Konuk Yazar: Hidayet
Görseller: Hidayet
Geçmişte babamın işi dolayısıyla birkaç şehir, dolayısıyla da birçok okul değişikliğim oldu. Lise zamanlarımı Mersin’de tamamladım. Lise birinci sınıftayken resim hocam beni yetenekli buldu ve resim yapmaya başladım. İkinci sınıfta ise edebiyat dersindeki bir sunumdan çok etkilenmiştim. Konusu “Bakmak ve Görmek”ti. Uzun süre bu konuda kafa yorduğumu hatırlıyorum. Yine ikinci sınıftayken ilk yağlı boya tablomu yaptım ve Mersin genelindeki bir sergiye katıldım. Daha sonra üniversiteyi kazandım. KTÜ mimarlığı seçmiştim ve kaydımı yaptırmıştım sonra kaydımın iptal olduğunu öğrendim. İş işten geçmişti. Boş kalınca stilistlik kursuna gitmek istedim Adana olduğundan -ki mersinle arası 40 dakika- ailem göndermedi. Bende kendimi özel terzilik kursuna yazdırdım ama zaten dikiş bilgim vardı. Yine de bana çok şeyler kattı. 1986’da ise evlendim. Artık baktığımı görmeye başlamıştım ve istemsizce o yıllarda da kafamda renk karışımları yaptığımı fark ettim.
Evlilik çoluk çocuk derken 25 seneyi devirdim ve bu zaman içerisinde resimle de hiç uğraşmadım. Zamanında resimle ilgilendiğimi bile unutmuştum. “Kız kardeşimin neden resim kursana gitmiyorsun?” demesiyle kendimi kursta buldum.
Birlikte müracaat edilen yere gittiğimizde orada kayıt yapılmadığını öğrendik. Bizi Bülent Ecevit’teki İsmek resim kursuna yönlendirdiler. Kayıtta Hicran hoca oturuyordu. Meğer sınavla alınıyormuş kursa. Sınavla alındığını orada öğrendik. Orada bir kağıt kalem bulduk. Sınava girebilir miyiz dedim. Hoca bana baktı ve “Tamam gir” dedi. Çizgimin beğenilmesiyle kursa alındım. Canlı bir obje çizerek 25 sene sonra kendimi yeniden keşfetmiştim. Böylece resim hayatım yeniden başlamış oldu.
İlk sene karakalem ve yağlıboya gördük. Genel olarak hızlı ilerliyordum. Kurstaki çevremin muhafazakar kesim hakkında pek bir fikri yoktu. Benim hızlı ilerlemem ve tesettürlü olmam kursta fazla sivrilmeme sebep oldu. İlk sene biraz beni içlerine almasalar da ikinci sene duvarları kırmaya başlamıştık. Ama bu sefer de resimden çok tesettür ve siyasi partilerle alakalı muhabbetler açıyorlardı. Dinle ilgili sordukları sorulara başlarda cevap veriyordum öğrenmek istediklerini düşündüğümden dolayı. Sonradan onları da yargılamak için sorduklarını anladım ve bu konulara girmeme kararı aldım. Benim kursa geliş amacım sadece sanattı. Bazı arkadaşlarımla sadece sanat konuşarak dersleri ve arkadaşlığımı devam ettirebildim tabii -hâlâ devam ettiriyorum-. Hicran hocamızdan da ben çok şey öğrendim, resim ve teknik adına. Psikolojik anlamda da iyi geldi bu yeniden başlayış. İlk portremi, doğa resmimi ve kalyonumu burada bitirdim. Hoca da çok şaşırmıştı nasıl bu kadar çabuk yapabildiğime ve hızla ilerlediğime. O beni önyargısız hep teşvik etti. Resim adına bir çok ilki onla yaşadım.
Kalyon- Yağlı Boya Çalışması
Akabinde sanat tarihi kursuna başladım. Entelektüel, sözde modern insanlarla tanışma, onlarla bir süre vakit geçirme imkânı buldum. Bu yeni kurs da benim için çok heyecanlıydı. Ayrıntılı olarak sanat tarihi öğrenip, üzerinde yoğunlaşmak çok zevkliydi. Soyut resmi burada öğrendim. Bir gün soyut resim için en değerli objenizi getirin dendi. Herkes bir obje getirmişti ama ben getiremedim. Çünkü benim değer verdiğim manevi duygulardı. Bu durum kurs içinde tepki almama sebep oldu. Onları gözlemledim ve o eşyalara değer vermekten öte onları putlaştırdıklarını hissettim. Bu durum beni çok şaşırtmıştı. Sınıfın geneli üniversite mevzunuydu ama yine de önyargılılardı. Gereksiz bir önyargıydı bu. Tesettürlü olmam onlara her zaman siyaseti hatırlatıyordu ki başta da belirtmiştim sınıfa her girdiğimde zaten siyasetten mevzu dönüyordu. Hocamızsa gerçekten entelektüel bir kişiydi. Önyargısızdı ve her şeyi konuşabiliyorduk onunla. Benim yeteneğimin farkındaydı. Daha doğrusu tesettürlü olmamla değil de yetenekli olmamla ilgilendi. Kurs bitimine yakın benim tablomun üzerinden bütün sınıfa ders vermişti. Bu durum çok onore ediciydi. Yine bitmesine iki gün kala bir resim yarışması olduğunu öğrenmiştik. Hocam “Sadece oto portre ile alınıyor yarışmaya” dedi. Ben de iki güne kendi portremi yaptım. Tabii ailemden biraz tepki gördüm. 17 yaşımda başım açık şekilde portremi yaptığım için. O zamanlar örtülü olmadığım için ben bir mahsurunu görmemiştim. Ama işte önyargılar… Önyargıların bir tarafı yok. Yarışmayı kazanamadım bu arada ama hocam çok takdir etmişti. Bu yeterliydi benim için.
Çilli Kız- Yağlı Boya Portre Çalışması
Resmin benim için anlamı, hem yetenek hem de baktığını görebilmek, analiz yapma yeteneği, ruhun dillenmesi, kendini, duygularını ve düşünceleri yansıtan bir köprü misali… İnsan yaşadıkça insanlara karıştıkça çok şey öğreniyor. Değişik dinler, inançlar, fikirler… Elli iki yaşındayım ve hayatımdaki bu son dört sene bana çok şey kattı. Hem sanat adına, içsel dönüş ve düşünceler hem de kendimi analiz etmemde bu dört sene yardımcı oldu. Şimdi diyorum ki iyi ki kimseyi dinlemeden sadece resim yapıyorum.
Yorum Ekle