REÇEL

Elin Diline Düşmemek

Kendi geçmişini unutup, mağduriyetini arkasına alıp mağrur olanlar. Ve bu mağrurları bu sistem yaratıyor. Acımasız bir sistemin içerisinde yenik düşmemek için, elin diline düşmemek için en acımasızını farkında dahi olmadan yanı başındakilere yaşatıyorlar.

Konuk Yazar: S.D.

Şâfiî, muhafazakâr bir ailenin kızı olarak geldim dünyaya. Ailenin değil, sülalenin demek lazım çünkü; sülalenin her bireyinin ailenin kızları hakında istediği gibi konuştuğu, her şeye müdahale edebileceklerini düşündüğü, her hâline, yaptığı her şeye, başarısına dahi bir kulp bulduğu bir ailede yetiştim. Tabii ki erkeklerinin hep el üstünde tutulduğu, ne yapsalar maruz görüldüğü, erkekliklerine verildiği bir aile.
Bütün bunlar ben ve mensubu olduğum ailenin genç kızlarının etrafında kabus gibi dönerken, yaşam alanlarını, bazen haklarını kısıtlarken, ailenin büyük erkeklerinin (amcalar,dayılar,babalar) olup bitenlerle alakası yoktu. Bütün kontrolü kadınlar sağlıyor ya da sağlamaya çalışıyor. İstedikleri gibi dedikodu yapıyor, neyin ne olması gerektiğini konuşuyor da konuşuyordu. Ama sadece konuşuyor…Yılların birikmişliği bana sinir hastalığı olarak döndü nihayetinde.

Uzaktan bakıldığında belki Türkiye ortalamasına göre oldukça modern ailelere sahiptik. İstediğimizi yapıyor, geziyor, ediyorduk. Belki de doğruydu. Birçoklarına göre şükür bile edilebilirdi maalesef ülkedeki başka kadınların yaşadıklarını düşününce. Ama bunun yanında hâlâ zapt etmeye çalısan, kendi doğrusunu dayatmaya çalışan bir grup vardi ki hiç çekilir değildi.

Daha liseye geçmeden büyük halaların, yengelerin artık bizim okula gitmememiz, pantolon giymememiz üzerine konuşmalarıyla başladı bu dert. Tabii öncesini hatırlamıyorum küçücük çocuktum -ya da yapıyorlardı da algılamıyordum-. Tabii anne-baba böyle bir şeyi doğru bulmayınca -ya da üç beş cahilin lafına uymayınca- biz eğitimimize devam etmiştik.

Lisede flörtleştiğimiz kişiler oldu. Sır gibi saklamaya çalışmalar, gizlenen ilişkiler, yakalananlar, yakalandığında dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi parmakla gösterilenler… Kendi kızının bunları yapmayacağını söyleyenler… Kızı flörtleşen anneler ve flörtleşmeyen anneler arasındaki çatışmalar! Ben çok flörtöz bir kız değildim lisede. Maalesef beceremedim bu tarz işleri. Biraz içine kapanıktım. Yaptığım tek şey solcu partilerin mitinglerine ve konferanslarına katılmaktı birkaç kuzen ile ve arkadaşımla. Kontrol delisi aile -ki sol görüşlüdür sözüm ona bu bireyler-. Bizim buralara erkeklerle sevişmek için gittiğimiz dedikodusunu çıkarmıştı. Evet, evet! Yapmıştı.

Sanırım ortaokuldan üniversiteyi bitirene kadar annemin artık kapanmam gerektiği öğütleri de ayrı bir dertti. Düzenli olarak ve ısrarla aynı öğüdü verip duruyordu ve bunu benim Cennet’e gitmem için yaptığını söylüyordu. Komik olan da annemin babasının onu zorla kapattığını her fırsatta anlatmasıydı. Ama buna rağmen zorlamasa da aynı şeyleri öğütleyerek bana aynı işkenceyi yapmasıydı. Benim hayatım boyunca yapmayacağım tek şeydi sanırım kapanmak. Dini gereklilikler veya gereklilik olduğu iddia edilen birçok şey ile de aram hiç iyi olmamıştı. Bunun yanında giydiğim elbiselerin kol boyu, etek boyu, ailemize yakışmaması vs. Ben her seferinde soruyordum biz kimiz? Asil bir aile falan mı? Bize niye uymuyor bu kıyafetler? Cevabı yine o muhafazakâr, Kürt, Şâfiî ailede yatıyordu.

Sanırım bu konuda annem diğer kadınların arasında en katılarından biriydi. Bunu ailenin diğer kadınları izledi tabii. Katılınan dernekte, düğünde gözler hep üzerimizdeydi. Birinin giydiği kısa, birinin giydiğinin sırtı açık. O böyle şu söyle… Tabii üniversite döneminde akşam dışarı çıkmalar, eve geç gelmeler, arkadaşta kalmak istemeler… Sanırım ailede bütün kızların en zor gerçekleştirdiği şeydi. Ben bir arkadaşımda kalmak istesem bunu sanırım iki hafta önceden alıştıra alıştıra söylüyordum. Annem bu izinlere hiçbir zaman destek vermedi. Hatta tam tersi panikle babamdan izin almamı söyleyerek, herkesi bir şey varmışçasına paniğe sokuyor ve işi daha da zorlaştırıyordu -hâlâ da öyle yapıyor-. Babam bu gibi şeylerden hoşlanmasa da ısrar edince hoşlanmaya hoşlanmaya kabul ediyordu. İzin koparılsa bile ailenin dedikoducu bireylerine kat’iyen duyurulmuyordu. Sanırım en büyük işkenceyi bu aşamada yaşadım. Annem sanırım bir 8-10 senedir hiç bıkmadan usanmadan saat 9’u geçtiğinde panikle arayıp nerede kaldığımı uflaya, puflaya sorar ve beni stresten strese sokar. Yaklaşık 10 yıldır eve geç gittiğimde kapıyı açtığımda sorduğu ilk şey neden bu kadar geç kaldığım. Ve benim inanır mısınız sırf bu cümleye maruz kalmamak için evde oturmayı tercih ettiğim olmuştur. 27 yaşında ben hâlâ “liseli bir kız gibi” bunlara maruz kalıyorum.

Nitekim hepimiz üniversiteyi bitirip mesleğini eline almış, sülalenin erkeklerinin tersine akıllı, parasını kazanan ve hatta seyahat eden, yurtdışına çıkan, yurtdışında yaşayan genç özgür bireyler olmuştuk -yani dışardan görüldüğü kadarıyla-. Aramızdan birkaçı dediğim gibi yurtdışına uçtu gitti. Ben de bir dönem yaşadım yurtdışında. Tabii ki de asıl neden bu zırvalıktan kaçıp kurtulmak. Çünkü her adımına engel olacak, yaptığın her şeye kulp takacak bir ailen var. Ülkemizde yabancı dil öğrenmek, öğrenip eğitim için yurtdışına çıkmak ya da çalışmak yurdışında gerçekten meşakkatli ve takdir edilecek bir şey mevcut şartlarda. Birçoklarına göre büyük başarı. Hele ki kadınlar için! Ama bu başarıları görmezden gelen aile kadınları, bu genç kadınların çokça neden yurtdışına çıktığı üzerine kafa yorup çeşitli teoriler üretebilirler. Çocuk doğurduğu için gelmeyenler, sevgilisiyle aynı evde kalanlar, gidip bir daha gelmeyecek olanlar, rahat takılanlar… Hatta babalarının ne kadar geniş olduğunu, nasıl böyle birşeye tahammül edip genç kızları kız başına yurtdışına yolladığı zırvalıkları! İçiniz şişti değil mi?

Şu anda 27 yaşında kocaman bir kadınım ve bu yaşa gelene kadar bunların sıradan olduğunu düşünüp hiç bir müdahalede bulunmadım. Çünkü bunlar alışılgelmiş şeylerdi bizim toplumumuzda. Baskılar! Tek kelimeyle ne güzel söyleniyor değil mi? Ama onca yılın sonunda bunların normal olmadığını onlara değilse de kendime kabul ettirdim. Artık neredeyse 30 olmuş bir bireydim ve bana ve kuzenlerime hâlâ çeki düzen verilmesi gereken çocuk gibi davranıyorlardı. İşin acı tarafı bu hakkı biz kadın olduğumuz için kendilerinde görüyorlardı. Bunca şeyin kişisel özgürlüğün ihlâli olduğunu söylesem birçokları “Amaaan canıııım, benim annem de şöyle, babam da böyle…” der ve hatta başına gelmiş bu gibi şeyleri tatlı anılar gibi anlatabilir. Kezâ aynı ailenin bireyleri gençken yedikleri dayakları komik anılar gibi anlatmıyorlar mıydı? Kadınlar birey değil bu toplumda. Ne yaparlarsa yapsınlar ailelerini temsil eden cisimler ve onlar üzerine birilerinin doğruyu yanlışı bildirme hakkı var.

Bu çıkmazın çözümünün ne olduğunu sorduğumda anneme “Kocaya varmak” olduğunu söylüyor. Hatta bir çoğumuzun annesi, “Kocaya gidin de biraz da onlar uğraşsın sizinle.” diyor açık açık. Çünkü, bu kızlarını kontrol etme uğraşını başka bir kuruma devredecekler. Çünkü sonra bütün bu “Öyle giydin, böyle yaptın, bunu yap, bunu yapma” oyunu bir koca tarafında yürütülecek.

Toplum kuralları koyuyor ve en ağırını uygulamak kadınlara düşüyor. Daha da ötesi her alanda bu kuralların uygulatıcısı da kadınlar oluyor. Ailemdeki bütün kadınların herbiri zor hayatlar yaşamış. Zorla evlendirilenler, okuldan alınıp eğitimi sonlandırılanlar, dayak şiddet görmüşler, zorla kapatılanlar, aldatılanlar, aldattığı iddia edilip şiddete maruz kalanlar, gençken yanlış yaptıkları şeyler yüzünden abilerinden, babalarından bolca dayak yiyenler… Ama buna rağmen kendilerinin maruz kaldıklarını görmezden gelip yine aynı baskıyı sana yaşatmaya çalışanlar. Aslında toplumun ta kendisi bu. Kendi geçmişini unutup, mağduriyetini arkasına alıp mağrur olanlar. Ve bu mağrurları bu sistem yaratıyor. Acımasız bir sistemin içerisinde yenik düşmemek için, elin diline düşmemek için en acımasızını farkında dahi olmadan yanı başındakilere yaşatıyorlar.

Konuk Yazar

16 yorum

  • Kültür,din anlayışı ve uygulayışındaki yanlışlıklar..Maalesef.Maddi ve manevi eğitim şart.

  • Bakalım sitenin demokratik moderatörü bu mesajı yayınlayacak mı?

    İşte yine,yeniden kendini Batı tipi vahşi bir kadın tipolojisine adamış,bunu özgürlük,birey olma,ayakları üstünde durma sanan kültürel emperyalizm mağduru bir Müslüman kızı vakası daha.

    Sizin sonunuz hiç hoş olmayacak,o aldığınız eğitimler ve özgür kız triplerinin varacağı yer ‘Yalnızlık Bakanlığı’.

    Müslüman Türk geleneğini hafife almayın,önemseyin,o koruyucu kollayıcı tavırlar bazen size baskı gibi görünse de aile kimliğini koruyan o dur.

    Sizler her ne kadar Hollywood,küresel markaların reklamları dergi gazetelerde empoze edilen o parlak ışıltılı imajlara kapılsanız da bu ülkenin geleneği de kendi kültürel kodlarını sonraki nesillere aktaracak.

    O size zerk edilen eğitimli,özgür ve güçlü! kadınlar imajını yedirmek için reklam,film,popüler yerlerde kullanacak genç,güzel alımlı kızlar bulurlar bir sonraki kurbanlarını ağlarına düşürmek için ama sizin hayatınız mahvolur.

    Düşmeyin bu saçmalıkların peşine,tapmayın diplomalara,çok önem vermeyin o tek başına takılmalara,o özendiğiniz Batılı kadınların bugün vardıkları yer ‘yalnızlık bakanlığı’ iyi bir aile ve sevgi,merhamet dolu bir eş için taptığınız,putlaştırdığınız her şeyi feda edebilirler.

    Özendiğiniz,olmak istediğiniz o Batılı kadınların dertlerini ve sorunlarını da araştırın.Bu kadar olsun eğitimli olmanın bir faydasını görün.

    • Çok demokratik olduğumuzu kanıtlamak (!) için yayınladım yorumu :)
      Demokrasiye vs. bu kadar laf söyleyip demokrasi talebinde bulunmak çok sevimli :)

      • Çok teşekkür ederim Rumeysa hanım,mesajımı yayınlamışsınız,itiraf etmeliyim ki sizi biraz tahrik etmek için öyle yazdım,yoksa bu kadar kaliteli bir siteyi kurmak,yönetmek ve herkesin eğlence ortamı gördüğü sanal alemi toplum faydasına kullanmak büyük bir zeka ister,saygı duymak da boynumuzun borcudur.

        Mütevaffa 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vecizesinde söylediği gibi;Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.

        Tek gayem genç kızlarımızın ve kadınlarımızın vahşi Batının içi boş,köksüz ve ancak kadın bedeni üzerinden yürüttüğü kültürel emperyalizmi içinde çırpındıklarını görüp,onların bu çok kişiye bölünmüş birbiri ile çatışma halindeki ruh halleri ile ilgili kendimce yorum getirmek.
        Ben de genç biriyim,kız kardeşimde dahil etrafımdaki Müslüman kızların yaşadığı bu durumu görüp,üzülmemek ve çözüm için kafa yormamak mı hoşuna giderdi sizlerin?

        Bu bir sorun ise sadece kadınların değil,toplumun sorunudur.Müslüman kızlar sürekli kendilerini ispat etmek zorunda değiller,onların kimseyi ikna etmek gibi amaçları da yok,eski devlet yapısının dayattığı laisizmin kalıntıları halen üzerimizde sanırım ki muhafazakar kızlarımızda kendini olduğu gibi kabul ettirmek,Müslüman kimliği ile toplumda var olmak halen yeterince tatmin edici değil.

        Halbuki çok insan,çok değerli insanlar,Müslüman kızlar başkalarına özenmesin,onlara dayatılan ve sanki norm gibi kabul edilen ‘Vahşi Batı kadın tipolojisi’ne maruz kalmasınlar diye bedeller ödedi.

        Sonuç bu mu olmalıydı?Halen bu imaj ve algılara kapılıp,giden yığınlar mı olmalıydı?

        • “Vahşi Batı kadını” hahaha çok güldüm. Türk erkeklerine vahşi olmak büyük erdem, kadının vahşisi ise ancak olsa olsa batılı olabilir… Çinli Japon kadınlar batılı değil, ama onlar da vahşi… Ne olacak şimdi? Sen şuna eşitlik isteyen vahşi kadınlar desen daha doğru olur…

          Demiş ki “iyi bir aile ve sevgi,merhamet dolu bir eş”… “Sevgi,merhamet dolu bir eş” zaten Türk erkeğinin göbek adıydı…

          • Elif Hanım,sorun bölgesel veya ülke bazlı değil,Batı Kültürü bir hayat tarzıdır,dünyanın bugün gelmiş olduğu güçlü olanın güçsüz olanı hak ve hukuk dinlemeden,çocuk,kadın veya yaşlı demeden ezip geçtiği,milyonların yersiz yurtsuz ve evsiz kaldığı,binlerce yıldır süren sömürü,soykırım ve köleleştirme dolu zenginleşme sürecinin son noktasıdır.
            Bugünün merhametsiz ve acımasız dünyasını kuran Vahşi Batı tarzı hayatın ürettiği kadınlar elinde yetişen acımasız erkeklerdir.
            O savaşları,savaş için gerekli silahları da bu iyi eğitimli,prezantabl,çok güzel giyimli erkek ve kadınlar yapıyor ama bize sunulan ‘medeni’ kavramı içinde oldukları için ses çıkaramıyoruz,çünkü onlar ne yapıyorsa doğru yapıyordur bize pompalanan algılar sonrası da onlar gibi olmaya öykünüyoruz.

            Batı kültürü vahşidir,tüketme üzerine kuruludur.insan bir detaydır,bireyselleşmiş ve yalnızlaşmış insanlar ,tüketim ve üretim çarkına köle insan kitleleri yaratır.

            Size sunulan imajların altını kazımayı biraz bilseniz,size güçlü bireyler olarak sunulan kadın imajı aslında kapitalizmin ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücüne teşviktir.
            Sanki anne olmak veya ev hanımı olmak kadını güçsüz ve yetersiz kılıyormuş gibi sunulan bu algı çalışması sonrası maalesef erkekleşmiş kadınlar üretti,o rekabet ortamına giren kadın anne olmayı yeterli görmedi,erkek egemen ortamda ayakta kalabilmek için zerafet ve nezaketten uzaklaştı,erkek gibi giyinip,erkek gibi davranması kutsandığı,ona sunulan güçlü kadın imajının hakkını verebilmek için kendi tabiatına ters ne varsa sahiplendi.
            Sonra şimdi sizin dalga geçtiğiniz merhametten ve şefkatten yoksun erkekler çıktı ortaya ama asıl sorumlusu kim?

            Size insani duygularla yapılan her uyarıyı küçümseyin çünkü sizin aranızdan ve sizi iyiliğini isteyen Müslüman bir Türk erkeğiyim,size yabancı,hayatınızla ilgili en ufak bilgisi ve yaşadığınız sorunlar umurunda bile olmayan imaj ve algı merkezlerinin cafcaflı ama içi boş laflarına koşun,sonunuz Yalnızlık Bakanlığı.

            Nereden mi biliyorum,çünkü onların toplumlarının geldiği nokta orası da ondan.

        • Bence bir an önce evlen böylelikle kadınları kurtarma gibi ulvi bir görevden kavvamlık vazifesine göre yapman gereken karını, anneni ve kayınvalideni idare edebilme görevine geçiş yaparsın. Oradan kafa göz yarmadan çıkabilirsen diğer kadınları emperyalizm pençesinden kurtarma aşamasına geçebilirsin belki ;))

          • Önerinizi dikkate alacağım Suzi hanım ama takdir edersiniz ki bu kültürel ortamda yetişen ve hiç bir şeyden tatmin olmayan kadınlarımızla mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamak zor.
            Bu saçma sapan zehirli ortam içinde sağduyulu ve halen kadın olarak kalmayı başarmış insan evladı bulmak büyük bir mücadele.
            Allah herkesin kalbine göre versin inşallah.

            • Diplomasız, değil Batı’dan; Doğu’ dan, İslam’dan, Peygamber’e ve hanımlarından bihaber, sadece kulaktan dolma kuralları, gelenek, görenekleri bilen biriyle izdivaç yapın öyleyse siz de. İlk mesajınızda çizdiğiniz kara tabloya uygun bir kadınım ben de, evliyim ama eşim de sınırlarıma, kendim olmama saygı duyan biri olması nedeniyle kıyamet kopmuyor, korkmayın bu kadar kadına değer vermekten.

            • Anlamadım, neye bu kadar öfke? Emre fikirlerini söylemiş. Çok da kibar bir dille ifade etmiş. Fikirlerine katılırsınız, katılmazsınız, bu başka şey ama bu kadar saldırı ne? Ben de bazı konularda katılmıyorum. Mesela “erkek gibi davranmanın kutsandığı” demiş. Bu bizim toplumumuzda yeni birşey değil ki. Erkek gibi kadın olmak övünülecek birşeyden karı gibi erkek olmak hakarettir yüzyıllardan beri. Saçı uzun aklı kısa olanlar kadınlardır hep ya da evin bütün erkekleri uykudayken kalkan, gece herkesten geç yatan Anadolu kadını kaşıkmdüşmanı olmaktan kurtulamaz bir türlü. Batı’nın vahşiliği bilinen bir gerçek ama bizim toplumumuz da kadınlara karşı hiç de merhametli değil.

    • Emre haklısınız belki de, merhamet dolu bir eşe neleri feda etmez insan ama bahsi geçen baskılar kendini merhamet dolu zanneden eşlerin elinden de olmuyor mu? Demek istediğim şu ki; yozlaşmayalım, bir takım kışkırtmalara gelmeyelim kabul ama samimi sitemleri, özeleştirileri ne zaman göreceksiniz? Muhafaza etmeye çalıştığınız şeyi körü körüne muhafaza etmeyin derim, bakın burda feryat eden sesler var, hak vermiyorsunuz görüyorum ama vicdanınıza sesleniyorum, bu acılar görülmeden, bu yaralar sarılmadan olmaz, sütunlar binayı taşıyamıyor Emre bey, bina yıkıldıktan sonra ağlamaya gerek yok, buyrun tamir etmek için gönüllü olun.
      (Emre bey dedimse de herkese yazdım, kişisel algılanmasın)

    • şu siteye “mantıklı” yorum yazan bir tane adam olmaz mı arkadaş? hep bir laf atma,üste çıkma, haksiz eleştirme çabası.Sokakta yeterince varsınız bir de burada dinliyoruz.

    • emrecim ama kendisini bizzat tanidigim yazar masterini sinema uzerine yapti tipoloji vahsi bati reklam meklam sokmez ona girla kitap okudu uzerine. Yanlizlik Bakanligi demissin anlamadim ne kastettgini ama kendisi evlidir ve gayet huzurlu mutlu su anda. dusuncelerinden yasamindan odun vermis biriside degil. yani sanirim bu kafayla yanlizlik bakanligi senin kapisini calacagin kurum :) keza neden bu kadae dertlendigin belli allah kalbine gore versin kuzucum.

  • Ben de 29 yaşındayım ve hala konuyla ilgili kabuslar görüyorum. Ah o eller yok mu… Cok fena işlemiş bilinçaltıma,hayatımı ne kadar değiştirirsem değiştireyim kurtulamıyorum. Abarttığımı dusunenlere de ayrıca deli oluyorum. Aklınıza ve kaleminize sağlık.

  • Ailenizin maddi durumu kötü olsaydı, siz de okulu bitirip getirisi iyi bir iş sahibi olsaydınız, onları ihya etseydiniz bütün sülale “beni de gör hanım kızım” diye sıraya girerdi. Mesela bir avukat olsaydınız, doktor olsaydınız, araba galeriniz olsaydı, emlakçı olsaydınız…işlerinin direkt düşeceği bir işiniz olsaydı yerlere kadar eğilirlerdi. Tabii siz de şansa taamm o sırada toplantıda mı olurdunuz, iş seyahatinde mi bilemeyiz.

  • Ne güzel söylemişsiniz; “mağduriyetini arkasına alıp mağrur olanlar” malesef kadınlarımız bu döngüyü kırmak için hiç çaba sarfetmiyorlar.. halbuki insanın canını yakan ‘elin dili’ değil, ‘el’ ile ‘aile’ nin iç içe geçmiş olması.. ‘elalem’ aslında aile dışılığı ifade etmesi gerekirken hayatımıza bu kadar müdahil nasıl olabiliyor? dahası herşeye kulp takan ‘aile’ ne ola ki aile insanın her daim iyiliğini isteyen yanında arkasında olan kurum değil miydi? O halde kimin aile kimin el olduğu ayırdına iyi varmamız gerek.. Madeleine Albright ın sevdiğim bir sözü vardır ‘There is a special place in hell for women who don’t help other women’ olursa müşterisi çok olur bence.. Bu tek çarenin kocaya varmak olduğu sanrısı da toplumun ayrı bir iki yüzlülüğüdür. Öyle ya, baba evinde mutlu olmasına izin verilmeyen kadın koca evinde mutlu olacak çünkü o zaman bu toplumda yaşamayacak ya başka insanlar filan olacak :)