Konuk yazar : Yasemin S.
Bugün biraz ailenizden çevrenizden bahsedelim mi? Annenizden başlayalım mesela bahseder misiniz kendisinden? Kimdir, sizinle iletişimi nasıldır?
- Olur bahsedeyim, yalnız baştan söyleyeyim , annem bir seansta bitmez hocam.
Ben de öyle tahmin etmiştim. Annelerimiz, onların tutumları hakikaten karakterimize, düşüncelerimize ciddi tesir ediyor.
- Ben en büyük kız çocuğuyum annemin. Annem okumuş çalışan bir kadın. Hem iş hayatı var, onun dışında sosyal sorumluluk projelerinde derneklerde gönüllü aktivist. Bu gönüllü katıldığı çalışmalar onun için müthiş önemli, bunlara yetişmek için aç da kalır, uykusuz da kalır, eve çok geç de gelir. İşten kalan tüm zamanını bu tür işlerle geçirir.
Ooo, ne güzel değil mi işte?Kendini iyi işlere adamış bir anne?
- Değil işte, tam olarak dışardan göründüğü kadar güzel değil, hatta şimdi kuracağım cümleye yok canım diyeceksiniz belki fakat onun bu “iyiliksever” yönüyle bu denli “dindar” oluşuyla benim vajinismusum arasında sıkı bir bağ var, ben buna çok eminim.
İlginç bir düşünce,açar mısınız?
-Annem kendimi bildim bileli bu işlerin içinde. Biz çok küçükken de öyleydi. Hatta yetişkin biri olup “güvenli bağlanma” terimini öğrendiğimde bunu yapamadığımı, bunu yapabilecek kadar annemle vakit geçirmediğimi farkedip üzülmüştüm. İşte o kadar fazla dışarda ve bu işlerin içinde. Bir yandan da katıldığı bu gönüllü faaliyetler kendisini tanımlarken ve tanıtırken kullandığı en önemli özelliği desek yanlış olmaz. Anlayamayacağınız kadar dindar biri, birazdan vereceğim örneklerle beni daha iyi anlayacaksınız. Annem her daim ne kadar dinine bağlı biri olduğunun altını çizer, bu hoşuna gidiyor. Katolikleri andıran bir yanı vardır din anlayışının, ki bunu akademik eğitim ve entelektüellik ile birleştirdiğinizde eziyete dönebiliyor. İnsan anlamlandıramıyor zira olaylar karşısında tepkilerini. ’80’lerde heyecanlı Müslüman gençlerdenmiş babamla, sakallı çarşaflı filan. Eylemler, toplantılar, tutuklanmamalar vs. Şimdi pardösü kullanıyor tabi ama bunları bütüncül bakabilesiniz diye anlatıyorum. Ben ilk çocuğum, o heyecanla beni idealize edilmiş bir mücahide olarak yetiştirmek istemişler. İstemişler demeyelim, annem istemiş. Babamı tam anlamıyla sadece sloganik Müslüman olarak tanımlayabiliriz. Sadece slogan atar eylemelere gidemiş o zaman da, bugün de çok değişen bir şey yok. Etliye sütlüye karışmayan ebeveyn, aile reisliği, baba gibi kavramlar konusunda herhangi bir fikri de bulunmayan çok düz çok da bencil bir adamdır zaten. Neyse bu başka bir seansın konusu, ne diyorduk?
İdealize edilmiş mücahide diyordunuz?
-Evet annem de tıpkı Hz.Meryem’in annesi gibi karnındaki çocuğu adamış ben doğmadan. Büyütürken de hep en mükemmelini yapacağımın despotluğu baya bir canımı yaktı benim tabi… Sadece 5 yaşındaydım başım örtüldüğünde. Bir kez sıcaklayıp açtığımda, beni terketmekle tehdit etmişti mesela… Düşününce tabiri caizse bana neden bu denli “sardığını”, bu kelimeyi bilerek kullandım, bulabiliyorum az da olsa. Kendisi hem mükemmeliyetçi, hem kendini ciddi anlamda beğenmiş biri. Bir de duygusal yanı var, bu anlamda hep babamdan beklenti içinde evlendiğinden bu yana ama hiç görmüyor, sürekli kavga ve tartışma… 23 senenin son 13 senesi aynı odada dahi uyumuyorlardı… Boşanmıyorlar da, dulluğun getirdiği zor statüyü öne sürerken bir yandan da onun bunca kavga huzursuzluk ve gerilime rağmen boşanmayışından kendine bir kahramanlık devşirdiğini de görüyorum. Ha boşansa daha mı iyiydi, bilemiyorum. Ama birlikte olmaları, ben ve kardeşlerimin 23 sene olanlara sürekli maruz kalışımızın bize pek iyi gelmediğine eminim… O da birçok kadın gibi evliliğimden aradığımı bulamıyorum bari “iyi” çocuk yetiştireyim diye düşündü ki, bana yaptıklarını yaptı. Bense “iyi” yerine idealize kavramını daha uygun buluyorum.
Neden böyle düşündünüz, her görüşten ebeveynin ortak amacı değil midir iyi çocuk yetiştirmek?
-Sanırım, belki de bilemiyorum fikri boyutunda sıkıntı yoktur, pratikleri yanlıştır. Ben ergenliğe lisede gireyim diye dua ediyormuş, ortaokuldan imamhatipe geçer, böylece başı açık okula gitmemle ilgili günaha girmezmişim. İlk kez karşı cinsten birinin konusu geçtiğinde bana aynen şöyle demişti; “ bir Müslüman nikahsız bir erkeği kalbine alırsa yatağına almış gibi zina yapmış olur, kalbine alan yatağına da alır…”
Sahiden bu cümleyi kurdu mu?
-Elbette kurdu yahu, inanması güç ama böyle söyledi. Hem mesela bir düşük yapmış, kürtajı yapacak kadın doktor bulamadığı için zehirlenmek pahasına kocakarı yöntemiyle evde çocuğu kendisi düşürmüş. Bunlar mesela hep övündüğü şeylerdir.
Hakikaten ilginç..
-İşte böyle liseye başladığımda bir erkek arkadaş mevzum olmuştu. Mevzu dediysek birkaç çay, bir iki mesajlaşma, belki bir mektup. Ellerimi bile tutturmamışım, öyle temizim… Çocukluk işte… Tabi annem bunu katıldığı o dernek cemaat çevresinden duyuyor. Büyük bir ego yaralanması yaşamıştı annem. Defalarca sakatlanacak kadar dayak yediğimi hala dün gibi hatırlarım. Döverken “hep benim yetiştirdiğim falanca kitap okuma kamplarına gönderdiğim, şöyle çevreden gelen birisin sen. Nasıl böyle bir şey olur?” diye döverdi. Dayak yedikçe herkesten uzaklaşıp yaptıklarıma devam etmiştim, yakalandıkça da sırtımda sopalar kırılmıştı. Bir defasında gece 3’te uyanmış, yaptığım hataları düşündüğü için uykuya dalamadığını söyleyip beni uyandırıp dövmüştü. Ayaklarımın altına dahi vurduğu için basamıyordum yere. Acıdan ve kulağıma aldığım darbelerden söylediği şeylerin hepsini duyamadım, ama bir şey var ki unutamadım; “sen zina işliyorsun, benim sana burda attığım dayaklar öbür taraftaki günahlarını eksiltiyor, orda yanmandan daha iyi böylesi!”
Anne sahiden sen Allah’ın yeryüzündeki cezalarını veren biricik halifesi miydin?
ayni nanenin lacivertini -tek bir farkla- annemin degil babamin elinden yasadim. ilk kiz cocugu oldugumu da belirteyim.
ayni ici bos idealizm, ayni alti doldurulamamis ekstremist islamcilik, ayni kendini aile bireylerinden sorumlu kucuk Allah olarak goren ebeveyn.
cizgifilm kahramanini sevdigimi gunlugume yazdigim icin aksam herkes odasina gonderildikten sonra saclarimdan tutulup yerlerde suruklenmek mi ararsiniz, once tahta sonra demir sopayla dovulmeyi mi. isterseniz bir de benden sonra annemin dovulmesi var, neymis annem yetistirmis benim gibi cocugu. kafa derim iki hafta boyunca sizim sizim sizlamisti.
gunlugu bulup okumaya basladigi sirada balkona kacip acaba besinci kattan kendimi atsam ne olur, agaclarin dallarina tutunabilir miyim diye dusunmustum.
simdi bunlari hatirlatinca hicbirsey yaptigini kabul etmiyor babam, ‘yaptiysam da acaba sen neler yaptin da beni onlari yapmak zorunda biraktin’ diyor.
ama sorsaniz allahin adaletine imani sonsuzdur bunlarin.
Bugün on sene geçmiş üstünden , bir kaç kez hesabını sordum yine hesap sorsam yine babanızla aynı cevabı duyacağım , ha bir de ekleyecek ne kindarsın be kızım, neden herşeyi detaylarıyla hafızanda tutmaya çalışıyorsun ?
Kalbim sıkıştı okurken. Benim kalbim sıkıştı ama yazar bunu yaşamış düşününce. Ailelerimiz, özellikle de annelerimiz, bizi büyütürken kendi yaralarını sarmak için bize yara bandı muamelesi yapabiliyor bazen. Her daim ailelerimizden olması gerekeni öğrenmiyoruz işte, bazen olmaması gerekenleri de öğreniyoruz. Yazan arkadaşa sevgilerimi gönder, kalpten sarılıyorum. Bizimle paylaştığı için. Kalp, kalpler. <3
Sevgini aldım kabul ettim begüm, yorumlarda kucaklaşıyoruz , iyi ki varsınız <3
Nasıl da kadar ortak hikayelerimiz var. Ben de Mücahide olsun diye yetiştirildim, ailenin ilk çocuğu olma talihsizliğini sonuna kadar tattım. O yaralar nasıl iyileşecek, hele hele inancımızda ailemizin saçmalıkları yüzünden açılan yaralar. Tepkisel olarak inanmamalar… bilmiyorum.
Çok ama çok üzgünüm… O anlarınızda üzerinize inen sopalarla siper, size de bir kucak olmak istedim yazınızı okuyunca. Siz şimdi kendi çocuk başınızı okşayıp, özşefkat ve sağlıklı ilişkilerle iyi olabilirsiniz inşallah. Bundan sonrası çok ama çok güzel olsun ömrünüzün. Sevgiyle kalın ❤
Tepkisel inanmama, aynen de öyle işte. Çok çok Göğe bakıp Allah’ a bu mu Yani , bu musun , dinin inancın , Müslümanlık bu mu diye diye ağlamışımdır , 16 yaşında bir çocuğa bu cümleleri Kurdururken annem doğru yaptığına o kadar emindi ki, onun bu eminliği kendimi uzun yıllar bana onun da söylediği gibi pislik gibi hissettirdi affedemedim bir türlü yaptıklarımı ..ne yaptıysam tabi. Tepkisel inanmama üstüne de anlatacaklarım var , yazacak gücüm olursa.
Korkunç ve o kadar ki gerçek.
Ne diyeceğimi bilmiyorum, devamı gelsin bu yazının lütfen.
Kendiniz olabilmişsinizdir inşallah devamında.
öğreniyorum yazdıklarınızdan cok şey öğreniyorum
Üç çocuk annesi müslüman bi anne olarak öğreniyorum… lutfen yazmaya devam edin
Son cümleyi okurken boğazım düğümlendi. Ne çok seviyorlar hüküm veren de infaz eden de olmayı, üstelik tüm bunları yaparken o kutsalların arkasına sığınıp kendilerini masun kılmayı nasıl da başarıyorlar. Ah ahh…