Konuk Yazar: İlknur Külekci
Konuşurken kullandığımız kavramlar özne olarak bizim kim olduğuna dair önemli ipuçları verir. Kelimeler, onları nasıl kullandığımız, argo kelime kullanma sıklığımız, neyin argo neyin argo olmadığı ayrımında karşılaştığımız görüş farklılıkları, şive kullanıp kullanmadığımız, konuşma tarzımız ve hatta konuşurken harflere yaptığımız vurgular dahi kimliğimizi ele veren önemli satır aralarıdır.
Söylem ve anlam üzerinde dertli olanlar için Claude Levi-Strauss ve Ferdinand Saussure’ün çalışmaları ufuk açıcı olacaktır. Bu önemli iki ismin çalışmaları sonucu kurulan yapısalcı dilbilim ekolünün yapısalcı kısmının meramı bütün halinde bulunan sistemin birbirleriyle ilişkili ve hareketli alt sistemlerini incelemektir. Levi-Strauss dil ile bilişsel yapı arasında ilişkisellik kurar. O’na göre sosyal yapı toplumun yapısından ziyade düşünce ve aklın kalıplaşmış yapısıdır. Bahsettiği bu bilişsel yapı da dil tarafından oluşturulur.
Sosyal yapıyı değiştiren, dönüştüren bu hareketli sitemler karşılıklı ilişkiden bütüne doğru hareket ederler. Bu yaklaşımda bize kültürü bir bütün olarak inceleme olanağı verir. Saussure’ün en önemli katkılarından biri kullandığımız dili içinde yaşadığımız sosyal yapıya uyarlamasıdır. Aslında dilsel yapıyı oluşturan öncelikli durum sözcüğün görünen kısmında değil, onun gerisindeki soyut yapının varlığındadır.
İşin kuramsal tarafını şimdilik bir kenara bırakalım. Bu yazının amacı da dil ve söylem üzerinden bir insan cinsinin nasıl bir mitle ‘şeytanlaştırılıp’ , kuşaktan kuşağa bu mitin varlığının nasıl sürdürüldüğüyle ilgili. Yaşadığımız topraklardan bahsediyorsak bu insanın cinsiyeti elbette kadın ve ona yakıştırılan sıfat ise ‘fitne’ . Bugün piyasada olan ve elbetteki para ile satın aldığımız en kutsalımız Kuran-ı Kerim meallerinin bir kısmında fitne kelimesi doğrudan kullanılmış, çevrilmemiştir. Özellikle hadis rivayetlerinde kadın ve fitne kelimesi çokça yan yana bulunur. Kuran çevirilerinde kadından bahsederken ‘mal’ statüsünü reva gören çevirmenler elbette fitne kelimesinin de bu toplumdaki tezahürünü düşünmeyeceklerdi. Saussere ne diyordu aslında kelime değil onun arkasındaki soyut yapıya bakılmalıdır. Arapça’da fitne sınav demektir. Evet sadece bu. Peki biz bu kelimenin içini nasıl doldurduk? Yazayım: Ortalığı karıştıran, günah işleyen, dedikoducu, tehlikeli. Hatta bir de fitne fücur diye bir tamlamamız da var. günlerdir etrafımdaki kadınlara soruyorum yazdığım kelimelerden başka bir kelime söyleyen yok. Bizatihi kadınlar tarafından da içselleştirilmiş bu sıfat ne yazık ki.
Kadın ile özdeş sayılan fitnenin kullandığımız anlamı kadını her daim baştan çıkarma eğilimleri olan tehlikeli ve bu yüzden kapatılıp saklanması gereken bir varlık statüsüne indirgedi. Bununla yetinilmedi cehennemin yarısından fazlasını kadınların dolu olduğu anlatıldı. Hep suçlulardı, yarımlardı ne yapsalar olmuyordu. Çevirmenlere göre Yaratıcı onlara fitne demişti ve masum erkelerin cennete giden yolda bir numaralı düşmanları da yine onlardı. Eğer kelimenin anlamının zihinlerdeki kodu sınav olsaydı herhalde sınavı hakkıyla geçebilmek için kadınlar erkekler tarafından büyük bir özene maruz kalabilirlerdi.
Bu sistem hatası yapıldığından, zihinlere enjekte olduğundan beridir yüzyıllardır kadınlar günah makinesi olarak algılandı hala aynı muameleyi görüyorlar. Bu muamele onların aşağılanmasına, ezilmesine, hukuksuzluğa uğramalarına sebep oluyor. İş o kadar zıvanadan çıkmış durumda ki dini sohbet ortamlarında kadınların ibadetlerinin eksik olduğuna dair uydurma hadisler zikrediliyor ve böylece bu yarım kalmışlığı tamamlamak için erkeğe hizmet etmesi ön koşulu kendine oturacak zemin buluyor.
İşin bu raddeye gelmesi basit bir çevirisi hatası mı ? Elbette hayır. Bu İslamiyet’ten önce de var olan toplumsal hafızamızın küçük bir izdüşümü. Çevirmenlerin neden bu hususa yıllarca dikkat etmedikleri tam da işin arka planındaki soyut anlamlara ve bilişsel yanılsamalarına bağlı.
Peki ne yapmalı? Aslında o kadar basit ki yapılması gereken. Şartlarının içinde doğduğumuz toplumu değiştirmenin başka bir deyişle toplumsal hafızayı yeniden inşa etmenin en kolay yolu ona dokunmaktan geçiyor. Müslüman bireyler olarak artık mahalleye inmenin vakti geldi de geçiyor bile.
ben de evde bu konuyla ilgili birşeyler karalamıştım ve reçele yazsam mı acaba diye düşünüyordum, siz benden önce davrandınız. Bu arada aklıma takılan birşey var. Fitne kelimesinin Türkçeye çevirilişinde sorun olduğunu söylemişsiniz. Oysa algıdaki sorun sadece bizde değil. Hatta İslam aleminin geri kalan kısmında kadına bakış açısı bizim ülkemizden daha sıkıntılı. Bunu nasıl sçıklayacağız? Araplar bu kelimeyi nasıl anlıyor?
araplarda da çok fazla bölünmüşlük var Kuran’ın zahiri ve batını anlamları olduğunu kabul ettikleri için işlerine geldikleri gibi yorumlayabiliyorlar. bir de arapalarda geleneklerine bağlılık had safhada , o yüzden Kuran’ın ışığında temiz düşünemiyorlar bazı konularda. mezheplerin ve tariktların eklemeleriyle boğulmuş durumdadalar. bu ülkemizde de bu şekilde maalesef.
yazıyı çok başarılı buldum. kaleminize emeğiniize sağlık. ve reçelblog’a da sevgiler,teşekkürler :)
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]
Köken itibariyle fitne kelimesi Arapçada değerli madenin, altının ateşte eriyerek saflaşmasına denir. Türkçeye sınav olarak çevrilmesi esasında yetersiz bir tercümedir. Sınav dediğimiz şey benliğimizin ve bencilliğimizin yanarak eksik, kusurlu taraflarından arınıp içindeki cevheri ortaya çıkarmasıdır. Kur’an’da bize sevgili gelen mal ve evlat gibi şeyler de fitne olarak nitelendirilir. Bunlara olan meyil, aslında yakıcı ama bir o kadar da arındırıcı bir süreç olabilmektedir.
meşhur arap lugatında ki ilahiyat profesörleri tarafından da kullanılıyor fitne : imtihan olarak geçer. sizin dediğinizi ilk defa duydum mecaz olabilir. ama arapça sözlüklerde fitne kelimesi sınav, imtihan olarak çevrilir
reçel neyse de, asıl yoğurt önemli yoğurt.