Yazar: Feyza & Ayşe Özlem
Bir süredir sosyal medyada kadının beyanını esas alan karinenin adil olup olmadığı tartışması dönüyor. Biz de bu konuda son sözü söylemek için değil, bir tartışma açmak için bu kısa yazıyı yayınlamak istedik.
Akademide hukukçular, kadın çalışmaları yürütenler bu konuda kapsamlı analizler yapıyor, yoğun tartışmalar yürüyor; masumiyet karinesi ile çeliştiği noktalar, hangi durumlarda beyanın esas olması gerektiği/kapsamı, uygulanması ve uygulanmaması durumunda ortaya çıkacak toplumsal sonuçlar, risk analizleri vs… Sonuç itibariyle onca tartışmadan sonra uygulanmasının hukukî açıdan sonuçlarının çok daha iyi olacağı kanaati oluşuyor ve uygulanıyor, bu pek çok ülkede böyle, durum bu…
Elbette bunlar daha fazla tartışılmalı, geliştirilmeli ve en makul, en az mağduriyetin doğacağı dengeli bir yol tutturulmalı. Gelin görün ki bizim gözlemlediğimiz, bilhassa muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip olanlar, ya da İslamcılar bunca insanlığın hukukî tecrübesini, yürütülen tartışmaları, akademik çalışmaları hiçe sayıp yine buradan feminizmi şeytanlaştırabiliyorlar, dış mihrak senaryoları yazabiliyorlar. Hukukun bu çetrefilli alanları gerçekten kültürel olgunluk gerektiren alanlar ve belki bizim ilk elden karşılaştığımız muhafazakâr dokuda en çok eksik olan şey de tam olarak bu. Farklı çevrelerde (seküler ya da muhafazakâr) erkekler tarafından yürütülen tartışmaların ortaklaştığı nokta ise bunun tam bir erkeklik endişesi olduğu gerçeği.
Bizim sokaklarda, evde, okulda, işte, duvarlara çarpa çarpa, kadınlıkla ilgili öğrendiğimiz bir gerçek var. Kadınların bedenine yönelik suçlar, cinayet, gasp, hırsızlık gibi başka suçlara bir açıdan benzemiyor. Çoğu zaman hayatının normal akışı içinde, erkekler (muktedirler) için sıradan kabul edilen bir rahatsızlığın aslında sıradan olmadığını anlatmaya çalışıyoruz biz. Ortada sistematik bir eşitsizlik ve alan savaşı var. O yüzden kadınların (mağdurların) beyanı esastır diye bas bas bağırmamız, sadece saldırı yaşandıktan sonra kriminal incelemenin nasıl yürütüleceğiyle ilgili değil. Tam da tacizi engellemek için, erkeklerin kadınların kendilerini rahatsız hissedeceği durumlardan kaçınması için, kendilerine çeki düzen vermeleri için, mekanın erkek egemen kurgusunu farketmeleri ve birkaç adım geri adım atmaları için gerekli.Şöyle bir rahatsız olsunlar diye yani. Zira öbür türlü kadın kendini yiyip bitiriyor, etraftakiler durumun normal olduğunu ya da kadının hal ve tavrından kaynaklandığını söyleyip duruyorlar. Erkekler, kendileri düştükleri ve kadınları içine düşürdükleri durumun taciz olduğunu duydukları anda zaten toplumun onlara verdiği zırhlarını giyip masumiyet karinesi diyorlar. Kadınlık öyle rahatsız bir deneyim ki bu dünyada, ancak erkeklerin her halukarda olağan şüpheli olup masumluklarını ispat için bir adım geri atmalarıyla düzen değişecek.
Adil bir karar vermek için değil ama erkekler kendilerine çeki düzen versinler diye bas bas bağırıyorlarmış kadınlar.Varsın kadın babasına bile yalan söylesin ve baba katil olsun.Önemli değil.Varsın kadın mahkemede kimbilir hangi saikle gerçegi değil işine gelen beyanı seslendirsin.Mahkemeden haksız bir karar çıksın.Erkeğin yılları cezaevinde geçsin.Olsun.Erkeklere sonuçte geri adım attırmak gerek.Böyle mahkumiyet gibi,Babasını yalan beyanı ile katil yapmak gibi önemsiz sonuçlar üzerinde durulmaya değer sonuçlar degildir. Kadın “ben falan Erkek tarafından ta’cize uğradım ” diyorsa uğramıştır.Hangi kadının şimdiye kadar yalan söylediği vaki olmuştur ki…Hangi kadın şantaj için böyle bir beyanda bulunur ki. Hukukun öncelikli hedefi gerçegi ortaya çıkarmakmış. Boşverin şimdi bunu.Hukukun ,adil kararlar verebilmek için yüzyıllar içerisinde oluşmuş usullerini boşverin şimdi.Canı cehenneme o usullerin.Şu Erkeklere bir geri adım attıralımda isterse kıyamet kopsun.Adam haksız yere hapis yatmış.Ne önemi var. Kadın ya da Erkek herkese düşen görev :mahkemeler adil bir şekilde gerçegi ortaya çıkarmalı ve sonra karar vermelidir olmalı :https://www.yenisafak.com/gundem/kizi-her-seyi-itiraf-etti-3179876?fbclid=IwAR3HfWz_F4jZgNAEFjfdVfJ6kHWtF252tCdG13lSArMJMR8fBWWs-wHJ_M4
Yazıyı okuduğunuzdan emin misiniz? :)
Okuduysanız da anlamadığınıza ben eminim.
Tek tarafın beyanını esas almak adaletle bağdaşmaz. Siz olayın psikolojik boyutundan bahsediyorsunuz ama bu pek çok erkeğin mağduriyetine sebep oluyor. Sırf kadın beyanıyla tutuklanan, hüküm giyen yüzlerce erkek var hapishanelerde. Bunların önemli bir kısmında da ilgili kadınların başka türlü garezleri, hesapları sözkonusu. Yani,caydırıcılık ancak cezada geçerli olabilir, yargılamada ve karar vermede değil.
Ben mehmet Beyi anladim, iftira eden yahut Kotu niyetli kadinlarin sebep oldugu haksizliklar nasil onlenebilecek diye soruyor. Bazi kimseler para koparmak icin yada baska saiklerle bunu kullaniyorlar, isbatlanamamis taciz ithamlarindan dolayi hapis yatan yada ailesi serefi zan altinda Kalan magdurlar icin ne yapiliyor. Burayi takip eden hukukcular varsa lutfen aydinlatsin. Erkekler taciz iftirasindan Korktuklari icin tanimadigi kadinlarla tartismaktan yada konusmaktan Hatta yolda orda burda yardim etmekten imtina eder hale gelmisler. Bunun bir aciklamasi var mi?
Siz olaya tek bir gözle taciz boyutuyla bakmışsınız. Özellikle boşanma sürecinde bu madde ne kadar can yakıyor biliyor musunuz? Maddi ve manevi ne kadar zarar veriyor, erkekleri evlilikten soğutuyor biliyor musunuz?
Mağduriyetleri önlemek adına başka mağduriyetler doğurabilir mi hukuk? O mağdurların hakkı ne olacak? Azımsanmayacak bir kadın tipi var memlekette, çirkef, iftiraya şantaja hazır, sırf sürünsün diye karşısındakine acımayan. Dayak yiyen, tacize uğrayıp susan kadınları düşündüğümüz kadar sayıları giderek artan bu mağdur erkekleri de düşünerek yasa hazırlamalıyız yoksa adaletin terazisi şaşar ve herkes kendi adaletini kendi verme peşine düşer. Mağduriyetleri en aza indirecek, susanı daha beter suskunluğa gömmeyecek, suistimale açık olmayan yasalar lazım
…. Toplumsal cinsiyet sistemi, heteroseksüelliğe (Kadın- erkek, ilişkilerine- AHÇ) öncelik tanıyan aile merkezli bir mekanizmayla insan cinselliğinin karmaşıklığını ve diğer bütün beden imkanlarını bizden çaldığından, cinsiyetlenmiş bedenlerin neye muktedir olduklarını bilmiyoruz. (Eğer LGBT, Ensest, Zoofili, pedofili vs ile farklı bedenlere ulaşabilirsek çok daha farklı bir dünya kurabiliriz, diyor sanırım –AHÇ) BU yüzden, insan sonrası biçimleriyle cinselliğe damgasını vuran cinsel karmaşıklık mefhumunu(LGB, ensest, pedofili, zoofili, vs) yeniden keşfetmemiz gerekir.
(Feminist Kuramcı, filozof Rosi Braidotti İnsan Sonrası s:121)
Feminist kuramcılar, egemenlerin maşası olup insana ihanet ettiler, diye düşünüyorum.
Ahsen’ül-kasas’tan bir kısmı hatırlayalım:
Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek “Haydi gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi. ﴾23﴿ Andolsun kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı. ﴾24﴿ İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: “Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır.” ﴾25﴿ Yûsuf, “O benden arzusunu elde etmek istedi” dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, O (Yûsuf) yalancılardandır.” ﴾26﴿ “Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir.” ﴾27﴿ Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki: “Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.” ﴾28﴿ “Ey Yûsuf! Sen bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin.” (…) Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: “İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak.” ﴾32﴿
Nitekim Yûsuf’un masumiyetini bile bile onu zindana koydular. Burada da mesele kadın-erkek meselesi değil, güçlü-güçsüz meselesiydi. Hala da öyle… Feyza ve Ayşe Hanımların yazısında erkekler “her halukârda olağan şüpheli” kabul edilip “masumluklarını ispat” ile mükellef tutuluyorlar. Bu, “erkekler bunca zaman kadınlara zulmetti, artık biraz da biz erkeklere zulmedeceğiz.” demek gibi bir şey. Adalet bu değil.
“Her hâl u kâr” gibi genellemelerle adalet tesis edilemez. Güçlünün “her halukarda” masum kabul edilmesi durumunda olan Yûsuf’a/köleye olmuştu. “Her halukarda olağan şüpheli” söylemi kadın hareketini gülünçleştirip zayıflatıyor. Kadınların bu tuhaf öfkesini bir kenara bırakıp meseleleri daha sakin ve makul tartışabilmeleri gerekiyor. Aksi takdirde anlamsız tartışmalarla vakit kaybedip duruyoruz.
Suçlunun ve masumun ayrı ayrı tek bir cinsiyeti yok.
Bu, dünya tarihinin her döneminde böyle olmuştur ve böylede olacaktır… Fatma Zehra hanım bu durumu net bir şekilde ifade etmiş..
Fakat yazarımızın da canını yakan mesele bireylerin hatalarından ziyade toplumun olaylara erkekler yanlısı yaklaşımı…ama bütüne baktığımızda bunun tersininde düzününde örneklerinin çokça olduğu hepimizce malum…
Çirkinlik yozluk yobazlık (aklınıza gelebilecek tüm ahlak ve adalet dışı düşünceler) toplumumuza bir tek bu mevzuda değil bir çok mevzuda kene gibi yapışmışken bizlere düşen şikayetten ziyade ya bu kenelerin ilacını bulmak (ki henüz dünyada böyle bir ilaç yok) ya da alalıp elimize cımbız niyetine kalemi kitabı nerede ve ne şekilde üretmemiz gerekiyorsa elimizden geldiğince dilimizin döndüğünce , banane demeden bahane üretmeden doğru anlatamamışlığı karşısındakinin anlamamasına yüklemeden tüm keneleri gerekirse tek tek temizlemek….
Saygılarımla.
Sorsan Züleyha haklıydı, nitekim zindana atılan da Yusuf idi…