REÇEL

Sonu Gelmeyen Kendini Açıklama İhtiyacı

ben de yanlarında dindar ailenin özgürlüğüne kavuşmak için çabalayan zavallı kızıydım işte.

Konuk  Yazar: Bercis

Orta sınıf bir ailede büyüdüm ve yine orta sınıf ailelere mensup arkadaşlarımın olduğu bir çevrede eğitim gördüm. İlkokulundan üniversitesine gerekli bütün eğitim aşamalarından geçip İstanbul’da kendi başıma yaşamamı sürdürecek kadar kazanç sağlayabileceğim bir işte çalışmaya başladım. İş yetmemiş olsa gerek, bir de yüksek lisans ekledim üzerine. Yani bizim toplum standartlarımızda, annemin deyimiyle “erkek eline bakmadan, kimseye muhtaç olmadan” hayatımı idame ettirebilen bir kadın olabildim.

Annem ve babam dindar insanlar olmakla beraber bana dini öğretmeye çalışırken belli kalıpların içine sokmadan doğruyu yanlışı ya da ikisinin bir arada olabileceğini gösterdiler sağ olsunlar. Ne annemin 28 Şubat’tan sonra başörtüsünü çıkarmış (çıkarmak zorunda bırakılmış) olması ne de babamın cuma namazlarını kaçak göçek sığdırdığı öğlen aralarının elinden alınması ailemin “kendi haline dindar insanlar” olduğu gerçeğini hiçbir zaman değiştirmedi. Onlar değişmediyse de çocukları kendilerine benzesin, İslam’ı ille de kendileri gibi yaşasın diye baskı yapmadı, baş örtüsü takmama yönelik herhangi bir telkinde de bulunmadı (bugün de başörtüsü kullanmıyorum). Bunun gururlanarak veya hayıflanarak söylenecek bir şey olduğunu düşünmüyorum kesinlikle. Ama çevrenizi saran insanlar (bu insanlar sınıf arkadaşlarınızdan iş arkadaşlarınıza, düzenli olarak gittiğiniz kuaförünüzden mağazada elbise seçmenize yardımcı olan görevliye kadar çeşitlilik gösterebilir) sürekli varsayımlar üzerinden konuşuyor, yaptıkları genellemelerle sizi boğuyor, alt kimliklerinizi hiçe sayarak karşınızda istediği gibi atıp tutuyor ve basmakalıp fikirleriyle bilmeden sizi bir güzel yaftalıyorken, “Benim annem de başörtüsü takıyordu ama beni hiçbir zaman bu konuda zorlamadı aslında.” mahiyetindeki türlü türlü alçakgönüllü açıklamalarla kendinizi ifade etmeye çalışırken buluveriyorsunuz kendinizi. Yine o çevrenizdeki insanlar sırf şort giyiyorsunuz diye onlarla aynı fikirleri ve ideolojiyi paylaştığınız algısına kapılıp yine “ötekilere” karşı olan öfkesini her türlü aşağılama formunda kusarken içiniz sıkışmış vaziyette kendinizi o hor görülen gruptan ayırmaya çalışırken benzer ifadelere salıveriyorsunuz hemen: “Benim ailem de dindar, ama alsa dinci değil. Kendi seçimlerimizi yapabilmemiz için bizi hep özgür bıraktılar.” ya da “Benim annem ve babam da kendi haline dinini yaşayan insanlar ama kardeşlerimin alkol almasına karışmıyorlar.”… ve koca bir hayat boyu ardı arkası kesilmeyen daha nice kendini aklama çabaları. Ailesinde asla bir başörtülü olmamasını bir modernlik seviyesi veya göstergesi olarak benimseyenler, hiçbir zaman Alevi ile evlenmesine izin vermeyeceğini belirttiği ailesini prensip sahibi addedenler, uzun süreli yabancı erkek arkadaşıyla evlilik planları yaparken ailesinin isteği üzerine ayrılan ve bunu onun iyiliği için yaptıklarına kendini inandıranlar… Bunların hepsi benim modern ve özgürlükçü ailelerden geldiğini düşünen arkadaşlarımdı, ben de yanlarında dindar ailenin özgürlüğüne kavuşmak için çabalayan zavallı kızıydım işte.

Gel gelelim, ben şimdi bir yabancıyla, bir İngiliz ile evliyim. Ailemin benden daha çok sevdiğini bildiğim bir yabancıyla hayatımı birleştirdim. Hala “Ailen nasıl izin verdi? Baban özellikle çok dindar bir insandı yani, nasıl oldu bu iş?” şeklindeki sorularla karşılaşıyorum. Ben de babamın bana verdiği cevabı iletiyorum: “Allah’a hayırlısını vermesi için dua ettik kızım, hayırlı olan buymuş demek ki. Rabbimin verdiğine biz kimiz ki karşı çıkalım?” Genellikle gevrek bir gülümsemeyle karşılık veriyorlar ya da uzun bir “Hmmmmmmmm” ile geçiştiriyorlar. İmalı imalı Müslüman olup olmadığını soran da çok oluyor mesela. Hiç lafı dolandırıp açıklama yapmaya çalışmadan en düzünden bir “Oldu.” deyiveriyorum. Sesimdeki meydan okumayı fark edip hemen siniyorlar. Ama gözlerinde ve “Biz seninkilerin ne mal olduğunu bilmiyor muyduk sanki?” anlamında kıvrılan dudaklarında, sormak için ölüp bittikleri diğer soruları kendilerine saklamak zorunda olmanın verdiği o hevesi kursağında kalmışlık hissini görebilmek beni ayrıca mest ediyor.

Müslüman oluşunun açıklaması mı? Merak etmeyin, kimsenin zoruyla Müslüman olmadı eşim. Onu da başka bir yazımda açıklayayım. 😊

Konuk Yazar

14 yorum

  • başörtüsü magduriyetiniz sıktı diyenler bu magduriyete ne ad veriyorlar acaba? kimseye hesap vermek ve kendimizi kabul ettirmek durumunda değiliz.bu ülkede kim o “öteki” değil ki? umursamamayi ogretiyor insana.anne babaniz cok degerli insanlarmis sizin gibi degerli bir insani yetistirmisler.

    • Mahalle Baskısı. Kavramı ilk kez ortaya atan Prof. Şerif Mardin defalarca açıklamış, aratıp bulabilirsiniz.
      Ve evet artık ortada bir mağdurluk kalmamasına rağmen hala mağduru oynamayı bırakmayışınızdan ben şahsen sıkıldım. Siz her zaman haklı çıkmanın “hilesini” bulmuş gibisiniz. Açık söyliyim: Aynı toplumcuların(sosyalistler) her konuya “12 eylül rejimi” diye başlayıp darbede mağdur olduklarını sürekli hatırlatması gibi sizlerde de “28 şubat rejimi” takıntısı var sanki. Yine içtenlikle düşündüğümü söyliyim: Çünkü “mağdurluk” toplum önünde “haklılık” sağlıyor, bu haklı konuma zamanla alışıyorlar ve mağdurluk ortadan kalksa bile o konum bırakılmak istenmiyor.
      Zaman değişti, yeni nesiller başörtüsü yasağını “belgesellerden” öğreniyor; artık Türkiye’de dindarlar, başörtülüler hükmediyor; beğenin-beğenmeyin, sizinle benzer düşüncedeki insanlar bu ülkeyi yönetiyor. Üzgünüm ama artık “ezilen” değil, “ezenlerin” tarafındasınız. Bu gerçeklikten nasıl, ne kadar kaçabilirsiniz ki?… Yeniden başörtüsüne sığınarak mı?!?
      Lütfen beni eleştirin, yanıldığımı ispatlayın, “haksız” isem yerin dibine gönderin, rica ediyorum…

      • Devletin vermiş olduğu haklar sosyal mağduriyeti gidebilir, evet. Yalnız kimliğiniz, kim olduğunuz, ne düşündüğünüz sürekli modernite değerleri üzerinden sorgulanır ve özellikle kimliğiniz modernitenin savunucuları tarafından tanımlanıp zorla üstünüze giydirilirlen oluşan psikolojik mağduriyetten kurtulmak zannetiğiniz kadar kolay olmasa gerek. Tek tipleştirilmenin ve o dönem yaratılan tek tip Müslüman kimliğinin sonuçlarını yazdığınız yorumda kendiniz de görebilirsiniz: “Sizinle aynı düşünceleri paylaşan insanlar bu ülkeyi yönetiyor…Ezilenlerin değil ezenlerin tarafındasınız…” Başörtüsü mağduriyeti yaşayan her kadının neden iktidar yanlısı olduğunu düşünüyorsunuz? Başörtüsü takan her kadının neden siyasi bir amaç güttüğüne inanıyorsunuz? Bu durumda başörtüsünü siyasi simge haline getiren de siz olmuyor musunuz? Ayrıca Şerif Mardin’in mahalle baskısı kavramından bahsetmişsiniz, ancak söz konusu psikolojik mağduriyeti Mardin’den önce “baskılayan/baskılanan (oppressor/oppressed)” ilişkisiyle açıklayan Fanon, Lacan ve Said gibi entellektüeller bulunuyor. Vakalar farklı ise de teorilerinin birebir örtüştüğünü görebilirsiniz.

        • Zibidi kardeşim “…olmasa gerek.” ne demek Allah aşkına? Bilmiyorsan başkaları adına niye yanıt veriyorsun? Onlar kendileri için konuşamıyorlar mı? Beni yanıt verilmeye değer görmüyorlar belki de, bırak öyleyse, dızlak gibi kalayım ortada.
          1.”Her genelleme yanlıştır fakat bir doğruluk payı da taşır.” Bireyler eğer öyle değillerse üstlerine almazlar zaten. Başka türlü milleti, toplumu nasıl konuşacağız? (Bkz.Sosyoloji)
          2.Hayatta herşey siyaset. “Sabah erken kalkmak” bile yönetimi ilgilendiriyor, iş yerlerinin erken açılması isteniyor vs. Hele kadınların örtünmesi de çıplaklığı da binyıllardır yönetim konusu oluyor. Üzgünüm ama siyasetten kaçış var mı? Ya da “nereye bu kaçış?!?”
          3.Hiçbir kavram/buluş/icat “köksüz” olmuyor zaten, eskiyi devşirip yeniyi üretiyor insan aklı. “Türkiye’de” bu kavramı ilk kez kullanan,esin kaynağı olan ve tane tane açıklayan kişiyi neden görmezden gelelim? Neden hakkını yok sayalım? Farklı dünya görüşünde olduğumuz için mi? Yoksa işimize gelmiyor diye mi?
          4.Ben bu blogdaki en aptal, en cahil, en geri zekalı kişiyim. Lütfen beni aşağılamakla zaman kaybetmeyin, ben zaten en aşağıdayım. Lütfen olası bir “pipi dövüşüne” gerek olmadığını farkedin…
          Kardeşim biliyorsan yaz, baş tacı sayarım fakat lütfen ama lütfen “laf kalabalığına” getirip konuyu “çarpıtmaya” çalışma!…
          “Ya Hakk”… Lütfen beni eleştirin, yanıldığımı ispatlayın, rica ediyorum…

          • Onur Hocam, öncelikle bilmiyorum fark ettiniz mi fakat bu yazı bireylerin karşılaştığı özellikle birebir ilişkilerdeki ön yargılar, çıkaramadığımız at gözlükleri ve kıramadığımız kalıplar üzerine kaleme alınmış, sosyolojik olarak bir grubun genel davranışının incelenmesi üzerine değil. Sonrasında, evet hayatta her şey siyaset sabah erken kalkmak bile; kimse size aksini söylemiyor zaten. Fakat bunun bir kadının giyiminden ötürü karşılaştığı çirkin yaftalamalarla, tek tipleştirici söylemlerle şu an alakası yok. Ayrıca yazı özellikle ötekileştirmeye parmak basarken sizin bu ortamda gelip insanları, haklarında henüz doğru düzgün bir şey bilmeden “biz” “siz” olarak yaftalamanız da hayli manidar olmuş gerçekten… ((:

            • falafel hocam ben kimseyi “yaftalıyor” değilim, içimi dökmekten başka bir amacım yok. Dikkat edin yazar da içinde bulunduğu mahalleyi, çevreyi genelliyor aslında. Yazarın kendini açıkladığı bireyler değil; bir çevre, bir topluluk, bir taraf. Yazar “ben ve onlar” diyor ve bence haklı. Ben de dindar kesime dışarıdan bakarak “siz ve ben” diyorum. Bu yaşadığımız bir gerçeklik, bunu konuşmayarak, görmezden gelerek hiçbir şey düzelmiyor. Aksine farklılıklarımıza rağmen biraraya gelmeli, birbirimizi anlamaya çalışmalıyız. Türkiye bin yıldır bu yöntemle varolabildi. Benim burada bulunmamın sebebi de bu.

  • Ne kadar Müslüman olmanın gerçek bir medeniyet olduğunu bilmeden yaşayan sözde dindar ailelerde büyüyen insanlar varmış.
    Hiç mi Cemil Meriç okumadılar,Nurettin Topçu ile denk gelmediler.Alija İzzetbegoviç’i de mi anlatmadılar.
    Ya Malcolm X?

    Sonrası mı?
    Dünyanın en vahşi,acımasız,kaba ve katil ruhlu kof Batı’yı medeni ve onun hayat tarzını norm sanıp,oradaki kadınlar gibi güçlü!,eğitimli ve özgür olmak isterken İslam Medeniyeti ve onun kadın,aile hayatını görmezden gelen acınası zavallılar.
    Size gerçekten üzülüyorum,asıl kaybedenler sizlersiniz.

    • Müslümanlığı insanlara öğretmenin vazifeniz olduğu ve özellikle de insanların İslam’ı sizinle aynı şekilde yaşaması gerektiği algısına nereden kapıldınız? Bahsettiğiniz yazarların çoğunu okumuş olsam dahi sizinle aynı çıkarımlarda bulunmayabilirim. Farklı insanların farklı hayatlar yaşayıp inançlarını farklı biçimlerde ifa edebilecekleri gerçeği neden sizi bu kadar yaralıyor? Son olarak İslam’ın kadının güçsüz, eğitimsiz ve muhtaç bir halde yaşaması gerektiğini öngören öğretilerini bizimle paylaşır mısınız?

  • Başörtüsü,özgürlüğün,kendine güvenin sembolü iken mağdurluğun simgesi oldu;…köle ahlakı diye bir tabir var;kölelikten kurtulanların kölelik psikolojisinden kurtulamadığı yada köleleleştirme saikiyle hareket ettiği…Öyleki örtülü olduğum halde bana/benim gibilere tepeden bakan kendini ispat çabasında olan başörtülüler var.Artık köle ahlakından kurtulmalı,normalleşmeli.

  • Konu donuyor dolasiyor magduriyetler yarisindaki orantisizliga geliyor. Mesela burda bahsedilen rahatsizlikla, iddianamesiz hapiste tutulmak, sorgusuz sualsiz isten atilmak ve sonrasinda yillardir egitim aldigi isinden artik para kazanamamak, istedigini soyleyememek ayni gibi oluyor. Niye ayni gibi oluyor, cunku bu kisilerarasi onyargiya olan tepkinin zerresini baska gruplardan olan insanlarin yasadiklarina oranlayarak dusunemiyoruz, cunku dusunsek en azindan yazinin herhangi bir yerinde ondan da bahsedilir, bir parantez koyulur. Oranlamak istemiyoruz. Kisiler arasi onyargi, sistemden devletten ordudan toplumdan gelen yaptirimdan daha kolaydir cunku. Birinde gider baska bir arkadas cevresi bulursunuz, digerinde baska devlet bulamazsiniz. Sadece kendi derdinde kavrulunca insanin orani kaciyor, yorumu kayiyor.

    Bir de yorumu hic kaymayan insanlar var:
    http://www.serbestiyet.com/yazarlar/alper-gormus/28-subat-ve-gergerlioglu-gibi-olabilmek-845684

    • Çünkü onlar fethullahçı,
      çünkü onlar ergenekoncu,
      çünkü onlar dinci/gerici,
      çünkü onlar komünist,
      çünkü onlar tarikatçı,
      çünkü onlar ittihatçı,

      Eğer içimizde “hak-hukuk” hassasiyeti yoksa, elbet bir sebep bulunuyor yargısız infaz yapmaya. Bu döngüyü yaşamak da her kuşakta kaderimiz oluyor…

      • Hukuk yaftalayıp kendimizi temize çıkarma yarışına kurban gidiyor. Bu arada Onur siz gerizekalı ve aşağılık olduğunuza emin misiniz:) herkes ne güzel yazmış bu fikir alışverişini okumak büyük keyifti.