Konuk Yazar: Seni dinleyen biri
Ev kadınıyım, herkesin tam olarak duymak istediği şekilde söyleyeyim: çalışmıyorum. Çalışma mevzusunu ayrıca yazacağım. Üniversiteden beri Twitter kullanıyorum. İlk yıllar twit atardım. Kapatıp açtığımda tekrar yazmadım. Gündemi oradan takip ediyorum. Önemsediğim insanları ya da çalışmak istediğim sektöre mensup insanları takip ediyorum. Böylelikle bana uzak memleketteki mühimşeylerden haberdar oluyorum. İstanbul’dan ayrı geçirdiğim üniversiteden sonra evlenince de başka şehre taşınmak bende yine “uzaklarda bir yerlerde bir şeyler oluyor… bir şeyler kök salıyor…” fikrine gark etti. Uzakta, olmak istediğim yer, olmak istediğim ortam bir nebze olsun şu anda Twitter’da.
Çevrimiçi ev kadınıyım ben. Hiçbir şeyden uzakta kalmamalıyım. Neyse ki artık “her şey” orada. Benim aklım her yerde.
Çevrimiçi ev kadınıyım ben. Evdeyim ama her şeyden haberdarım.
Böylece yıllar geçerken bir baktım, galiba bağımlısı olmuşum. Gündem bir yana, içinde olmak istediğim hayatı takip ediyorum. Ah bir İstanbul’da olsaydım, uzak hayaller yakın olurdu. Okuduğum bir kitap hakkında konuşacak bir tane bile arkadaşımın olmayışının acısı, “oralarda” olsaydım belki bir nebze dinerdi. Bu aşamada siyaset sevmem diye diye siyasi gündemin sıkı takipçisi olduğumu da belirtmeliyim.
Çevrimiçi ev kadınıyım ben. Öyle ya da böyle ben de bir şeyler paylaşıyorum.
Instagram’da hiç olmadım. Bana göre değildi. Bir zamanlar Facebook’ta da olduğu gibi, nerdeyse hesabı olmayan bir ben kaldım. Acaba mı diye düşünürken zamanımı daha da kötü kullanacağım endişesini taze tutmaya çalışıyorum. Orada yokum ama… Pembeli sunumlu yeni gelin evleriyle eğlendiğimiz zamanlar aklıma geliyor. Sevgili Cihan Aktaş herkesin alayla baktığı bu sunumların üniversite mezunu, fakat evinde kendini başka türlü mutlu ya da üretken hissetmek isteyen kadınların olabileceğini hatırlatmıştı, yine bizlere olayın/olgunun insani yönü duyumsatmaya çalışarak. Orada yokum. Güzel sunumları, kitaplı kahveli çerçeveleri, gittiğim gördüğüm yerleri, dost meclislerini paylaşmaktan beriyim. Ama bazen kendimi, anneme Whatsapp’tan ilk kez denediğim bir tarifin resmini gönderirken buluyorum işte. Sürekli koşturmaktan yoruldum, bunaldım dediğimin ertesi günü kendimi kurabiye yaparken bulduğum gibi.
Çevrimiçi ev kadınıyım ben. Tüketmek bize en çok yakıştırılan şey iken, neden internetten birkaç parça bir şey almayayım?
Yıllar önce “görmeden alamam” diye düşünürken, zaten alacağım kesin olan, bildiğim kitapları aldım ilkin. Bebeğim olunca dışarı çıkamadığım için elimdeki telefonla mağazaları gezdim. Gezdim derken, hala gezmeye devam ediyorum. Bebeğe bazen kıyafet… Ama bebek bezi indirimini asla kaçırmamalıyım. Kargonun ücretsiz olması için bir tutam pamuk ekle. Bir de kurye bebeğin uyku vaktinde gelip zile basmazsa daha ne olsun!
Çevrimiçi ev kadınıyım ben. Okuyorum, düşünüyorum, yazıyorum; çevrimiçi dayanışıyorum.
İşte bu şehre geldiğim tarihlerde, tezime başladığım tarihlerde Reçel Blog başlamıştı yayına. Okudum, düşündüm; beğendim, beğenmedim. Yazılar yayınlanır yayınlanmaz okudum, çünkü ev kadınıyım, vakit bol. Niye hala yeni yazı yok diye boş boş ekrana baktığımın sayısını da bilmem. İstanbul’a sık sık gittiğim halde hiçbir buluşmaya denk gelemedim. Kendimi biraz biraz yorumlarda ifade etmeye başladım. Nedense başörtülü kadınlar hakkında yazdığım tez bittikten sonra ilk yazımı gönderdim. Yazılarım yayınlandıkça hafifledim. Ev kadınıysak çevrimiçi olanından; hakkını vermeliydik. Çalışmadığım, yani para getirmediği için aptalca bulunan sürekli okumam dışında yaptığım bir şey oldu üstelik- bunu bir tek ben bilsem de. Benzer hikayeler duyup meğer bu yükü tek taşımıyormuşum demek güzeldi. Başka başka hikayeleri duymak da…
Çevrimiçi ev kadınıyım ben. Çevrimdışı varlığım pek değer görmüyor. Oysa çevrimiçi hayal ile gerçek arasında gibi, zamanın ne içinde ne dışında olmak gibi, makbul olanın ne içinde ne dışında olmak gibi… Kendi örneğimde daha çok gerçeğe uzanan ihtimaller denebilir. Gel gör ki evdeki yemek, çamaşır, temizlik döngüsüne eklemlenmiş bir bebek günü döngüsü içinde sadece ve sadece “yoruldum, kızımın beni çekiştirmeden geçireceği birkaç dakika boyunca ne var ne yokmuş birazcık bakarak dinleneyim” diyerek geçirdiğim dakikalar günün sonunda büyükçe bir gerçekleştirilememiş hayaller topuna dönüşüp beni eziyor.
Çevrimiçi bir ev kadınıyım. Mazur görmeyin. Siz de vurun.
gayet eğlenceli gibi duruyor, bence akademisyenim deyin
Hayatın bir akışı olduğunu unutuyoruz bazen, belli bir yaşa kadar hep koşturma içinde olan kadınlar olarak. Bebek bazen işleri yavaşlatmak zorunda olduğumuzun en güzel hatırlatıcısı. Hep böyle olmayacak ki. Bırak sanalda kalsın birkaç sene hayallerin. O bebek büyüyüp, eteğinden ayrılacak. O kendine bir dünya kurarken, sen de şimdiki birikimlerini toplayıp, eteğindeki taşları dökeceksin… Az sabır… Birazcık daha.
Harika bir bakış açısı ve yorum. Sonraki yazılarınızı merakla bekliyorum.
harika bir yazı
Merhaba.. İstanbul’a uzak bir İstanbullu ev kadını olarak sanki kendi biyografimi okudum yazıda. Ben de ” para kazan(a)mayan bir çevrimiçi kadın” olarak gece yatağa girince, sabah okul, iş uğurlama seremonileri sonrası “online” oluyorum fırsat buldukça. İnsanın yalnız hissetmemek adına bazen “hah işte tamda benim gibi” dediği birilerini keşfetmesi güzelmiş cidden. Devamını bekliyorum sabırsızlıkla!
Çok güzel ifade etmişsiniz. Yeni yazılar yazmaya devam edin