularak kendilerini ve oğullarını kurtarmak düşüncesindeler(!) Çok zekice!.
Ama gel gelelim bu yollarını bulamamış oğlan çocuklarını eğitmeye endeksli bir evlilik tahayyülü takdir edersiniz ki bir genç kızın hayali değil!
Ayrıca yazıda bahsettiğiniz bu hiç büyümeme ve sorumluluk almama üzeriden giden, sürekli ailelerinin, sonrasında eşlerinin onları kompanse etmeye çalıştığı bir dünyaları olan bu oğlan çocuklarının sayılarının fazla olmaya başladığı bir gerçek.
Ancak belki eklememiz gereken bir nokta da şu olabilir ki aileler kız çocuklarını donanımlı yetiştirmeye çalıştıkları kadar, oğlan çocuklarını bir türlü eğitemezlerken; ileride bütün işlerini kendisi halletmeye alışmış becerikli ve donanımlı hanım kızlarımız için, hele bir ona verilen görevin (kocasının mürebbiyeliği) dışında bir şey yapmak istesin (örn:mesleğini yapmak), hemen onlara “kızlar da erkek gibi oldu canım!” eleştirilerini hazırda tutmayı da ihmal etmiyorlar.
Her şey yine kadınların üzerine yüklendiği, asıl yük onların sorumluluğuna bırakıldığı evlilikte bir yandan itaat etmemiz gereken velimizi(!) bir yandan düzeltmek sorumluluğunda olmamızın ironikliğini anlamak gerçekten güç.
Ya reçel çok güzel ama hanım kızıyo başka kadınların yazdıklarını takip etmeme. Ben daha takip edemiycem sanırım. Buraya kadarmış reçel. Allah davanızda muvaffak eylesin
Her sey iyi de bu yazi dusuk cumlelerden ve anlatim hatalarindan okunamaz halde. Bir duzenlemeden gecirilseymis keske.
merhaba plato,
nazik uyarın için teşekkürler. editör kadromuz şu sıra çok deli işlerle uğraştığından yazıyı bloga geçerken çok titiz bir okumaya tabi tutamamışız sanırız. ancak şimdi güncelledik; bir daha olmayacak inşallah:)
selamlar.
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]