REÇEL

Hangi Çocukların Neye İmrenmesi İdeolojik Savaştır?

Ortaöğretimde başörtüsü tartışması üzerine yürüyen tartışmalara ReçelBlog’da yer vermesek olmazdı.

dayinpics60

Ortaöğretimde başörtüsü serbestisi üzerine yürüyen tartışmalara Reçel’de yer vermesek olmazdı.
Hepimiz biliyoruz, ortaöğretimde başörtüsüne serbestlik, peşinde tartışmalarını sürükleyerek geldi. Kimileri alışıldık, beklenilen; kimileri ise hayal kırıklığı yaratan, “yok artık” dedirten cinsten.
Özgürlükçü diye tanımlayabileceğimiz kesimlerin dahli ile tartışma iyice karmaşık bir boyuta taşındı. Pek çok kişi ve grup, çeşitli argümanlar ile başörtüsü serbestliğine karşı çıkmış olsa da, tüm bu yaygın argümanları içinde barındıran şu bildiri bizce aralarından en çarpıcı olanıdır.
“Kız Çocuklarının Bedeni Sizin İdeolojik Savaş Alanınız Değildir” diye başlayan bildiri, adeta kız çocuklarının ve onların örtünmesine yönelik karşı argümanlar üzerinden başörtülü kadınların bedenlerini, serbestliği getiren AKP’ye karşı birer ideolojik savaş alanına çeviriyor. Bildirinin yazarı feminist arkadaşlarımızın devletin kadın bedeni üzerindeki denetleme ve polislik mekanizmalarını unutması da şaşırtıcı değil mi? Elbette Milli Eğitim’in içinde özel biçimlerde hırpalanmış olan başörtülü genç kızların deneyimlerini yok sayan tek söz bu bildiri değil, benzer argümanlar çok yerde karşımıza çıkıyor.
Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi ise “Bedenelerimiz Kimsenin İdeolojik Savaş Alanı Değildir” diyerek tüm bu argümanlara cevap vermiş. Bütün bu tartışmaların arasında başörtülü kadınlar kendi deneyimlerinden yola çıkarak ne diyorlar, devleti kız çocuklarına ve ailelerine karşı göreve çağıran, başörtüsünü çocuklardan uzak tutulması gereken mutlak kötülük olarak resmeden bu bildirilere nasıl eleştiri getiriyorlar, derli toplu biçimde Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatif’inin bildirisinde bulabilirsiniz. Buyrun, okuyun:

Bedenlerimiz “Kimsenin” İdeolojik Savaş Alanı Değildir

Son dönemde orta öğretimde başörtüsü serbestliği gündemine dair gelişen tartışmaların geldiği nokta, bizleri bu metni kaleme almaya sevk etti.

Özellikle, kendini özgürlükçü olarak tanımlayan ve zaman zaman da üniversitelerde başörtüsü yasağı ile ilgili özgürlük taleplerinin yanında tavır almış olan kimi sol, feminist vs. çevrelerin, ortaöğretimde getirilen serbestlik noktasında sınıfta kaldıklarına şahit oluyoruz. 10 yaşında başını örten çocukların irade ve muhakeme yeteneklerinin yok sayılmasının yanısıra, bu yok sayma üzerinden yetişkin başörtülülere de had bildiriliyor. Hal böyleyken, başörtüsü serbestliğine karşı yaygın olarak kullanılan argümanlara bir cevap verme ihtiyacı hissettik.

 

Müslümanlar homojen midir?

Öncelikle, başörtüsü serbestliğine yöneltilen eleştirilerin kültürel, sınıfsal vs. ayrımlar gözetilmeden, bütün Müslümanlar homojen bir kimliğe sahipmiş gibi şekillendirildiğini görüyoruz. Bütün Müslüman ailelerin baskıcı, bütün Müslüman aile kızlarının ise aileleri karşısında zayıf ve zavallı oldukları tahayyül ediliyor. Kızların kendi özgür iradeleri ile örtünme tercihi yapmış olabilecekleri göz ardı edilp, bunu muhakkak babanın zorlaması ile yaptığı şeklinde hüküm veriliyor.

Bizlere ise bu hayali Müslüman tiplemelerinin karşısına kendi gerçekliğimizi koymak düşüyor. Tecrübelerimizden biliyoruz ki, ortaöğretim çağında bir kişi pek ala kendi kararı ile örtünebilmektedir. Üstelik hür iradeleri ile bu tercihte bulunanlar zannedildiği gibi istisna değillerdir. Ne yazık ki bu kararı veren kız çocukları her gün okul kapısında devleti karşılarında bulmakta ve kapının iki ayrı tafında iki ayrı kimliğe sahip olma travması yaşamaktadırlar.

 

Başörtüsü özgürlüğü kısıtlar mı?

Yasağı savunanların yaygın argümanlarından bir diğeri başörtüsü ile kız çocuklarının özgürlüğünün kısıtlandığıdır. Özgürlük meselesini böyle dar bir bakış açısı ile tartışmak makul değildir. Başörtüsü kadınların özgürleşmesi önünde bir engel olarak tanımlanamaz, aksine pek çoğumuz için özgürlük mücadelesi verilen bir alan olmuştur.

Kız çocuklarının başlarını örtmeleri ile özgürlüklerini kaybedeceği, oyunlarından kopartılacağı, kadınsılaşacağı, itaatkarlaşacağı gibi iddialar Müslümanları homojen bir grup olarak değerlendirme çabasının ürünüdür. Başörtülü çocuklar sokakta koşup oynayabildiği gibi ceberrut devlet ile mücadele edecek kadar isyankar da olabilmektedirler.

 

Yasak, baskıya çözüm müdür?

Biz başörtüsüne dair her türlü yasağa karşı olduğumuz gibi, elbette anne ve babaların çocuklarına belirli bir kıyafeti baskı ile giydirmesinin de karşısındayız. Bununla birlikte aile baskısının 20 yaşında dahi mevcut olabildiği herkesçe bilinirken, baskının yaş ile alakalandırılmasının yasağı savunmanın bahanesi olduğu da ortadadır.

Yasak, baskıya çözümü olamaz. Yasak devam ettiği durumda başörtülü kızların ya özel alanda örtülü olmaya devam edip, “kamusal alan”a girerken her gün kimlik değiştirme travması yaşayacakları ya da örtülü gidemedikleri için okuldan ayrılmak durumunda kalacakları açıktır. Dolayısıyla okulda başörtüsü serbestlğini savunmak, -ister kendi tercihiyle ister zorla örtünmüş olsun- tüm başörtülü kız çocukları için eğitim hakkını savunmaktır.

 

Nötr kıyafet mümkün müdür?

Buna ek olarak, başörtüsü bir tercih olarak nitelenirken başörtüsü dışında her türlü kılık kıyafet “nötr” olarak yansıtılmakta ve bu noktada çocuğun ya da ailenin iradesi sorgulanmamaktadır. Bir kız çocuğunun başörtüsü takma tercihi yapabilmek için 18 yaşını doldurmuş olmasını şart koşanlar farklı giyim tercihlerini, örneğin kot pantolon giymeyi, “normal” ve “sıradan” olan olarak görmekte ve bu giyim tercihi için kimseye yaş sınırı koymamaktadırlar.

Yine dindar Müslüman ailelerin çocuklarına kendi değerlerini aktarmaları “çocuğun ailenin insafına terk edilmesi” olarak görülürken, dindar olmayan ailelerin değer aktarımında bir sorun görülmemektedir. Kot pantolon giyen bir annenin kızının kot pantolon giymeye heves etmesi “normal” karşılanırken, örtülü bir annenin kızının örtünmeye heves etmesi “yanlış fikirler”in çocuklara aşılanması şeklinde değerlendirilmekte ve çocukları korumak için devlet göreve çağırılmaktadır.

Öyle ise sormak gerekir: Başörtüsü dışındaki kıyafet tercihleri ve devletin verdiği eğitim ne kadar nötr ve ideolojisizdir? Çocuklara kaç yaşlarından itibaren giyim tercihini kendi kararları ile yapma hakkı verilebilir? Eğer bu hakkı 18 yaşında elde edebileceklerse o yaşa kadar ne giyeceklerine kim karar verecektir? Eğer bu kararı aileleri verecekse, kendi yaşam tarzlarını çocuklarına dayatmış olmamak adına ne tür bir “nötr” kıyafet seçmelilerdir?

 

Kamusal alanda başörtüsünün yeri var mı?

Yasakçı argümanlar, dini pratiklerin kamusal alanda var olmaması gerektiği öne sürmektedir. İdeolojiler kamusal alanda görünür olabildiği gibi inaçlar ve inançlar doğrultusunda gelişen pratikler de Allah ve kul arasında kalmak zorunda değildir, kamusal alana taşınabilir. Asıl, devletle aynı pratiği uygulayarak, kamusal alanı yasaklarla donatmak ve belirli bir ideoloji çerçevesinde biçimlendirmek özgürlükleri kısıtlamak demektir.

 

Başörtülüler AKP’nin her yaptığının sorumlusu mu?

Tüm bu tartışmaların ekseninde, ortaöğetimde başörtüsü serbestliğinin AKP eliyle getirilmiş olması yatmaktadır. Uygulamayı eleştirenler, serbestliğin AKP’nin dindar nesil yetiştirme ajandası dahilinde getirilmesinden dolayı özünde baskıcı olduğunu öne sürmektedirler. AKP’nin tüm baskıcı ve kadın düşmanı uygulamaları bir sepete konularak başörtülü kadınların önüne sürülmekte ve elde ettikleri özgürlüğe karşılık bunların hesabını vermeleri istenmektedir.

Başka alanlardaki baskıcı tutumları başörtüsü özgürlüğünün önüne bir engel olarak sermek ve özgürlük alanlarını genişletmek yerine daraltmayı önermek özgürlükçülük olarak nitelenemez. Başörtüsü serbestliği; kılık kıyafet özgürlüğü ve temel eğitim hakkı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Kişinin siyasi aidiyetinin ya da hangi partinin hangi ajanda dahilinde bu temel hak ve özgürlüğü teslim ettiğinin bu hususta önemi yoktur.

Basitçe hatırlatmak gerekir ki, tüm başörtülü kadınlar AKP’li değillerdir! AKP’li olsun ya da olmasın başörtülü kadınlar, AKP’nin yasakçı uygulamalarının hesabını vermeye mecbur da değillerdir.

 

Bedenlerimiz ideolojik bir savaş alanı mı?

Bizler bedenlerimize dair tercihlerimizin ne devlet eliyle kısıtlanmasına, ne aile zoruyla şekillendirilmesine; temel hak ve özgürlüklerimizin ise ne siyasi rant malzemesi yapılmasına, ne de siyasi bir münakaşaya kurban edilmesine razı gelmeyeceğiz.

AKP ile olan hesaplaşmalarını başörtülüler üzerinden görmeye çalışanlar için ise son sözümüz şudur: Ne kız çocuklarının ne yetişkin kadınların bedeni AKP’ye karşı ideolojik bir savaş alanı değildir. Bedenimizden elinizi ve dilinizi çekin!

Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisyatifi

Betül Ö. |REÇEL

1 Yorum

rumeysa mert için bir cevap yazın İptal Et

  • “çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
    onlar kendi yolunu izleyen hayat’ın oğulları ve kızları.
    sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
    ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
    onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
    çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
    bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
    çünkü ruhlar yarındadır,
    siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
    siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
    kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
    çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
    siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
    okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
    ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
    okçunun önünde kıvançla eğilin
    çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
    başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”