Konuk Yazar: Büşra Aytekin
Türkiye’de kadın hakları ve feminizm örgütlenmiş biçimde, uzun süre sol görüşlü insanlar tarafından savunuldu. Belli dönemlerde, özellikle başörtüsü yasağı ile beraber İslamcı kesimden kadınların da ciddi çabaları, mücadeleleri olsa da ne yazık ki bu mücadeleler, belli taleplerin dışında geniş kapsamlı (ve örgütlü) bir cinsiyetçilik mücadelesine dönüşemedi. Müslüman* kadınların, kadın olmakla ilgili yaşadığı sıkıntılara, çok değerli birkaç yazar dışında siyaset ya da yazı dünyasında yer veren olmadı. Siyaset sahnesinde etkili olan babalarımız, ağbilerimiz, kocalarımız muhalefet olma statüsünden kurtulup, iktidara giden yolda çabalarken sıra bir türlü bize, bizim yaşadığımız sorunlara gelmedi. Bize düşen, bu kutlu (!) yolda, onlara köstek değil destek olmaktı. Biz de kendi sıkıntılarımızı bir kenara itip, onlara oy toplarken kapı kapı gezmekten tutun da, onlardan sonra bayrağı devralacak çocuklar vererek (evet kadın olarak bizden beklenen buydu) olabildiğimiz kadar destek olduk.
Gün geldi, İslamcı kesim kendi içinden bir iktidar çıkarmayı başardı. Bu başarıyı hep beraber yürekten kutladık, her ne kadar bütün başarı öyküsü yine erkekler üzerinden yazılmış olsa ve biz geri planda kalsak da… Bu sefer, “mahallemizin” erkekleri kolları sıvayıp, nihayet ulaştıkları iktidarda mücadele vermeye başladılar. İktidar artık bizde değilse de babalarımızda, kocalarımızda olduğundan umutla beklemeye başladık. Fakat sıra yine bir türlü bizim sıkıntılarımıza gelemedi. Bırakın cinsiyetçilikle mücadeleyi, kendi mahallelerinden kadınlar olarak başörtüsü yasağının kalkması için bile yıllarca beklemek zorunda kaldık. Başörtüsüyle aday olup, seçilmiş bir milletvekilimiz hala yok. Her şeyin bir zamanı var diye itiraz edecektir birçok kişi buna, fakat ben de tam onu söylüyorum, bize zaman nedense ya hiç gelmedi ya da aynı düşünceye, aynı inanca sahip olduğumuz erkeklerden yıllar sonra…
Başörtümüzle eğitim ve çalışma hakkımızı savunurken, bunun laiklikle çeliştiğini, başörtümüzü evimizde takmamız gerektiğini söyleyenlere karşı bizi savunur görünen erkekler, iktidarı ele geçirip, başörtüsü yasağı kalktıktan sonra diğerleri gibi bize evlerimizi işaret etmeye başladı. Asıl yerimizin ev, asli kariyerimizin annelik olduğunu bize her fırsatta bakanından tutun, okulda beraber eğitim aldığımız erkek arkadaşlara kadar, eksik olmasın, hepsi hatırlattı. Madem biz sadece anne ve ev kadını olarak kabul görecektik, o zaman bu başörtüsü özgürlüğünün ne anlamı vardı?
Kadınların varlık sebebini kendilerine hizmet zanneden güruh, canımızı giderek daha çok sıkmaya ve dahası yakmaya başladı. Her fırsatta kendilerinin daha zeki, daha güçlü karakterli olduklarını açık açık ya da satır aralarında belirtiyorlardı. (Kadınlar regl dönemlerinde namaz kılamadığı için imanlarının bile yarım olduğunu savunan İslamcı erkeği bizzat işitti kulaklarım). Yani sizin anlayacağınız onlar asıl insan, biz ise onlar sayesinde yaşayan, yarım akıllı, iradesiz yan insancıklar. Farklı ideolojilerden insanlara göreyse zaten irademiz ya da aklımız olsa başörtülü olmazdık. Bu insanlardan, başörtüsü özgürlüğünü savunanların birçoğu bile bizi kendi iradesinden yoksun, ailesi tarafından örtünmeye zorlanmış ya da kandırılmış, cahiller olarak gördü. Başka bir kesim, bizi devlet için tehdit olarak kabul etti. Kendi ülkemizde, bizi sadece bir insan olarak gören ve istediğimiz gibi yaşama hakkımız olduğunu düşünen, kendimizden başka neredeyse kimsemiz kalmadı (“neredeyse”nin altını çizmek isterim, gerçek bir adalet duygusuyla her kesimden yanımızda olanları tenzih ederim).
Cinsiyetçilikle mücadele eden sol gruplar, ne yazık ki aralarından, Müslüman bir kadın olarak yaşamayı özgürlük alanı kabul etmeyenler çıktığından, azınlık bile olsalar, İslamcı cephede örnek gösterilerek, kadın mücadelesinin inançlarımıza karşı bir tehdit olarak görülmesine sebep oldu. Biz her ağzımızı açıp, cinsiyetçiliğe karşı çıktığımızda, bizi de onlardan biri gibi gösterme yoluyla, söylediklerimiz inançlı insanlar karşısında itibarsızlaştırıldı. Veda hutbesindeki, kadınların emanet olduğu sözüne gösterilen tepkiler üzerinden cumhurbaşkanının feminizmin dinimizle ilgisi yok çıkışı da bu şekilde yorumlanabilir.
Bütün bunlara rağmen Müslüman kesim içerisinde gittikçe büyüyen bir kadın grubu var. Veda hutbesindeki sözleri reddetmeyen ancak erkeklerin neden kadınlara emanet gibi değil de sahipmiş gibi davrandığını soran ve buna isyan eden bir grup. Allah’a kocalarını ya da babalarını şirk koşmayan, ayıp olduğu için değil, günah olduğu için bazı şeylerden sakınan, kocası emrettiği için değil, Allah emrettiği için bazı şeyleri yapan, ilmin ve hayatın her alanındaki cihadın erkeklere mahsus olmadığını bilen ve buna göre bir hayat sürmeyi gaye edinmiş, önüne hem kendi mahallesinden, bizzat babası, kocası, en yakınları tarafından döşenmiş taşlara hem karşı mahallelerden konan engellere rağmen, düşe kalka doğru yolda yürümeye çalışan bir kadın grubu. Bunu Reçel’deki yazılardan da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan, cinsiyetçilikle mücadele eden Müslüman kadın inisiyatiflerinden de görebiliyoruz ve eğer bizim için varsa bir umut buralardadır diyoruz. Yani diyeceğim o ki artık cinsiyetçilikle mücadeleyi, kendi tabanınızda bile itibarsızlaştırmanız biraz zor. İsyan kendi mahallenizde giderek büyüyor.
—
* Müslüman kadından kastettiğim şey, inananlardan ziyade, dini hassasiyetleri olan, İslama uygun yaşamaya gayret eden kadınlar. İslamcılık bir ideoloji olduğundan ve hepimizi kapsamadığından biraz da yanlış olarak Müslüman kelimesini kullandım.
Bu yazdiginiz engellere ragmen calisan turbanli kadinlarin da ciddi sorunlar yasadiklarini goruyorum. Eskiden kamuda calisamayan turbanli kadinlar belki artik calisabiliyorlar ama 1)yuksek kademelere cikabilmeleri gibi bir durum soz konusu degil, cunku kadinlar zaten mumkunse calismamali, calissa da en az sureli islerde en az sorumluluk ile calismali ki annelik ve karilik yapabilsin (meali erkeklerin onunu acsin) 2) kamuda calisilabiliyor ama ozel sektorde alt kademelerde bile hala pek calisamiyorlar aslinda. erkek sirket yoneticileri yakin cevresindeki kadinlarin turban kullanmasini desteklese bile, sirketinin imaji olacak kisilerin turbanli olmasini istemiyor. yani bana gore hic bir sey iyi yonde degismedi, guya haklar verilmis gibi yapildigindan ustelik tartisma alani azaldi.
Nedir bu erkeklerimizin kadinlari tanimlama meraki? Her alanda limitlerimizi cizmek hayatimizdaki erkeklerin en dogal hakki sanki.
Icinde bulundugumuz caga ayak uydurarak modernlesirken kendi dini hassasiyetlerimizden odun vermemek bizim icin ustesinden gelinmesi gereken en onemli mevzu olsa gerek. Yazdiklariniza sonuna kadar katiliyorum, Veda Hutbesi’ni reddetmeden olaya “kadinsal” bir yorum getirmek bizim sorumlulugumuz. Dini kaynaklar su ana kadar erkek egemen bir hakimiyet altinda oldugundan dolayi erkek somurusune acik oldular hep. Erkeklerin ayet ve hadisleri tarafli olarak yorumlamalari yuzunden dini hassasiyetlerimiz insan faktoru ile sekillendi. Sorunlarimiz dini kaynakli degil, insanlarin dini yorumlamalariyla alakali. Hz. Ayse zamaninda sahabelerin gelip dini konulari danisip ders aldigi insanken, yuzyillardir pasif konumda kaldik, erkek gozunden Islam’i yasiyoruz. Halbuki dinimizi en ince detayina kadar okuyup, taniyip, anlamak erkeklerinki kadar bizim de sorumlulugumuz. Yoksa alani bos birakmamiz aklimizin kisaligindan veya elimizin hamuruyla erkek isine karismamak gerektiginden mi kaynaklaniyor? Bkz.
http://hellogiggles.com/lebanese-anchorwoman
Bneim dikkatimi ceken baska bir konu daha var. muslaman gibi yasamaya calsian bircok erkek arkadasimizin evlilik zmanai gelince hep basortusuz kizlarla evlenme egilimine girdigini farketmistim. ilk basta cok anlam veremesemde zamanla basortulu bir esi tasimanin zorlugunu farkettim. esim basortuludur onemli bir mevkiye gelirsin kadini alsan bi resepsiyona gotursen millet ne der. goturmesen bu seferde neden getimedin denir. esin eger okumus ve calsisiyorsa basortuluyse yasaklara tepki gosteriyorsa gun gelir yaninda olman gerekir ama ucu sanada dokunur. yaninda olsan bi dert olmasan daha bi dert. cocuk olur esin isterki kiz cocugumda ortunsun. 12 13 yasinda kiz cocugunu basortulu yaninda tasirsin mahalle baskisi tasisan bi dert tasimasan bi dert.
ama ohh miss rahat basortusuz ama sini hassasiyetleri olan bir kiz bulur evlenirsin. sana bisey dokunmaz yeri gelince camine gidersin yeri gelince esini koluna takar arzi endam ede ede resepsiyonlarina gidersin. cocuguna super dogumgunleri dini hassasiyetli partiler verirsin ama esin saclarini savura savura arzi endam ettgi icin kimse sana dinci demez. SIK goruntuler verirsin sosyal medyaya. yaz gelir denize gidersin esin az biraz dini hassasiyetli yuzme kiyafetleriyle sana eslik eder. cocuklari yuzdurusun beraber. super hayat rahat yayat kisaca.
ne sis yanar ne kabap.
Allah isinizi rast getirsin ne diyim. bir kendi mucadelemizle kendi kendimize takiliyoruz. his merak etmeyin.