Ön Uyarı: Yazı Mustang filmiyle ilgili spoiler içermektedir.
26 Ekim Pazartesi günü saat 11.30’da iki bebekli arkadaş Akmerkez’de Mustang’i izlemek üzere hazır ve nazırdık. Pazartesi günü, sabah sabah böyle bir şeye soyunmak benim için ancak birlikte mümkün olabilirdi zaten, sanırım arkadaşım yanımda olmasa, yeni başlamış nezlemle ve çocukla birlikte kimse beni evden çıkaramazdı.
Öncelikle Sinebebe neymiş diyenler için ön bir bilgi vereyim: Sinebebe bir Başka Sinema etkinliği. Ayda bir, Başka Sinema gösterimi yapan salonlardan ikisinde (Biri Anadolu yakasında, diğeri Avrupa yakasında olmak üzere) bebekleri 12 aydan küçük olan annelere sinema gösterimi yapılıyor. Cık cık sesleri olmadan, çocuklar rahat uyusun diye filmin sesi normalden daha az bir şekilde ayarlanarak, arada filmin en gergin sahnesinde “aba düt düt” gibi sesleri de duyarak, çocuğu da rahatça emzirerek normalde başınıza gelmesi pek de mümkün olmayan bir şeyi yapıyor, kendi zevklerinize zaman ayırıyorsunuz.
6 aydan fazla zamandır “ciddi” bir iş olmadığı sürece bebekle bir yere gitmediğim için etkinliğin kendisi, izlediğim filmden bağımsız olarak çok ama çok iyi geldi bana. Bir yandan da çocukla, sadece çocuğun sevdiği şeyler vesilesiyle zaman geçirmekten farklı olarak, kendi sevdiğiniz bir şeyi yaparken vakit geçiriyorsunuz ve bu da çok farklı ve yakınlaştırıcı bir deneyim.
Bu ayki Sinebebe gösteriminde ise bir süredir tartışılan ve Facebook haber kaynağımı bir süredir oldukça meşgul eden Mustang filmi vardı. Mustang, beş kız kardeşin Karadeniz’de bir köyde başına gelenleri konu alan bir film. Filmi izlemeden önce sadece filmin fazlasıyla “dışarıdan” olduğuna ve hatta “din karşıtı” olduğuna dair eleştiriler gözüme ilişmişti, ama filmi izlemeden, spoiler de olmasın diye eleştirileri pek okumadım. Sinebebe’de izlemiş olmanın etkisinden olsa gerek, filmin çıkışında filmden oldukça etkilendik arkadaşımla beraber. Hala da, özellikle kızların başına gelenlerin öyle gerçeklikten uzak ve aşırı olduğunu düşünmüyorum. Evet, insanlar piskopat erkekler ve bu erkeklerin gölgesinde yaşamaya zorlanan kadınlar tarafından işkencelere maruz kalıyor, akla gelmeyecek şekillerde evlere hapsediliyor ve tacize, tecavüze uğruyor, zorla evlendiriliyor.
Ama filmde eksik kalan, kafamı karıştıran çok şey oldu. Öncelikle anne ve babalarının ölümü nedeniyle babaannelerinin ve amcalarının yanında yaşayan kızların tek bir olay vesilesiyle hayatlarının cehenneme dönmesi ve öncesinde herhangi bir karşılaşma yaşamamış olmaları vurgusu ciddi bir eksiklik oluyor filmde. Filmin genelinde de “kurtulan” kızların “kurtarıcıları” ya evlilik, ya bir erkek ya da Beyoğlu’nda yaşayan bir öğretmen. Özellikle sevdiği adamla evlendiği için sonsuz mutluluğa ulaşan kızın hayatında bir kırılma, özellikle de her yerinden dram akan filmde ev içi şiddetin devamlılığına dair bir işaret vs. Bekledim ben izleyici olarak. Ne yani, şiddetten ve mutsuzluktan kaçıyorsak sevdiğimiz adamla yaşayıp sonsuza kadar mutlu mu olalım? Hakkını vermek gerek, filmde sakız yaparak, elektriklerin gitmesini sağlayarak kızlara yardım eden, “içeriden” bir hala karakteri de vardı. Ama bu karakter o kadar az vurgu alıyordu ki, filmin sonunda hatırlamak bile imkansız hale geliyordu.
Bir de son olarak en büyük gariplik, filmin, bilenler bilir, TV dizisi Küçük Kadınlar’a olan benzerliği idi. Yakın akraba tarafından tecavüze maruz kalmak da dahil olmak üzere neredeyse tüm temalar aynıydı ve film o manada özellikle üzerinden zaman geçtikçe oldukça yabancılaştırıcı bir hal aldı benim zihnimde. Ama şunu söylemem gerek, filmin dindarlara çaktığını kim söylediyse bayağı uğraşmış olacak, filmde “muhafazakarlık” hissi olsa da, din üzerinden bir söylem kurulması söz konusu değil. Varsa cidden söyleyin de biz de görelim.
Sonuç olarak, Sinebebe sayesinde izlediğimiz için etkilendiğimiz bu filme, özellikle dramatürjik ve teknik olarak getirilebilecek onlarca eleştiri var muhakkak. Ama filmde olan şeylerin şu an yaşanamayacağı gibi bir kabul bana asıl gerçek dışı geliyor. Uyanınız! Kadınlar hala yüzyıllardır benzer şekillerde şiddete maruz kalıyor, kalmaya da devam ediyor. Bunun da nedeni sadece piskopat amca değil, o piskopat erkeklikler etrafında örülen koskoca bir sistem.
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]
Sinebebe şahane etkinlikmis, sayenizde haberdar olduk, teşekkür ederiz. Mustang’i geçen hafta izledim ben de. Yönetmenin bir iki röportajını okumuştum, onun dışında bir iki yorum da okumuştum ama önyargısız gideceğim demistim. Gittim.
Ama çıktığımda tam bir sinir kupuydum, halen daha aklima geldikçe sinir oluyorum.
1) Basortululere fena cakmis bence. Filmde kizlari ispiyonlayip da kizlarin hayatını cehenneme çeviren kadın tabii ki parduseli basortuluydu. Tabii ki pazardan geliyordu. Tabii ki ahlak bekcisiydi, babanne onu görünce basortusunu kapatıyordu.
Görücü usulü evlenen kizin kayınvalidesi de tabii ki basortuluydu, tabii ki ilk gece gelininden çarşafı alamayınca acil.e götürüyordu.
2) babanne komsunun bir lafiyla kızların hayatını cehenneme çeviriyor ama kendi oğlunun Oha yani devamını yazamicam, tepkisinin o kadar az olması bence hic gerçekci değil. Ya da ben masal diyarında yaşıyorum?
3) o elektrikleri kesen kadın figürü daha on planda olmalıydı gerçekten. Katılıyorum.
4) kızların verilme sahneleri vs. de aşırı yapay. Bu işin bir yolu yordamı var. Kadının filmi çok dışardan çektiği çok belli.
5) diyaloglar da aşırı yapay değil mi sizce? Allah aşkına hangi kadin komsusuna “erkeklerin ensesinde kendilerini tatmin ediyorlar” der. Günlük hayatta böyle bir dil mi kullanılır? Tercume kokuyor buram buram.
6) hic karadeniz gormesek, kadınını bilmesek inancaz belki ama yok olmamış. Aşırı mesaj kaygısından ziyan olmuş film.
7) filmdekilerin hepsi yasanbilir, evet ama tepkiler böyle olmaz. O elbiseler, o demirlikler vs. Ya da her yere demirlik yapmayı biliyon madem kızların kapısına da yap, akşama amca gelemesin, geberesice
Gercekten o basortululerden rahatsız olmadin mi? Ben o goruntuelr yüzünden kendimi sürekli kanıtlamak zorunda kalıyorum ya. Ahlak bekçisi olmadığımı, kimseyi ispiyonlamadigimi, annrmlerin beni tanimadigim bir adama vermeyecegini vs.
O görüntüler yüzünden otobüste yanima oturan teyze konuşmaya başlıyor, vidi, vidi, vidi.
Ben anlatmaya başlıyorum, bidi, bidi, bidi.
Yoruldum.
Anca cevap yazıyorum ama detaylı eleştiri çok iyi olmuş teşekkür ediyorum :)
Bence oradaki insanlar klişe bir dindarlık eleştirisine kurban gitmiyodu. Oyle olsa sakallı bir imamın Kur’anla ustumuze geldigi bir sahne falan gorurduk. Ama muhafazakarlık eleştirisi var ki, kısmen haklı.
Ben de filmin teknik olarak korkunç yanları oldugunu dusunuyorum, sıcaklıktan uzak olduguna da katılıyorum ama boyle bir zulmün yaşanmayacagını düşünmeyi hala gercekçi bulmuyorum. Dram oranı biraz fazla olsa da, benzer hikayeler var ki yazılıp ciziliyor… bunu kadın dışardan bakmış, dagılın diye okursak onlarca kadının hikayesini gormezden geliriz gibi hissediyorum