Konuk Yazar: Haşime Kılıçarslan
Kadın şudur ya da budur gibi duymaya doyduğumuz klasikler cümlelerle yazıya başlamayacağım. Her insan gibi içimiz kadar sonsuzuz. Bize öğretilen, dayatılan sınırları aşabilecek güce sahibiz. Yeter ki zihnimiz sınırlara esir olmasın.Bu yazıyı yazmama Nepal’deki kadınlar sebep oldu. Regl yasaklarını fotoğraf günlüklerini paylaşarak anlatıyorlar. Regl yasaklarının bazıları çok absürd geldi demek isterdim lâkin içinde bizden çok şey buldum.
O dönem ki genelde utanmamız ve saklamamız istenilen aslında yaşam üretmemizi sağlayan bir döngü. Nepal’deki kadınlar kendi hikâyelerini paylaşıyor. Okula gönderilmemelerini, dokunmaları yasaklanan şeyleri ve bu baskının onlara neler hissettirdiğini. Bunu önemsiyorum. Modern dünya bize “Yaralarını sakla, zayıflıklarını gizle ve imaj yaratıp onu besle ve kutsa diyor”. Ulu orta hislerini, acılarını anlatmak öyle herkesin harcı değil. Güçlü bir karakter gerektirir. İşler kötüye gittiğinde etrafımızda iki üç kişi görmek güzel olabilirdi. Genelde insanların beslemeleri gereken imajları gereği sizi suçlayıp arazi olmayı seçebilirler. Yahu reglden buraya nasıl geldin diyenler olabilir. Ezberlerle uğraşmak bedel istiyor. Bu kadınlar Kant’ın meşhur sözünü hatırlatıyor. “Akıllarını kullanma cesareti” gösteriyorlar.
Regl dönemi “kirli, murdar, gusülsüz ” anlamı ile neredeyse içi doldurulmuş. Aynı Nepal’li kadınlar gibi hâlâ o dönemde tırnağını kesmeyenler olduğu gibi “murdar olur ” diye tüylerin o dönemde alınmamasını tavsiye edenler de mevcut. Bir çok kadın kişisel hijyen dışında hâlâ saçını kestirmiyor, turşuya dokunmuyor vb. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Benim aklıma misafir olarak gittiğimiz bir dergahta arkadaşımı kilerde yatırmaları geldi. Un, patates, soğan çuvalları içinde bir gece geçirmişti. Onun elinden su dahi içmediler. Feyizlerinin kaçacağını söylemişlerdi. Hâlâ köyde büyüklerimiz regl olan kadınlara tırnak kesmemelerini söylüyor.
Bunun tabu olmasını gelişmemişlikle alakalı sananlar yanılıyor. Londra maratonunu meme kanseri için koşan Kiran Gandhi’nin başına gelenler ibretlik. Maraton regl dönemine rastlıyor ve rahatsız edici şeylerle koşmak yerine bacaklarından kanlar akarak maratonu tamamlıyor. Cosmopolitan dergisine verdiği röportajında 42 kilometreyi rahatsız edici bir şeyle koşmak istememesinin anlaşılacağını düşündüğünü söylüyor. Koşu esnasında arkasından bir kadın yaklaşıp, tiksinti ifadesiyle regl olduğunu söylemiş. Sonrası tabii küresel çapta tartışmalar…
Daha önce de Rupi Kaur’un regli hakkındaki fotoğrafları Instagram’da “uygunsuz içerik” gerekçesi ile yasaklanmıştı. Tabii ki sonunda Rupi kazandı.
Bu kadınlar “Neden utanmak zorundayım?” diye soruyorlar.
Sizce de ilginç değil mi?
Hala regli, en doğal döngüyü sessiz harflerle konuşmamız isteniyor.
Star Wars filminde geçen şu cümleyi hep söylemek istemişimdir. “Işık hızına geçelim!”
Bu kadar aptallık ve yavaşlık fazla değil mi? Niye bu kadar doğal bir şeyi konuşmamızdan bile rahatsız oluyorlar?
Ataerkil buyurgan sisteme sesleniyorum: “Işık hızına geçelim!”
Modernite kutsal, gizli, mahrem birsey istemiyor, isik hiziyla tuketmekten yana. Eskiden fakir ve Cahil kadinlar, herkes icinde memesini acip emzirir, oturdugu yeri lekeleyip kalkardi; bunca ilerlemeden sehirlesmeden Sonra ayni yere mi gelmeliydik. Birakalim birseylerde gizli kalsin, ozelimiz olsun. Tabi Hayiza igrenc ugursuz Gibi hurafeci bir Bakisim da yok. Dengeyi korumali.
Iyi birsey yapiyor oldugumdan degil ama hala pedlerimi kocama aldiriyorum. Buyuk magazada erkek tezgahtara denk gelirsem sectigim icgiysileri almaktan vazgeciyorum. Utanmak ancak hayr getirir, oyle inaniyorum.
Regl donemini yada menstrual dongu donemi diyeyim (bilimsel isim seviyorum, zaten kendi aramizda period deriz) utanilacak, saklanacak, kirli kabul edilecek, elini hicbirseye surdurmeyecek bir donem olarak kabul etmek ustun sacma geliyor bana da. Ama sunu da hep dusunmusumdur, ben kabiz oldugum, hemoroidden dolayi rahatsizlik cektigim donemler olsaydi, onu da ulu orta herkesle paylasmazdim heralde. Niye paylasiyimki, birisiyle paylascak olsam (doktor yada danisan disinda) heralde onuda sessiz harflerle yapardim, ofisin ortasinda, kabizligimi ilan etmezdim. Ayni durum grip, soguk alginligi, bogaz agrisi gibi rahatsizliklar icin gecerli olmuyor, neden olmuyor? olmalimi? ne olmali? suan bir yorum yapamiyorum.
Ama kisaca ustun sacma gorusler, uygulamalar, assigilamalar disinda, period donememizi herkesle ulu orta paylasmasak da olur aslinda.
Maraton kosucusu kadinla ilgili bir fikir ve soru geldi aklima; (yasina gore muhtemel bir rahatsizlik degil belki ama) egerki kendisi kucuk abdestini tutamayacak bir rahatsizlik yasiyor olsaydi o gun, yine de akita akita kosarmiydi acaba? Bu tepkisel durumlar bir yerde biraz uc noktalara kacmiyormu sanki?
Regl neden kabızlık, hemoroid gibi bir şey olsun? Neden erkeklerin de başına gelecek, “rahatsızlık” yaratıcı şeylerle açıklamak durumunda hissedelim ki kendimizi? Regl olduğumuzu sokak ortasında bağırmakla 40 küsür kilometre koşarken ped/tampon kullanmayı rahatsızlık verici bulmak ayrı şeyler gibime geliyor benim.
Ezberler, kalıp yargılar zihnimizi öyle işgal etmiş ki herhangi bir olay karşısında düşünmek yerine uygun olanı seçip alay ediyor ya da had bildiriyoruz.
Kiran Gandhi niye bunu yaptı diye sormak zor değil.Röportajını okuyup fikir sahibi olup sonra yorumlayabiliriz. Hayır alay etmek ya da had bildirmek daha zevkli ne yazik ki. Ekşi sozlukte ki yorumlara bir bakın. Ne demek istediğim anlaşılacaktır.
Röportajından paragraflar alıntıliyotum.
“Kendi rahatımı bozup, bu norma ayak uydurup, sessizce koşabilirdim. Ama sonra düşündüm… İnsanlar maratonda koşan biriyle uğraşamazlardı. Bir koşucuya “hadi üstünü başını temizle ki etrafındakiler rahatsız olmasın” diyemezler. Koşu sırasında bu norm yüzünden utanç duymaya mecbur bırakılmayı tercih edip etmemek benim kararımdı. Ağrı kesici alıp, regl kramplarımı yaşamayı umaraktan, özgürce kanayarak koştum. Maraton zaten kaç yüzyıllık sembolik bir hareket, neden bunu tampona erişimi olmayan, tüm kramplara ve ağrılara rağmen gizlemek zorunda kalarak yokmuş gibi davranan kız kardeşlerime neden adamayayım? Afrika’daki genç kız çocuklarının yüzde 66 regl olana kadar reglinin ne demek olduğunu bilmiyorlar. ABD’de 40 milyondan fazla kadın açlık sınırında yaşıyor ve yıllık hijyenik ped masrafı yaklaşık 70 dolar iken bu masraf devletin verdiği yemek kuponlarıyla ödenmiyor. Hindistan’da kadınların yüzde 12’sinin hijyenik ped ya da tampona erişimi yok. Bu ve bunun gibi örnekler tüm dünyada var.”
“Bence regl yüzünden utanmak zorunda olma durumumuz tam olarak da şöyle: kanayan biziz ve kanadığımız için kendimizden önce bir başkasını rahatlatmak durumundayız. Kanayan benim ve fiziksel olarak acı çeken ben olmama rağmen bu konuda sessiz olmak zorundayım. Başkalarını rahatsız etmemek için sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranmak zorundayım. Bana baskı uygulayarak bu konudan bahsedersem iğrenç, pis, güçsüz, sağlıksız olacağımı dayatıyorsunuz. Bu sebeplerle regl etrafındaki utanma normu yaratılıyor ve bu konuyu neden konuşmamız gerektiğini anlatacak kelimelere sahip değiliz.”
Bu arada neden arkadaşımın dergahın kilerinde yatmasını neden sorgulamiyoruz?
Dergahın yani bir odanın feyzini kaçırmak ve hala bu saçmalıklara maruz kalıp üzerine konuşmuyoruz bile.
Bir erkek olarak tartışmanıza ortak oluyorum..Kadını O kadar aşağılayan bir din varken,Kadına özgü olan bir devinimini mesele ediyorsunuz..
Modern dediğimiz avrupada kadın regl olduğunu söylemez,Ped/tampon alırken saklar bu etik bir durumdur..Kişinin özelidir.
Sadece bizim gibi kapalı,Din ağırlıklı ve Feodal toplumlarda bu konu olur.Hasime kilicaslana şu konuda katılıyorum,Neden kilerde yatmak zorunda bırakıldı?
Avrupalı herşeyi yapar ve yazar ne zaman ki, Bizim gibi ülkelerden insanlarda onlar gibi yazarsa hemen olay oluyor gündem oluyor,Ve manşetlerden düşmüyor,Moderatörlerin konusu oluyor..
Aslında kadına biçilen,Bir Obje olarak görmek istedikleri şeydir.Neden Kadın mankenler için yarışmalar düzenleniyor.Karşı çıkılması gereken şeyler bunlar.
Kadın hem cinsel obje,hemde vitrin de dikkat çeken,satımı artıran objedir.
Maalesef Feodal dönemde kadın evin mülkün bir parçasıydı,Kapitalizm koşullarında kadın,bir malın satımını kolay sağlayan ticari meta gibidir.
Bütün bunlara karşı kadını savunmak,Kadın-Erkek eşitliğinden,Eşit işe eşit ücretten geçiyor.
Son olarak; Kadının kurtuluşu sosyalizmdedir.Devrim olmadan kadın kurtulmaz,kadınlar olmadan devrim olmaz!Kadınlar Göğün yarısıdır!hepinize selam.Mücadele edilmeden hiçbir hak elde edilimez,Hak verilmez alınır! Ancak birlikte Mücadele edilerek başarılı olabiliriz!
MusKur bey, Umuyorum ki “Kadini bu kadar assagilayan bir din varken” soyleminiz ile islami kasdetmiyorsunuzdur. Oyle ise biraz daha arastirmanizi ve arastirirken uydurma hadisleri ve batasica Arap adetlerini guzel dinimize katmamanizi rica ediyorum. Islamiyet kadar kadina deger veren bir din daha gormedim.
Batida kadin ozgur mu? katilmiyorum. Kadinlar erkekler ile esit muhabbeti ile ziyan ediliyor. Birlikte yasayip ayrilanlar o cocuklara bakmak zorunda olan kadinlar ve sonsuz surekli bir emek surekli calisiyorlar kimi iki iste calisiyor. Ben ozellikle Amerika’da kadinlarin daha cok ezildigine kanaat getirdim.
Ha bu demek degil Turkiye’de kadinlar ezilmiyor. Elbette eziliyorlar yalniz bu Islamiyetin bir sonucu degildir. Bu islami kendi cikarlarina alet eden erkeklerin sebep oldugu bir durumdur.
Ustelik ezilen kadinlarin esleri de genellikle is hayatlarinda ezilen vasifsiz erkekler yani bu da kisir dongu olusturuyor. Adam iste eziliyor eve geliyor karisini eziyor karisi cocugundan oflesini cikartiyor derken kisir dongu nesiller boyle yetisiyor.
Aslinda sosyalizm ile Islam temelde cok da zit degil birbirine. Ve ben sizin aksinize kurtulusun Islamda olduguna inaniyorum aman buradan simdiki cakma seriatci devletleri sevdigim sonucu cikmasin. Onlara cakma demek bile fazla aslinda
ben de ibadet yasağı konusuna takılmış vaziyetteyim.kabeye girilebildiğine dair rivayetler varken bir hastane mescidi kapısında yazan haramdır yazısı ne ola ki..
Ben de dayanamayarak sadece Mus Kur beyefendiye biz kadinlara kurtulusun yolunu gosterdigi icin tesekkur etmek istiyorum. Siz [bir erkek olarak] olmasaydiniz ne yapardik?!