REÇEL

Bağımsız Kadın Örgütüysen Gör, Başına Neler Gelir?

Kadın olmanın zorlukları, kadın örgütü olduğunda da bırakmıyor kadınların yakasını. Her şeye rağmen örgütlü mücadelenin kadınlara kazandırdığı direniş ruhunu bir nebze olsun yaşamaya paha biçilemez.

Konuk Yazar: Z.B.

Kadın olmanın zorluklarını, hayatın her alanında karşımıza dikilen engelleri yaşayarak bilenleriz. Hani gökyüzünde düğün olsa kadınlar aya merdiven dayar derler ya aşağılayıcı dil ile. Gerçekten aya ulaşacak merdiven kurabiliriz biz kadınlar. Gökteki düğüne ulaşmak için değil ama aştığımız zorlukların her birini bir basamak sayarak yapabiliriz bunu. Peki ya kadın örgütü olunca durum değişiyor mu?

Örgütlü mücadelenin kadınları güçlendirdiği açık… Ve birlikte hayatımızın güzelleştiği de… Öyle ki, platformun geçmişe kıyasla hayli durgunlaştığı şu son yıllarda, herhangi bir karar alınacak olmasa bile toplantılara sırf iyileşmek için gittiğimiz söylenebilir. Bunu söyleyen arkadaşlarımız çok ve biz kadınlar örgütlü olarak birbirimize iyi geliyoruz. Bazen sırf sohbet ederek dağılsak da… Bazen harareti yükselen tartışmalarla kırılıp dökülsek de. Yine de birbirimize tutunuruz demek isterdim ama istemeye istemeye son yıllarda yaşanan gelişmelerle, tutunurduk demeye zorluyor şartlar beni.

Giderek artan kopuşlar var evet ama bu ayrılıklar da mücadeleye dahil diyemem. Demek istemiyorum. Et, tırnaktan ayrılmaz zira. Biz kız kardeşlik ruhuyla bir birini bulmuş kadınlar, şartlar ne olursa olsun birbirimizin çok uzağına düşemeyiz. Her şeye rağmen bu da geçer diyerek platformu ayakta ve hayatta tutmanın arayışı, kaçınılmaz tek yol. Ayakta, hayatta ve çizilen istikamet üzre…

Ancak çözmenin zor olduğu siyasal baskılar ayrı bir konu. Ve başlarda söylediğim o durgunluk halinin temel saiki de bu baskılar. Hükümete bağlı yarı resmi kurumların (GONGO) resmen var olmadığı siyasal ve toplumsal düzenimiz, gayrı resmi olarak bütün bağımsız sivil toplum örgütlerini (NGO), iktidarın tekeline almasına müsait bir anti demokratik yapı maalesef. İktidar partisi, kendi tabanını oluşturan sivil toplum örgütlerini, kendi partizan hedeflerine kilitlemekte de çok mahir. Eskilerden yani Ak Parti kurulmadan önceki tarihlerde var olan İslami camianın sivil toplum örgütleri arasında kadın hakları savunuculuğu, tüzüğünde yer alan tek örgüt biziz. Camianın, yaşça iktidar partisinden büyük olanlar arasında halen bağımsız, gerçekten sivil kalabilmiş tek örgütü de yine Başkent Kadın Platformu. Ağır siyasal baskılara maruz kalmak için bu kadarı yetiyor tabi. Kendinden olanın yanlışına yanlış diyebilmenin bedeli…

Açıktan operasyon çekilmese de içten içe çok karıştırıldık son yıllarda. Bakanlıklar ve parlamentoyla ilişkilerimiz kesildi. Komisyonların sivil toplum listelerinden çıkarıldık. Randevu taleplerimize cevap gelmez oldu. Oysa biz, bir sivil toplum örgütü olarak çalışma alanımıza ilişkin toplumsal taleplerimizi rahatlıkla parlamenterlere, bürokratlara siyasi karar vericilere iletebilmeliyiz. İletirdik. İlişkilenirdik. Eskiden. Şuradan bir dört, beş yıl öncesine kadar. Ne oldu, neler değişti de bu ilişkiler kesildi? Sorularımıza aldığımız cevaplar, şoke edecek cinsten: İsminiz kirlendi! Özel hayatlarımızda, kadın kimliğimizle haysiyet kırıcı damgalar yemenin kadın örgütü versiyonu bir cevap. Çağlar boyunca kadını kirli bulan zihniyet şimdi de örgütlü kadın mücadelesine “kirli” damgasını yapıştırıyor.

28 Şubat sürecindeki “mücahideler”, Ak Parti iktidarının ilk yıllarında, başörtülü kadınların özgürlük mücadelesini yürütürken, kenara itilivermişti zaten. Sendikanın erkek avukatları dinleniyordu bizden çok ve o nedenle bu kadar gecikmişti yasakların kalkışı. O nedenle karısı başörtülü olduğu için ordudan ihraç edilen subay ve astsubaylara bir kanun maddesiyle tek kalemde, itibarları, birikmiş maaşları, kadroları, kıdem fakları ve tazminatları ödenmişti. Ama kamudan ihraç edilen başörtülü kadınlara, üyelimizin de aralarında bulunduğu kadınlara, 2006’dan 2014’e kadar dört ayrı yasal düzenleme yapıldığı halde, hakları tam olarak iade edilmiş değil halen. Biz Başkent Kadın Platformu olarak yaşanan bu zorluklardan yılmadan her bir yasal düzenlemenin içerdiği eksiklikleri ve yarattığı yeni mağduriyetleri her seferinde tekrar tekrar raporlarla sunduk ilgililere. Ve en son Devlet Memurları Kıyafet Yönetmeliği değişikliğinden sonra da çalışma hayatına geri dönenler için kıdem haklarını ve tazminat taleplerini dile getirerek bu eksikliklerin tamamlanmasını istedik. Biz, kenara itilmeye çalışıldıkça yükselttiğimiz sesimiz nedeniyle kirlenmiş bulunduk. Yılmadığımız için, susmadığımız için. Ve artık görüş belirtemez, rapor sunamaz, talep iletemez hale geldik. Bu da yetmedi. Üstüne üstlük ‘derneğinizi kapatın’ uyarıları aldık açıkça. Kimileri sözüm ona dostane tavırla ‘hiç değilse isminizi değiştirseniz’ teklifiyle geldi, birkaç yıl önce, son olarak. Ve son oldu gerçekten koptu ilişkiler. Kısa süre öncesine kadar.

Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu yeni başkanı Canan Kalsın, görüşme talebimizi kabul etti. Ancak muhtemelen kabul ettiğine pişman oldu. Zira 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşüne katılmamız nedeniyle ateş püsküren kadın düşmanları, bu görüşmeyi ilan eden sosyal medya paylaşımlarını kullanarak aba altından sopa göstermeyi ihmal etmediler. Biz şerbetliyiz bu toplumsal tepkilere. Ancak politikacılar farklı. Kuruluşundan itibaren platforma ve üyelerine olmadık hakaret ve iftiralar yöneltmek camianın erkeklerinin başlıca meşgalesi zaten. Pek çok kadın da katılıyor bu kervana ya neyse.

Geleneksel dini söylemin kadınların, toplumsal yaşama katılması yönünde icat ettiği engeller, bu engellere karşı kadın katılımı için çalışan platformu es geçecek değil ya! “Üç harfliler” mi olmadık. Feminist olduğunu söyleyenimize estağfirullah mı çekilmedi. “Sorosun kızları” mı sayılmadık. Eylemimiz/söylemimiz “yakışıksız” mı bulunmadı. Sitemiz saldırıya mı uğramadı. Şükür, çizgimiz değişmedi. Karşı mahalle “başörtülü kadınlar platformu” hafifsemesiyle ötelese de bizim mahalle cinsiyetçi yaklaşımla “boşanmış kadınlar platformu” ismini taksa da Başkent Kadın Platformu kendi yolunda yürüdü.

Nisanda 24’ünü bitirecek platform. Dile kolay. Bir nesil ömrü yaşamak ülkemizde her kadın örgütüne nasip olmuyor. 8 Martın ertesinde, soruşturma iddiasıyla yerimizden de olduk. Zaten ofis kirasını karşılayamadığımız için çekildiğimiz kuytu köşeden de çıkmak zorunda kalınca işimiz hayli zorlaştı tabi. Bundan sonrası hayırlısı diyelim. Mayıs ayında yapılacak genel kurulumuzla silkinip, toparlanmak yola daha bir kararlı devam etmek de ihtimal dahilinde. Belki de…

Kadın olmanın zorlukları, kadın örgütü olduğunda da bırakmıyor kadınların yakasını. Her şeye rağmen örgütlü mücadelenin kadınlara kazandırdığı direniş ruhunu bir nebze olsun yaşamaya paha biçilemez. Artık yol bizi nereye çıkarırsa orada direnişe devam.

Konuk Yazar

2 yorum

  • Basitçe, haklı mücaleniz ve siz kullanıldınız. Çok üzücü. Sadece kadınlık adına değil, insanlık adına da üzücü…. Hasbelkader makam sahibi olmuş zatların kadına bakış açısı, mutfak ekonomisini geçmeye hayret eder düzeydeyken, kadının hak ve hukukundan bahsetmek mümkün mü? Ve gerçekten, sadece ve sadece inancı nedeniyle başını açmayıp, haklarından feragat eden o, ’90’lı yılların kadınlarına haklarının, itibarlarının, bozulan psikolojilerinin, sağlıklarının iadesi, tazminatı yönünde tek bir adım atılmadı. Kendi inandığını söylediği inancın şekil ve ritüeline uyan kadın cinsini bile ayrıştıran bıyıklı siyasesetten ümidim yok. Gerçek inananların mağduriyetlerini her seçimde veya her başları sıkıştığında kullanarak koltuğunu sağlamlaştıran siyasilerin hesabını da Yaradan’ın soracağı o mahşer gününden de şüphemiz yok! Allah, kalplerimizdekini bilen, adalette şaşmayandır!

  • “Boşanmış kadınlar platformu” nitelemesini okuyunca babamı hatırladım. Çok iyi insandı rahmetli. Ama söz konusu benim feminizmim olunca ” çirkin değilsin,evde kalmış değilsin. Nerden çıktı bu feministlik?” derdi. Sonra da ilave ederdi, ” Ama bu kafayla gidersen boşanmış olacaksın. Tam feminist olursun o zaman.”