Reçel’e Hoşgeldiniz!
Kadınların ve bilhassa Müslüman kadınların; gündelik deneyimlerine, toplumsal meseleleri algılayışlarına, ilgilerine, meraklarına, dertlerine, umutlarına, kaygılarına, mücadelelerine dair kendi sözümüzü söyleyeceğimiz bir mecramız olsun istedik.
Kalemimizi, klavyemizi, tenceremizi, meyvelerimizi, şekerimizi aldık geldik.
reçel yapmasını bilmeyen kadınlar.. reçel hakkında konuşuyor.
Tebrikler! İşte beklenilen yorum. Bu yorumu yapan ilk kişi olduğunuz için Reçel’den 1 adet yazı kazandınız! İlerleyen günlerde adresinize teslim edilecek. Beklemede kalınız.
ben reçel istiyorum..
Çok istiyorsanız yapıverin. Kadınların işi var, yakalarından düşüverin.
Merhaba,
Erkekler de recel yapabiliyor mu? Merak ettim….
Iyi calismalar,
Mehmet Uzumcu
Muhakkak güzel reçel yapan erkekler vardır :)
Ama biz en azından bu blog’ta kadınların kendilerini anlatmasını istedik…
Erkeklerin kendilerini anlatabilecekleri bolca yer var gibi…
Cevab verdiginiz, icin sagolun. Tamam. Bir sorum var. Recel’i yapanin cinsiyetini nasil anliyorsunuz, merak ettim. (Yok, sirrinizi ogrenip, takma adla filan yazmiyacagim. Kadina oncelik verme dusuncenize saygi duyuyorum – inanin ki duyuyorum, numara cekmiyorum. )
Erkeklerin, en azindan ‘recel’lerin tadina bakip yorum yapabiliyor olmasi da guzel… Umarim yakinda ona da ‘yasak’ getirmezsiniz….
Bu vesile ile ifade edeyim, her yerde az cok oyle ama, ulkemizde, kadinin ezilmesi inanilmaz boyutlarda. Bu durum, ‘kisa vade cikarini dusunen’ erkegin isine gelse ve bu durumdan onlar daha cok sorumlu imis gbi olsalar da, erkekler tek sorumlusu degiller. Bu konuda, biraz nalina biraz mihina bir yazi tasarliyorum kafamda. Biraz sizin blogunuz gibi ‘ofkeli’ ama, o ofkeyi yenip biraz recel tadinda yazmali… Uzaktan da olsa, gozlemim su: kadin sirasiyle; kiz cocugu, kiz kardes, kiz arkadasi (girl friend) ya da nisanli/sozlu, kari, anne, buyuk anne ve omru yeterse buyuk buyuk anne olarak eziliyor. Kisaca, bir omur eziliyor… Baska kadinlar, bu suca yataklik etse de, bu ezme sucunun failleri buyuk nispette erkekler. Birey olarak mazlum gordugu zulum dolayisiyle suclanmamali, ama su onemli tespiti yapmak da yanlis degil: bir butun icinde, kadin da kendine yapilanlara, bir sekil de musade, razi oluyor… Simdi sorularim sunlar: Erkek, neyine guvenerek bu ‘hakki’ kendinde goruyor? Kadin, ne bakimdan kendini eksik goruyor da bu olanlara musade ediyor? Iste bu soruya, memeli ureme biyolojisi alaninda ogreten ve arastirma yapan biri olarak bir cevabim ve cozumu icinde bir onerim var. Yapmayi dusundugum recel icin malzemelerim bunlardi… Belki biri cikip dener. Ya da blogda, halihazirda cikmissa, bir bilen varsa, bana da haber verirse, onun tadina bakmaktan memnun olurum.
Merhaba Mehmet Bey,
tesadüfen gördüğüm bu blogu incelerken rastladığım yorumunuz oldukça ilgimi çekti. Reçel karışımınız bence bir harika. Bu blog yazınızı istemediği durumda benimle facebooktan bağlantıya geçebilirsiniz: regina.rottgen
Detayları oradan konuşuruz.
Sevgilerle
Kadının müsaadesi bence bir tür korkuya dayanıyor. Gördüğünüz kötü muameleyi en yakınınızdan, sözde size sahip çıkması gereken birinden gördüğünüzde, yaşınıza ve tecrübenize, manevi ve maddi birikiminize göre, karşı çıkma, reddetme, mücadele etme ve nihayetinde kaçma seçeneklerini kafanızda tarttığınızda, bu seçeneklerden herhangi birine ya da sırasıyla hepsine yöneldiğinizde selamete erebileceğinize duyduğunuz inancın seviyesi, kaderine razı olma gibi bir cevap doğurabilir kadında pekala. Birçok kadın ev içinde gördüğü psikolojik ve fiziksel şiddetle kendi yöntemleriyle mücadele eder aslında, ama sonunda “yok olmayacak boşanalım” dediğinizde, eşiniz olacak adamın “benim olmazsan kara toprağınsın” cümlesini gayet rahat sarf etmekle kalmayıp basbayağı icra ettiği bir memlekette yaşıyoruz. Örnekler bir-iki değil, uç örnekler değil. Salt medyanın varolan meseleyi büyüttüğü savıyla hasıraltı edilebilecek durumlar ya da tek başına bölgesel törelerle açıklanabilecek vakalar değil. Bir kadın-erkek ilişkisinde, erkeğin başka kadınlarla birlikte olması erkekliğin şanından sayılıp bu konuda “dört hanım caizdir” türü savunular geliştirilebiliyorken, kadının aldatması haklı bir cinayet nedeni olarak görülebiliyor toplumun gözünde. Böyle bir karşılaştırmaya girmeyip sadece dayak meselesine de bakabiliriz. Bu yaz bir ören yerini ziyarete gitmiştim, oradaki turistik dükkanlarda çalışanlardan biri arkadaşıyla konuşurken şöyle dedi: “Ya bizim karıyı ne zamandır dövmüyom, bu akşam bir şamarımı tattırayım bari!” O bunu söylerken yanındaki arkadaşı gülümsüyordu, göz göze geldiğimizde tısladım ve suratımı buruşturdum, ama sonra şöyle düşündüm: Bu adam belki de benim duymam için yüksek sesle söyledi bunları, belki de dayak atma kapasitesine sahip olması onun için cinsel gücünün bir göstergesi ve aslında bu laflarla bir tür horozlanma içinde. Kaba kuvvetin erkeklik göstergesi sayıldığı bir toplumda bu düşüncelerimi mantıksız bulmadım, bu sözlerin bir başka kadının duyabileceği bir tonda sarf edilmesiniyse genel bir kadın düşmanlığıyla ilişkilendiriyorum. Ama örtük bir cinsel hevesi de barındıran bir düşmanlık. Çok ama çok acıklı. Bir keresinde de arabalı vapurdan çıkmaya hazırlanırken, otobüsün içinde gençten bir çocuk sevgilisinin cep telefonunu alıp “Atıcam bu telefonu denize, alıcam şimdi ayağımın altına, öldürücem seni, şoför bey kapıyı açar mısınız, bu kadın beni aldatıyor,” diye bağırmaya başladı, yanındaki kızcağız onu sakinleştirmeye çalışıyor, “Hayır öyle değil, yanlış anladın” falan gibi bir şeyler geveliyor. Benden başka kimse ağzını açıp bir şey demedi. Ben de “Aptal aptal bağırıp durmayın, kimse sizin yaygaranızı çekmek zorunda değil, kız arkadaşınıza doğru düzgün davranın, polise giderim yoksa,” dedim. Bunun üstüne bir “Ya otursana yerine, sakin ol vs.” gibi laflar çıktı kalabalıktan. Toplumun vurdumduymazlığından ve genelde erkekleri haklı gören tavrından, yasaların ve yasaları uygulayanların kadının hakkını gereği gibi korumamasından cesaret buluyor bu gibi adamlar. Aynı şeyler de kadınların cesaretini kırıyor kanımca. Çünkü yalnız bir kadın olarak böyle bir toplumda varolabilmeniz hiçbir biçimde garanti altına alınmıyor. En başta can güvenliğiniz tehlikeye giriyor. Bu da yeterince kuvvetli bir caydırıcı sebep bence. Ama buna rağmen caymamak lazım.
Benim kocam çok güzel reçel yapar
evde peygamber sünneti hem erkek hem kadın tarafından uygulanmadığı zaman ortaya çıkan sonuç, dünden bugüne erkekler kadınları neredeyse bir nesne olarak gördü ve bu tarz oluşumların çıkmasına sebep oldu.
Fakat benim korkum artık kadınların erkeklerinde var olan bazı haklarını çiğnemeleridir.
“goygoy” nickiyle yapılan bu yorumun ciddiyetinden şüphe etmekle birlikte
erkeklerin hangi haklarının çiğneneceğini çok merak ettim yazarak, çizerek… (!)
Kutlarım bir çırpıda dolaştım “ev yapımı” reçel reyonlarında. bunların hiçbirini ben kendi başıma yapamazdım. Tebrikler.
sadece 1-2 şey okudum ama bayıldım. elinize sağlık.
küçükken reçel yerdim. şekerin zararını anlayınca, çok nadir, sadece tadına bakarım.
pekmez ve iyiyse bala banarım.
itaat etmeyen, iffetsiz kadını dövün diyen islam’la feminizmi, modern kadın haklarını bağdaştırma çabanızı acı çekerek izliyorum. acaba hangi durumlarda islama uygun bir şekilde falakaya yatırılabileceğimi öğrenmek isterim.
Bu denli islamofobik bir yorumu yayınlama konusunda hala emin olamamakla birlikte, derinliksiz ve tartışmadan uzak bu İslam yorumunuzla buradan istediğiniz zaman ve şekilde uzaklaşabileceğinizi hatırlatmak istedim kendi adıma.
Biz sizin kadar “aydınlanamadığımız” için falakalarımız için sıra beklemekle meşgul olacağız o sırada!
öncelikle, ilk yazdığım mesaj provokatif olduysa özür dilerim. ikinci olarak da yalvarıyorum bir kere olsun islamofobi kelimesini sokuşturmayın araya. sözde kadın üzerinde tahakküm sağlayan, kadın bedeni üzerinde hak iddia eden her şeye düşmansınız (haklı olarak) ama konu islam olunca o sert feminist tavırdan eser kalmıyor. nisa suresi başta olmak üzere kuran’ın kadını şekillendirmeye, ideal kadın yaratmaya, ideale uymayan kadınları da dayak dahil olmak üzere cezalandırarak iffetli kadın yaratmaya çalıştığını inkar edemeyiz değil mi? bunun islam toplumlarındaki pratik karşılıklarını da biliyoruz. bu dine ve sonuçlarına yönelik tepkinin “islamofobi” olarak göz ardı edilmesi kolaycılık oluyor. ki kavramın ne anlattığı bile belli değil, islam sevmemek mi (islam sevmeme hakkımız yok gibi) müslüman karşıtlığı mı, hala kesin bir yanıtı yok.
İlk olarak İslamofobi kelimesini dikkat ve özenle kullanmaya çalışan biri olarak, yaptığınızın tam olarak da bu sınırlara (İslam karşıtlığı) dahil olduğunu düşünüyorum şöyle ki: sınırlı örnekler ve kullanımlar üzerinden (“iffetsiz kadını dövün diyen islam”) görece oryantalist bir imgeyi de devreye sokarak (falaka) yaptığınız yorum gayet de bu sınırlar dahilinde, ama mesele bu değil. Sizin yaptığınız gibi tek cümleyle dağları ormanları yakmak gibi bir derdim yok, yanlış anlaşılmasın.
İkinci olarak “sert feminist tavrınız” dediğiniz kimin tavrı bilemedim, Reçel zaten feminist olmakla kendini kuran vb. bir platform değil. Üstüme alınırsam da mesele yapılan binlerce tartışma ve yorumu göz önüne almayıp, tek bir yorum üzerinden İslam’ı taşa tutmaksa ben bunu zaten ne feminizmimle ne de başka herhangi bir siyasi yaklaşımım üzerinden yapamam, özür diliyorum.
Sizin tek seferde silip attığınız, iffetli kadın yaratmaya indirgediğiniz bu dini yaşayan bir insan olarak bunlara cevap vermek zorunda değilim. Sadece sizi daha fazla okumaya, daha fazla öğrenmeye davet edebilirim. Kastettiğiniz fiilin “darabe” fiili olması, bunun da dövmek anlamına gelmeyeceği üzerinden yapılan onlarca açıklamayla başlayabilirsiniz.
Benim açımdan, ortada Allah’ın bizlere gönderdiği bir din var ve o kusursuz. Ama ortada her yanı ayrı kusur olan insanlar var ve her şeyi, Allah’ın dinini bile istedikleri gibi kullanmaya oldukça açıklar. Benim meselem, bunu yapanların karşısında durmak, doğru olanı yaymak ve bu sadece kadın erkek meselesiyle de sınırlı değil.
Şimdi ben salağım, hiçbir şey bilmiyorum (o kadar salağım ki hadi meal karıştırmayı falan geçtim google’da söylediğiniz ayeti falan bile taratmaktan acizim, hala aydınlanamıyorum) da, boşluğa mı uğraşıyorum? Dediğinizden bundan fazlası çıkıyor mu cidden? Bir durup düşünseniz…
Öncelikle, altına yorum yazdığınız posta bakarsanız, derdimizin “Kadınların ve bilhassa Müslüman kadınların; gündelik deneyimlerine, toplumsal meseleleri algılayışlarına, ilgilerine, meraklarına, dertlerine, umutlarına, kaygılarına, mücadelelerine dair kendi sözümüzü söyleyeceğimiz bir mecra” olduğunu belirtiyoruz; Feminist bir blog olma iddiasında vs. değiliz. Sizse belli ki onu bile okumadan bohçanızdaki lafları dökmek üzere buraya gemişsiniz. Blogu okuduğunuzdan bile şüpheliyim, bari blogda savunulmuş şeyler üzerinden bir eleştiri getirseydiniz. Burada zaten konuşulmayanları konuşmaya, sesi duyulmayanların sesini duyurmaya çalışıyoruz ve siz burayı öfkenizi parlatmak için kullanmaya niyetliyseniz, ona da izin verilmeyeceğini bilin.
kadın eserleri kütüphanesi olarak iletişim ağımızı güncelliyoruz. duyuru ve bilgilendirme ağımıza katılmak isterseniz mail adresinizi yazınız.
Ateist bir erkeğim. Desteğime ihtiyacınız yok biliyorum ama yaptığınız işi beğendiğimi ve önemsediğimi söylemek istedim. Elinize sağlık.
beğendiğim ve beğenmediğim şeylerle beraber ateist bir kadın olarak kalpten yanınızdayım.
<3
Cok okul okudum, ‘entel’ olmadım. Yazmayı sevmem. Gercek receller yapmayı ve güzel yazılar okumayı severim.
Recel dükkanızı gezdim, cok güzel receller bunlar. Ellerinize saglık. Blog harika! Benim en güzel ahududu recelimden bile güzel. Biraz acılar yalnız bu receller. O da nesnenin tabiatı… Daha tatlı receller kayanatabilmek dilegiyle; bütün kadınlara kolay gelsin!
Öncelikle sayfanızı dikkatlice inceledim. Maalesef sığ ve yalanlarla dolu feminist görüşlerle dolu olduğunu gördüm.
Cornell Üniversitesinde bir arkadaşım Political Science alanında eğitim alırken bir Ermeni ders sunumunda Ermeni soykırımını sunacağını söylemiş ve benim arkadaşım da ben de aynı konuyu sunmak istiyorum şeklinde cevap vermiş. Ermeni soykırımın savunan Ermeni öğrencinin aldığı alıntılar analar ağlıyordu, çocuklar şöyleydi, buna şöyle işkence etmişlerdi şeklinde hikayelerden oluşan bir sunum yapmış. Bunlara destek olarak da, taraflı ve dayanaksız birkaç subjektif data göstermiş. Ardından bizim oldukça zeki ve de yetenekli olan Türk arkadaş sunum yapmış ve de Ermeni soykırımını savunan ve karşı çıkan literatürdeki neredeyse tüm data içeren bilgiler ile tarihçe, kişiler ve neden sonuç ilişkisi içerisinde sağlam bir sunum yapmış. Buradan yola çıkarak Ermeni soykırımı iddiasının oldukça subjektif olduğu noktasında bir sonuca tutarlı bir biçimde ulaşmış. Hoca da oldukça etkilenmiş tabi ve de ilk defa bu kadar güzel ve kapsamlı bir şekilde bu konuyu dinlediğini söyleyerek bizim arkadaşa teşekkür etmiş. Buradaki Ermeni elemanın iddalarını açıklama şekline benzettim web sitenizdeki pek çok yazınıızı.
Web sitenizde subjektif bireysel hikayeler ve de duygu sömürüsü dışında düzgün bir bilgi yok. Hikayeleriniz objektif yaklaşımdan ve bilimsellikten uzak. İslamiyet’e uygun bir yorum hak getire.. Eğip bükmekte üzerinize yok. Olayları anlatırken maalesef algoritma ve mantık bakımından sınıfta kalıyorsunuz. Olayların sonuçlarında ulaştığınız yerler mantık hataları ile dolu. Liseli ergen irilerinin söz sataşmasına benzer bir tarz var genel olarak yazılarda. Bu yurtdışında master doktora yaptığını iddia eden yazarlarınızda dahi böyle ki bunun da temel sebebi genel olarak sosyal disiplin çalışan insanların yorum ve felsefeyi bilim sanarak hareket etmesi hatası.
Öncelikle İslamî cenahtan bu feminizm denilen pek çok yönden bilimsel yanlışlıklarla dolu sjw (Türkçesine duyarcı diyelim) ideolojisinden bu derece etkilenmiş oldukça fazla insan bulmanız beklenir bir sonuçtu. Çünkü İslamî cenahta maalesef evrim teorisine hakim, biyoloji, sosyoloji, felsefe, matematik ve modern fizik de dahil olmak üzere fizikten, ekonomiden ve de globalizmden anlayan ve aynı zamanda İslam tarihini ve İslamî eserleri ve yaklaşımları bilen ve de bunları yorumlayabilecek düzeyde kaliteli olan çok az insan var. Ve kendini yetiştirememiş sonradan görme yarı cahil, yarı alim kendi dinini ve de dünya üzerindeki ideolojileri ve akımları ve de bunların tarihçesini bilmeyen, günümüzdeki yanlış bilgi bombardımanı ile de sürekli etkilenen sözde muhafazakar güruh maalesef kendi oluşturmadığımız bu sistemin kültürel hakimiyetinden etkilenerek bilimsel açıdan ve din açısından oldukça tutarsız yollara sapabiliyor. Haliyle yarım hoca dinden ediyor yani. Bunda tabi ki İslamî cenahıın da oldukça suçu var. Kendi sistemleri gereği sağlam insan yetişmesine engel oluyorlar. Benim bu konudaki gelişimimi ise açıkçası ODTÜ gibi kendime son derece ters bir ortamda tabiri caizse sunni ekolden bir şeriatçı olmama, İslami temellerimin sağlam olmasına, bilime oldukça meraklı olmama ve de bilimsel yöntemleri ve objektifliği oldukça yüksek bir insan olmama borçluyum.
Yazılarınızın geneli için bir söz söylemem gerekirse bir Arap için Arabistan yakılmaz demek isterim. Yani şu erkek bunu yaptı, bu erkek şunu yaptı, şu erkeğin burada olmasından rahatsız oldum diyerek tüm erkeklere karşı nefret beslenmez ve de hepsi aynı kefeye konulmaz. Ayrıca genel yazılarınızda bahsettiğiniz erkek tipi oldukça azınlıkta kalmakta toplum içerisinde (Erkeklerin toplam toplumda yüzde kaçı tacizci olarak hüküm giymiş bakınız). Ancak bu azınlık her yerde sürekli aktif olduğu için hepinize hayatta bir yerlerde denk gelmekte.Dolayısıyla % şu kadar kadın hayatta taciz ile karşılaşmış demek bu bakımdan mantıklı değil, ki tacizcileri durdurmak için yasalar da yeterli değil. (Sizin bu yaptığınız hata faulty generalization diye geçer ve en temel mantık hatalarından biridir) Yasalar yalnızca taciz iftiracılarının elini güçlendiriyor. Tacizcileri durdurmanın en etkili yolu eski mahallelerdeki gibi mahalle büyüklerinin baskısı ve etkisi ve de evlilik dışı ilişkilerin toplumda sona ermesidir benim bu güne kadar araştırdıklarımdan şahsi kanaatim. Bunları çok ayrıntılı açıklayabilirim ancak bunları bir kitap ve birkaç makale fikri olarak en az 5 yıl sonrasına bıraktım (kendi alanım sayısal, önce orada çalışmalarımı ve araştırmalarımı yapıyorum)
Sizin burada anlattığınız ufak hikayeler ile yaptığınız tek katkı toplumun çöküşüne. Genel olarak yazılarda cinsiyet rollerinin reddedildiğinin kanaatindeyim. Yazılar bazen tam bu şekilde olmasa da vurucu yerler ses getirmesi için bu minvalde yazılmış, ki bu da bir klasik feminist yaklaşımdır. Burada bu kadar sert çıkmam sizi şaşırtmış ya da kızdırmış olabilir. Ancak sizlerden Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ni iyice anlamanızı ve de felsefi analizini yapmanızı ve de bir habitattaki biyolojik canlının başarısının nasıl tanımlanabileceğini ayrıntılı düşünmenizi istiyorum. Buradan başlarsanız ve yukarıda bahsettiğim konuları bir miktar çalışırsanız, önyargısız ve objektif olmanız durumunda burada yazdıklarımı anlayacağınızdan eminim. Cinsiyet rolleri insanlığın hayatta kalabilmesi için son derece önemlidir.
Saygılarımla,
Yorum kısmının Scientist rumuzlu arkadaşın yorumuyla bitmesine hem üzüldüm hem de şaşırdım. Bu arkadaşa bir cevap vermek gerekir diye düşünüyorum. Kendisini ‘sunni ekolden bir şeriatçı’ olarak tanımlamış, ben ise onun yazdıklarını okuduğumda bambaşka bir izlenim çıkarmıştım. Bildiğimiz, tanıdığımız , çokça sesini duymaya alışık olduğumuz Kemalist pozitivist bir erkek diye düşündüm. Demek ki egemen erkekliğin söylemi ideolojileri kesiyormuş.
Yukarıda yazılan yorumların tamamını okudum, ve çıkardığım sonuç, blogunuzun bir çok erkeği öfkelendirdiği, ve bu öfkelenen erkeklerin öfkelerini rasyonalize ettiğini görüyorum, adeta öfke duygusunu gizlemek için yapıyorlar bunu, ‘eleştiri’ veya ‘görüş’ adı altında. Acaba neden sizin blogunuzu tehdit olarak gördüler ve saldırmak istiyorlar? Bu öfkeye şahit olmak bende iyi bir iş yaptığınız izlenimi yarattı, tebrikler…
Ermeni öğrenci hikayesinden sonra çokta fazla bir ciddiyet beklememek lazımdı, nede olsa “ermeni eleman” ifadesi ancak bir ergen irisinin dilinden çıkabilirdi ama metinden ama okumaya devam ettim. Hatta objektiflik ve bilimselliği birleştirilip islama uygunluk şablonunu da (14 asırdı ummetin üzerinde uzlaşamadığı şu şablonu nasıl elde ediyorsunuz bilmiyorum) futursuzca kullanılmasına da tahammul ettim. Amma sosyal disiplinle ugraşanların yorum ve felsefeyi bilim sanması deyince sabrım kalamadı.
Yorum: arapçası “tefsir”dir, “şerh” kelimesi karşılamaz, dilimizdeki ender sağlam kelimelerdendir. Tamda kelime könenine uygun olarak kavramı olguyu, son zerresine kadar zorlamak, yorarak anlamı doğurtmaktır. İletletilip yorumsama ya dönüşecek olursa hermenötik kelimesine varılır.
Felsefe: 25 asırlık hikayesi vardır, öncesi 5 asırda “felsefe” kelimesi icad edilmediğinden “sofia” ile idare edilmiştir. Bilgi sevgisi anlamına gelir, grekçedir. İslam dunyası kavramın icadından yaklaşık 10 asır sonra tanışmıştır. Ve sofia kelimesini “hakikat” ile karşılayıp, baş tacı etmiştir. Kındi’den Farabi ve İbni Sinadan damıtılanlar islam coğrafyasını, ibni rüşt üzerinden avrupayı ışıtmıştır. Felsefe modern çağa gelinceye bilimlerin birleştiği tek bilim olmuştur. Her usul iliminin kaidesini felsefe ilmi belirler. Gazali (RA) bile uzak duramamış filozoflara akaid çerçevesinde reddiye yazarken , mantık “bilmeyenin ilmine güven olmaz” diyerek İslam düşünce geleneğinin merkezine bir daha çıkarılamayacak çivi çakmıştır.
Ekşi sözlük ağzı ile oldu biraz kusura bakılmasın artıkın.
Bu kadar hatalı bilgilerle doldurulmuş metne bir kaç cümle yazmak lazımdı
Elinize sağlık.
merhaba, ben yeni gördüm bu bloğu, umarım bir gün reçel yapabilirim :)