Görsel: Shirin Neshat
Konuk Yazar: Müberra
Allah’ın yuvarlak olduğunu ilk düşündüğümde 6 yaşındaydım, sonsuzluktan çok korktuğumda 9. Her dindar aile çocuğu gibi, çocukluğum Kuran kursları, sohbetler, dini kitaplar, İslami okullar ile kuşatılmıştı. Erken yaşta örtündüm, namaza başladım, bolca takdir edildim. Derken bir şeyler değişti.
İçinde büyüdüğüm küçük çevreden ötesiyle muhatap oldukça kendi hayatımı daha az sever oldum. Önce namazları geciktirmeye, son ana bırakmaya başladım. Sonra sünnetler fazlalık gelmeye başladı namazlara. Onunla da kalmadı. Yılların Kuran kursu eğitimi var, abdestin de hangisi farzı hangisi sünneti biliyoruz sonuçta. Sonra farzlar hızlandı, jet imam tadında. En son kaçamaklar başladı elbet. Fakat annemden kaçmaz.
Annem hep dindarlığımızın kontrolörü oldu. Namazımızı kılmış mıyız, kıldıysak zamanında mı kılmışız, abdesti nasıl o kadar çabuk almışız; her defasında müfettiş gibi kontrole gelir sorardı. Kılmadık ya da geciktirdikse de ya azarlar ya da birini geciktirdiysek diğerini erken kılmanın gereğini vaaz ederdi. Öyle olunca da ben, annem namazı geç kıldığımı görecekse onun yerine hiç kılmaz, kıldım derdim. Ama annemden kaçar mı?
Seccadelerin katlı durduğu çekmecemiz vardı. Biz namaz kılarken alır, bozarız; annem arkamızdan tezgahtar gibi her seferinde düzeltir.
-İkindi namazını kıldın mı?
-Kıldım.
-Ama bu çekmece hiç değişmemiş!
Ondan sonra günde 4 vakit çekmeceyi bozmaya başladım. Böylece de namazlarım kılınmış oldu. Sabah hariç elbet! Ona tüm aile birlikte kalkılırdı. Zor uyanmak azarlanma sebeplerinden bir diğeri. Böylelikle ben yıllarca günde tek vakit namaz kıldım. Niyet ettim annemin rızası için sabah namazını kılmaya.
Ben büyüdükçe bu gerilim gizlilikten çıktı. Bendeki değişim ailece fark edilmeye başlandı. Annem ben başörtümü çıkartırım diye korkuyordu, annem namazı bırakırım diye korkuyordu, annem dinsiz olurum diye korkuyordu, annem, annem, annem… Sonunda da olan oldu. İpler koptu. Ben dinden de annemden de uzaklaştım. Gündelik teftiş böylece bitti.
Uzunca hiç vicdan azabı çekmedim. Aksine rahatlık, hafiflik, huzur… Çok da iyi geldi bana bu uzaklık derken uzaklaştığım din tekrar çıktı karşıma. Bambaşka yüzlerini göstererek… Beni ağlatan, titreten, huzura erdiren… Yavaş yavaş içine çekildim onun. Fakat bu sefer istekle, bağlılıkla. Annem aradan çekildi, kaldık Allah’la baş başa.
Şimdi namaz tekrar girmişti hayatıma. Anlamını düşünerek okunmuş bir sureyle kılınmış namaz nasıl da başkaydı? Var mıydı camide cemaatle, uzun uzun, hissederek kılmak gibisi? Peki ya evde? Evde tekrar namaz kılsam, annem tekrar dönerdi müfettişliğe. Ben de sakladım. Evde oldukça kapıları kilitleyip alelacele kıldım çok namazı. Ama ev burası, kapı öyle lüzumsuz yere kilitlenirse teftiş başlamaz mı? Böylece bir çoğunu da hiç kılmadım. Şimdi tam aksi gibi 4 vakit dışarıda kılıp, sabah namazlarını kılmama vakti gelmişti. Fakat vicdan azabı yakamdaydı bu defa.
Bizden önceki nesil devletten korkar, gizli kılardı namazını; ben annemden korktum. Allah ile aramızda devlet memuru gibi annem… Allah’ın evimizdeki seçilmemiş gölgesi… Allah’tan mı korkmalı annemden mi korkmalı? Allah’ım, annemin rızası için kıldığım namazların sevabı ona yazılsın; kılmadıklarımın günahı bana mı yazılmalı?
Annenle konuş, bu kadar kolay.
Niyet ettim annemin rızası için bone takmaya.
Niyet ettim annemin rızası için ojesiz dolaşmaya.
Niyet ettim annemin rızası için uzun tunik almaya.
Allah mısın anne?
Çok iyiiii