Cumhuriyet gazetesi kadınların çalışmasına karşı olduğuna dair sözleriyle gündeme gelen Ömer Tuğrul İnançer’le ilgili gibi gözüken şöyle bir haber yapmış: “Kadınların çalışmamasını isteyen İnançer’in kızı bakın nereye atandı“. Kısacası İnançer’e “sen önce kendi kızına söz geçir” diyorlar. İşte biz tutarlılık diye buna deriz!
Haber daha sonra başka haber sitelerinde ve sosyal medyada virüs gibi yayıldı. Şimdi kameraya gülümseyin, süper bir çelişki yakaladınız ve bir kadının ismini, çalıştığı yeri, pozisyonunu açık ederek de Türkiye’deki ortalama gazetecilik ahlakına uygun bir iş çıkardınız.
Anladık zaten alışık olduğunuz üzere insanları afişe etmeye utanmıyorsunuz da, kadınların babalarının “çelişkileri” değil, ayrı birer insan olduklarını da mı biz söyleyelim?
İsim verilmesi olmamış ama bu ihtiyarların belki burnunu kadın konularına artık sokmaması gerektiğini anlatır diye umuyorum bu haberin.Üflleye üfleye konuşur diye umuyorum.Benim için bunu bilmek önemli.İhtiyarı ürkütücü derecede rahatsız edici buluyordum,okuyunca bak sen demeden edemiyor insan,sırf ortada neoldum delisi gibi her tuzluğa hıyar yetiştirmeye kalkması dayanılmaz geliyordu.(Bir de goblen divan örtüsü ile yelek,ceket bir çekirdek çıkıp da kadınların örtüsünden tutup ıcığına cıcığına karışan var,mızırtılı sesi ile,kendi şıkşık ekrana çıkarken,Yarabbi ,sünnet çocuğu gibi rengarenk goblen giysisiyle çıkıp da kadınlara giyim konusunda kustukça bu kadar yaşamak boşuna mı?)
http://m.t24.com.tr/haber/erasmusa-cinsellik-pesinde-kosturan-ahmaklar-projesi-diyen-kaplanin-kizi-erasmus-ogrencisiymis,281441
Gün geçmiyor ki bir kadın daha babasının çelişkisi olmasın…
Biz sıkılıyoruz, onlar sıkılmıyor….
Ömer Tuğrul İnançer’in daha önceki haberlerindene yahut fikirlerinden ziyade bu yazı için yazıyorum yorumumu. Cumhuriyet Gazetesi’nde İnançer’in kızı “Eren İnançer Luş” diye geçiyor. Yani evli. Kızı evlenmiş bir kere. Evlenmeden önce babasının sözü geçerdi belki ama şimdi kocasının sözü geçiyordur kim bilir. ve çalışmasını istiyordur Eren Luş’un. Olamaz mı? Bu durumda Ömer Tuğrul İnançer de demez mi, “kızım evlenmeden önce çalışmadı, evlendi ve artık ondan bizim damat sorumludur” demez mi. der.
(Reçel blogu beğenerek takip ediyorum. bu yorum muhalefet olmak için değil sadece böyle de bakmak gerekebilir. bunu da söylemeden geçemedim)
Bu kadın babasından ya da kocasından bagımsız karar veremez mi yahu :)
Tam olarak nedir sizin gözünüzde kadın? Evli değilken babasının, evlendiğinde de eşinin boyunduruğu altına giren bir “şey” mi? “Sözü geçmek?” ve “sorumlu olmak” anlama geliyor? Bir erkek için “daha önce annesinin sözü geçiyordu belki ama şimdi eşinin sözü geçiyor olabilir” der misiniz? Ne kadar aşağılayıcı, ne kadar iğrenç bir söz. Kim size kadınlar hakkında evin eşyalarından bahsedermiş gibi konuşma hakkı veriyor? Verdiğiniz örneğin kendisi özre muhtaç. Ayrıca evet, kadının kendisi bir birey olduğu için reşit olduktan sonra anne babasının sözlerini çocukları üzerinden çürütmek saçma, hele ifşa etmek ciddi bir meslek etiği suçu. Umarım derdimi anlatabilmişimdir.
Selam, genelde düzenli online takibi becerebilen bir kişi değilim ama burası nedense konu ben gibi bişey olunca sık sık kontrol eder hale geldim. Tatlı-sert atışmalar da ilgimi çekmiyor değil hani!
Bİr babaya Evlat, bir erkeğe Abla, bir insana Eş, bir oğula Anne olunca yani hem kadınlığın tüm vasıflarına sahip hem de her yanın erkeklerle dolu ama bir o kadar da tam destekçi olduklarından “Çelişki” durumlarını hissetmek, anlamak çok kolay değildi şimdiye kadar. Reçele dadanınca “önce bir kadına sormak lazım” dünyasından çıkıp acı gerçeğin içine düştüm diyebilirim. tabi henüz tam anlayamıyorum ama başladım ben de inceden inceye bu meseleleri sorgulamaya.
Kendine ait bir dünyan, doğruların, ideallerin ve bir yolun varsa çevrenle çelişmemen mümkün değil. İnsan olmanın ve iletişim kurmanın doğası bu bence. Yani bunun kadın yahut erkek olmakla bir alakası yok. ama yaradılışımız gereği bir Emanet olduğumuz için Emanet edenin değil de Emanet edilenin tasarrufu varmış gibi üzerimizde. Ne boş! Kendi yaradılışını özümsememişlerden ne beklenir ki. İnsanlığın çoğu da özümsememişlerden oluşmuyor mu? İrdelemek, sorgulamak güzel ama topyekun maddi imgelere değil de biraz soyut kavramlara mı indirmek gerekir hayatı? Bir yol açmak güzel de biraz da sistem kurmak mı gerekir?
“sen önce kendi kızına söz geçir” mi, “kendi bile inanmadığı bir lafı ötüyor mu?” kiğmin ne dediği mecradan mecraya değişir de, bu dediğinizin haber değeri var arkadaşlar. Ömer tuğrul inançer’in çelişkisinin kimin üzerinde hükmü var o zaman?
utanç verici babaların kızgınlığını dışarıdan çıkarmayı da düşünmemiz gerekiyor hep beraber… dışarıya kıl olmaktan babaya sarılacak hale mi geliyoruz?
olayı sadece kadınlık üzerinden değerlendirmek ayrı bir indirgemecilik. burada bir insanın afişe edilmesi söz konusu. Bunu eleştirirsiniz, gazetecilik etiğine sığdıramazsınız anlarım da, bu samimiyetsiz duran kadın vurgusu nedir? “Çekilin biz kadınız” tavrı erkek adamım diskurundan pek farklı durmuyor.