Konuk Yazar: Sinem
Orta halli bir hukuk bürosunda stajyer avukatlık pozisyonunda çalışıyorum. Ofiste bize yardım eden sekreter bir abla var. Yaşı ellinin üzerinde, kendisini Atatürkçü ve ana muhalefet partili olarak tanımlayan( zamanında teşkilatında aktif rol almış ve sosyal çevresi genelde buradan oluşan) bir abla… Ben her ne kadar kendimi tanımlamayı ve etiketlemeyi sevmesem de, tesettürlü ve Müslümanım işte (Cidden tanımlayamadı! ve biliyorum ‘hepimiz elhamdülillah Müslümanız bu da tanım mı ya hu’’ diyorsunuz içinizden.) Aslında Müslüman, İç Anadolu kökenli, sünni bir kadınım işte. Üstelik liseyi okuyamasam da üniversiteyi tesettürlü okuyabildim ve mesleğimi (halihazırda) tesettürlü olarak yapabiliyorum. Hatta son tahlilde başörtülü hakimlik savcılık kazanan arkadaşlarım bile var. (Mesleğe başlayınca aynı şekilde yapabilecekler mi bilmiyorum ama bu konuda olumlu duyumlar alıyoruz.) Bunları şunun için anlattım. Lisede okula açık girme zorunluluğum olması hariç başörtümle ilgili son zamanlarda eğitimimle ya da mesleğimle ilgili herhangi bir soruna maruz kalmadım. Bu zamanlar başörtülülerin kendini kamusal alanda(!) eskiye göre rahat hissettiği zamanlardan cidden. Hatta şöyle özetlenebilir ‘’Biz ablalarımızdan başörtü zulmünü çok dinledik ama şükür o denli maruz kalmadık’’.
Ben mesleğimi başörtülü yapmaktan ve üniversitemde, resmi dairelerde başımı önüme eğmeden dolaşmaktan mutluyum. Ve açıkçası uluslararası ölçekte mültecilerin müzik yapma hakkı, yapay zekalara hukuki kişilik atfedip atfetmeme, bir gezegende yaşam alanı keşfedilmesi halinde mülkiyet hakkı vs. gibi sorunların tartışıldığı bir çağda hala ‘’başörtüsüyle kamusal alana girilir mi?’’ gibi bir meselenin bir daha tartışılmayacağını düşünüyor-dum.
Gelin görün ki öyle olmadı. Beni aydınlatan diyalog şöyle:
-Abla bir şey sorucam. Sizin partiye başörtü düşmanı deniyor ya… Şimdi iktidara gelseniz yine eskisi gibi şeyler olmaz değil mi ?
-Yok biz başörtü düşmanı değiliz.(Güzeel.) Evinde takarsın, sokakta takarsın.(Ben safım hala ayıkmadım.) Ama kamusal alanda olmaz yani işi yok başörtüsünün… Bizim başörtüyle sıkıntımız yok dini sömürenlerle var.
Haydaaa. Oldu mu şimdi abla ya. Sen değil miydin dün ‘adalet’ diye yürümekten ayakları şişen? Tabi ben şok oldum. Sanıyorum ki başörtü düşmanı teyzeler geçmişte kaldı. Duyardım İzmir’de bir kızın başından başörtüyü çekmişler diye de inanmazdım.
Bilirsiniz böyle fikirleri olan insanlar olduğunu ama yakınınızda değiller sanırsınız. Sokakta sizinle yürüyen onlar değildir, otobüste yanınızda oturan da, bütün gün yiyip içtiğiniz, yüz yüze baktığınız insan hiç değildir hal böyle olunca.
Bir şey diyemedim a dostlar ablaya. Gelip size yazayım dedim. Nasıl bir arada yaşanır ki böyle ? Nasıl korkmam ki ben sizden, ondan, hepinizden, hepimizden ? Nasıl yürürüm adalet için sizinle omuz omuza? Milliyetimi, dinimi, şeklimi, dilimi, cinsiyetimi yok sayarak sevemez misiniz beni ? Eve kapayarak, sokakta olmamı hoş görmenize minnettar kalarak mı yaşayayım? Nasıl adaleti temsil edeyim ben olamazken? Biliyorum ki kendini solcu/Atatürkçü olarak tanımlayan herkes böyle düşünmüyor ve kendini Müslüman/mütedeyyin olarak tanımlayan iktidar sahipleri de günümüzde zulmediyor. Ve biz şimdi de yine dış görünüşümüzden dolayı iktidar yanlısı olarak etiketleniyoruz. Öteki diye bir şey olmak zorunda mı sahi? Adalet kimin için ?
Korktum işte. Biz olarak yaşama hayalim böyle böyle sönüyor. Muktedir olan zulmü diğerine reva gördükçe de sönecek. Halk olarak gülemeyeceğiz galiba biz. Birileri ağlarken birileri gülecek..
Merhaba,
Hepimiz sanırım kah büyük ümitlerle, kah hayal kırıklıklarıyla gelecekte daha anlayışlı ve birlikte olan bir toplum hayal ediyoruz. Ben de birkaç sene önce bahsettiğiniz durumu farkettiğimde ümitsizliğe düştüm, ama bu şekilde (öteki×ben) yaşamak zor ve yine daha kötü olacağı için ümidimi korumaya çalışıyorum. Mesela yeni nesile ümit bağlıyorum. Beraber bir şeyler paylaşanlar birbirine ne kadar düşman olabilir ki diye düşünerek (teyzemle olan ilişkimizden bahsetmiştim burada), yeni nesilin beraberce, daha açık görüşlü olma ihtimali ile yaşıyorum. Başka çaremiz yok sanırım. Hepimize başarılar!
Aynı şey Kürtler için de geçerli.
İktidar yanlısı, muhalefeti, sağcısı, solcusu, islamcısı ateisti kısacası herkes (Türk) mesele Kürtler ve anadilleri olunca “hepimiz kardeşiz”, “benim de bilmem kimim Kürt”, “kız alıp vermişiz”, “e olsun hepimiz insanız-ki burada hakaret ettiğinin farkında bile değildir-“, “et ile tırnak gibiyiz” gibi gereksiz bir sürü savunma mekanizması geliştirir. Ve özetle şunu der “evinde konuş sana bir şey diyen mi var, ama sokakta, okulda, kamuda, devlet dairesinde konuşamazsın. Tek dil, tek bayrak, tek millet, tek vatan”. Yani Allah’ın yarattığı zenginliği ve onun tanıdığı özgürlüğü kısıtlamayı kendinde hak görecek kadar müstağni ve küstah olabiliyor.
Tahammülsüzlüğün dibini yaşıyoruz yüzyıllardır. En azından adaletten bahsetmemeli bunlar zira adalet bile utanıyor ağızlarında telaffuz edildiğinde. Beraberce ve özgürce bir yaşam bir ütopya ne yazık ki…
o cenah ne kadar yobazsa bizim kesim de o kadar yobaz. hepimiz bu ulkede yasiyoruz nihayetinde ve herkes ayni hastalikli dusuncelere sahip. herkes kendi mahallesindekilerin kulagini cekse belki daha cok ise yarar.
Adalet yürüyüşünün liderinin başörtülü kadına saldırının ardından mağduru ziyarete gidip şu sözleri söylediğini hatırlatmak istiyorum:
“Herkesin şunu çok iyi bilmesini isterim, hiç kimsenin kılığından, kıyafetinden, yaşam tarzından, inancından, kimliğinden ötürü ötekileştirilmesini istemeyiz. Herkes bu ülkede özgürce yaşayabilmeli, herkes bu ülkede huzur içinde yaşayabilmeli. Kız çocuğumuza yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bir daha Türkiye’de olmamasını arzu ediyoruz.”
Başörtülü olmayan kadınların uğradığı saldırıları hatırlatıp her görüşün militanı olduğunu, onlara kulak vermenin kimseye yaramayacağını belirteyim . Geçen yapılan ‘Şortuma da Başörtüme de Karışma’ düzenleyenlerin bazılarının adalet yürüyüşüne katıldığını da.
Bunları söylemek zorunda hissediyorum ki adalet için benimle omuz omuza yürümenin uzak olmadığını ispatlayabileyim. Bizi temsil eden o teyze değil. O eski tortuları her gördüğünüzde ‘heh işte onlar bu’ demeyin lütfen. O etiketten kurtulmak için de çırpınanlar var. Sizin iktidar yanlısı görünmekten kurtulmaya çalıştığınız gibi. Yine de sözleri için o teyze adına ben özür diliyorum. Son olsun.
Nesil değiştikçe eriyecek bu militanlar. Geleceği biz kuracağız ve ben önceki neslin düşmanlıklarını çocuklarıma aktarmayacağım. Siyaseti bu iki kutuplu dilden kurtarınca herkesin hayatı kolaylaşacak. Her bireye iş düşüyor ne de olsa gündelik hayat politiktir.
Sevgiler.
Avukatlık stajim 2013te bitip, avukat olarak is aradığım sırada bazı meslektaşları başörtülü olduğumu görünce kapıdan almadı, bazıları kibarca yol verdi, bazıları da açık açık kovdu. Çok zor günlerdi. Yıllarca adalet ve hukuk üzerine eğitim almış insanlarin bu tutumu beni ciddi anlamda meslekten sogutmustu.
Sadece başörtüsü değil, açık olup alkol tüketmiyorsanız ve üstelik ramazanda oruç tutuyorsanız yani inançlıysanız iktidar yanlısı olarak etiketleniyorsunuz. Malesef ki “alkol tüketmiyorum” a anlam vermeyen bir anlayış var. Nedense açık olup inançlı olmak da yadırganıyor…Aynı şekilde diğer kesim de inançlı olup ibadet edip örtünülmemesine anlam veremiyor. Herkes bir kalıp bekliyor karşısında….