REÇEL

Bedenimle Barışmadan Öfkemi Yenemezdim

Konuk Yazar: luka

Bir zamanlar zengin ve İslamcı bir adamla birlikteydim. Sınıfsal, politik ve kültürel kimliklerimizin farkında olmama rağmen neden tüm bunları göz ardı ettim bilmiyorum. Kendimi var etmeye çalıştığım her yerde beni yıkacak her şeyin sembolüydü; verdiğim her mücadelede karşı tarafın sesiydi. Şimdi her şeyi unutmak istesem de doğrusu güzel zaman geçirdik. Sonrası malum: bitti. Ayrılmadık, terk edildim. Oje sürdüğüm için. Oje: ayrı dünyaların insanları olduğunuzu anlamanıza yarayan nesne. Paşam beni bir yıldır tanıyor olmasına rağmen yeni anlamış ki biz birlikte yapamazmışız, ilerleyen zamanda beni çok üzermiş falan filan. Oysa deseydi ki ‘güzelim, ben konfor alanımdan çıkmak istemiyorum; hayatta ne için mücadele ettim ki bir kadınla beraber olmak için edeyim; seni bu kısa pantolonlarınla hele de bonesiz bonesizçok saygın ailemle nasıl tanıştırayım’, ben de derdim ki helal valla hayatta başarılar

Aylarca kafamın içinde döndü durdu terk edildiğim gece. Kısa cümleler, uzun bakışlar, sigaralar, gözyaşları, saçmalamalar ve en sevdiğim semtin en sevdiğim bankında yalnız kalmalar. Merak ettiğim tek bir şey vardı: Neden hayatıma girdi? Uzunca zaman etrafımdaydı, beni tanıdı; peki sonra neden ona uygun olmadığımı görüp gitmedi? Etrafında benim gibi bir kadın olmadığını söylerdi hep, o senin etrafsızlığınla alakalı olabilir mi acaba demedim tabii. Sonra da etrafındaki kadınlar gibi olmadığım için terk etti. Beni terk etmesinin üzerinden tam bir yıl geçtiğinde vatsap profil fotoğrafında nişan fotoğrafı gördüm: kadının elinde çiçek, adamın elleri önünde bağlı, omuzların arasında tren geçecek kadar mesafe ve sıkı durun fotoğrafın en can alıcı noktası: kafalar kesilmiş, yani yüzleri göremiyoruz. Ay tabii ben şok.

Aradan iki yıl geçti ve sizi de hikayeme ortak etmek istedim.  Bu hikayeyi anlatarak bir kadının bedeniyle kurduğu ilişkinin ne kadar kırılgan olduğu bir kez daha dile gelsin diye. Hiç tanımadığım kadınların deneyimlerini okudukça her defasında yalnız olmadığımızı fark etmek bana hep güç verdi, mücadelemi kolaylaştırdı.

Terk edilmeden kısa bir süre önceydi, bir gün konuşurken başörtüsünün benim için çok bir anlam ifade etmediğini ve ileride belki de çıkarabileceğimi söyledim. Uzun süre tartıştıktan sonra ben neden böyle düşündüğümü açıklamak için aşağıdaki yazıyı mail attım. O zamana kadar kimseye, en yakın arkadaşlarıma bile, bahsetmediğim kırılma noktalarımı anlar diye düşündüm. Oysa bu dünyada, bu meseleyi anlamlandırabilecek son erkek bireyolduğunu henüz fark etmemiştim.

 “İnandığı doğrularla, yaşamaya çalıştığı hayatla, seçtiği kıyafetlerle, kısacası hayatına dahil ettiği her şeyle kendi olma mücadelesi veren bir kadının bu süreçte kendini değerli hissetmesi kadar önemli bir şey yok. Bu süreç benim için fazlasıyla erken başladı. Çocukken de hep bir şekilde “farklı” olmanın getirdiği sorumluluk yahut bedeller altında debelenip durdum. Seçimlerimin sonuçlarını kimseye yüklemedim; yaptığım hatalar ve yanlışlardan çok şey öğrendim. …Seçimin olmadığı bi yerde sorumluluk da ortadan kalkar ve fakat insanlar anlamaz; kendi seçtikleri şeyin sorumluluğunu sana yüklerler. Ve böylece başkalarının hayallerini, başkalarının seçimlerini, başkalarının hayatlarını yaşarken kaybolup gidersin.

… sonunda mutluluk olmayan bir mücadele bu. Kendim olabilme mücadelesi. Ve inan ki hiç kolay değil. Tek başına. Her şeyle. Huzur mu? Belki. Seçimlerimiz belirliyor hayatımızı demiştin, bir kadının hayatı seçemedikleri üzerine kurulur çoğu zaman, seçmeye çalışanlar için hayat çok zor. Neden evlilik hayali bu kadar önemlidir biliyor musun? Babası, annesi, abisi, ablası, komşusu, amcası, halası, eşi dostu derken nefes alabileceği tek ve son yer olduğunu düşünür kendine ait bir evin. Maalesef mutlu sonlar sadece masallarda olur, kadın hayatındaki tüm dengelerin üstüne bambaşka dengelerin nasıl da pembe kurdeleli paketlerde sunulduğunu anladığında, hayır geç olmamıştır. Artık bunun içinden çıkılamaz bir döngü olduğuna inanır ve bunun başka bir mutluluk olduğuyla etrafındaki her bekar kadının hayatına müdahil olma peşine düşer.

… Bir mücadelenin içinden başka bir mücadelenin içine girmek istemediğim için de olabildiğince dürüst ve açık olmaya çalışıyorum. Ortak bir hayatın sorumluluğu bir kenara, ki beni korkutan şey bu değil, kendimi bu ortaklık içinde yok etmekten korkuyorum. Sana güveniyorum elbette. Ama her şekilde kabul görmeyecek oluşum ister istemez beni alıyor ve aynanın karşısında saçlarımı yaparken ya da evden dışarıya çıkarken babamın bakışlarına götürüyor. Sonra amcamın insanların içinde sen bu gidişle hiç bizim gibi olmazsın gerçi annen yapıyor bunu dadeyişine, sonra saçma sapan komşularımızın ya saçların da ne güzel ama bak çok günah deyişine, sonra her düğün öncesi yaşanılan elbise krizlerine, annemin sürekli yirmisekizşubat acılarını anlatmasına… İnsanlar utanmaksızın ve hadsizce sürekli senin bedenin üzerine konuşup, her an sana dünyanın en iğrenç varlığıymışsın gibi hissettirme konusunda inandıkları dinin onlara hiçbir şey söylemediğini düşünüyorlardı. Hepsi namaz kılıyordu, hepsi başörtülüydü, hepsi kız çocuklarını başını açmasın diye okula yollamayıp eve hapsedenlerdi, ama hepsi yalancıydı, hepsi dedikodu yapıyordu, hepsi insanları incitiyordu, hepsi iğrençliklerini bir meziyet gibi göstermeyi başarıyordu ama hepsi benden daha Müslümandı, çünkü benim saçlarım çok güzeldi, çünkü ben sabah namazlarına uyanamıyordum, çünkü ben mazlumun kimliğine bakmıyordum, çünkü ben yaşadığım hayatı dört dörtlükmüş gibi kimseye pazarlamıyordum, çünkü ben acziyetimin de kibrimin de farkındaydım. İyi ki amcam gibi bir insan olmadım; çocuklarının bir kez başını okşamamış, evinde bir kez bağırmadan konuşmamış, etrafındaki herkese eziyet etmekten başka bir şey bilmeyen adam kalkmış bana bizim gibi olmazsın sen diyor; çünkü kendi kızı daha çocuk yaşta başını kapatmış ya daha önemli ne olabilir ki. Bunlar bir iki üç falan değil, saymakla bitmiyor; ama biz yaşamakla ve dahi duymakla bile bitiyoruz.

Bir gün uyandım ve annemin en güzel başörtüsünü takmaya karar verdim. Gece yatmadan böyle bir şey düşünmemiştim bile. Bu bir karar mıydı onu bile bilmiyorum, ama ilk başta çok rahat ettiğimi hatırlıyorum. Herkes iğrenç bakışlarını çekmişti güzelim saçlarımdan, kimse günahlardan bahsetmiyordu. Ben harçlığımı aylık alırdım o zamanlarda ama o gün evden çıkarken fazladan para vermişlerdi. Mutlu olmam gerekirdi fazladan para işte ama yol boyunca ağlamıştım, çünkü bunun için yapmamıştım ki ben. Ne kadar basitti oysa onlar için, emin misin kızım bak bu önemli bir karar demek yerine para vermişlerdi. Emin miydim bilmiyorum. Ama maalesef bu da yetmedi insanlara. Bu sefer saçlarım gözükmüyordu, hani günah buydu. Pantolonum çok dardı, bu süslenmek için yapılmazdı, ama yakam açılmıştı. Ve ben daha çocuktum, saçlarıma veda etmiştim, süslenmek geride kalmıştı ve ben daha çocuktum.

Evet büyüdüm, hepsi geride kaldı. Ama bilmedikleri bir şey var ki ben acılarımı bir kenara atmak yerine onları attım. Duyduğum her bir cümleyi unutmak yerine onları unuttum. İyi niyetlerini, sevgilerini, güzel sözlerini unuttum. Ve bir daha da onlar gibi insanları hayatıma almadım, tekrar aynı acıları yaşamamak için değil, tekrar kendimi iğrenç hissetmemek için. Ve maalesef yaşadığım hiçbir şey mücadele alanımın dışında olmadı. Şimdiyse tahammül etmemi sağlayan tek şey sevgilerine olan inancım, uzlaşmış ya da kabul etmiş olmam değil. Korkularıma, tedirginliğime, ve dahi her şeyime sebep olan insanları unutmayacağım; unutursam affederim.

Seni bir şeylere ikna etmek için anlatmadım bunları. Sadece bundan sonra bir kadına her şeyi sorma diye, ortak olamayacağın hiç bir acıyı dinleme diye. Sadece anlamaya çalışmak için yeniden yaşatma diye.”

 

Eğer buraya kadar okuduysanız bilmenizi istediğim bir şey daha var: Birkaç gün önce başörtümü çıkardım. Ve bu hikaye bir terk edilişten daha çok bir yeniden varoluş hikayesi. Bedenimle barışmadan bu kavga bitmeyecekti.

 

Konuk Yazar

20 yorum

Sevil için bir cevap yazın İptal Et

  • gözlerim doldu okurken. kadınlar hangi sosyo ekonomik/kültürel çevreden olursa olsun çok fazla bedel ödüyor ve savaş veriyor. evet, resmen savaşıyoruz kendi kimlik inşaamız için. ama örtülü ama örtüsüz. bu toplumsal yapı insanların ruhlarını buduyor.

    şu an iç huzurunuz yerindedir diye umuyorum, daim olsun.

    sevgiler.

    • sevgili tess,
      maalesef bedel ödemeden kendimizi var edemiyoruz. dilerim ki hiçbir kadın kendinden vazgeçecek kadar bedel ödemek zorunda kalmasın.
      ayrıca hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyorum, iyi dileklerin için teşekkür ederim.
      selamlar

  • Sadece anlattıklarınızla değil, anlatış tarzınızla da çok etkileyici bir yazı olmuş. Her şey bir yana çok kuvvetli bir ifade yeteneğiniz var, yazmayı hiç bırakmayın. Cesur bir kadın olduğunuz kesin. Hayatın size sunduğu kestirme yollara sapmak, başkalarının onayı ve takdiri ile kolay mutluluklar elde etmek yerine kendiniz olmak için çok cesurca mücadele etmişsiniz.

    • sevgili rana,
      iyi dileklerin için teşekkür ederim.
      açıkçası çok cesur bir kadın değilim. yani burada ve başka platformlarda hikayelerini okuduğum, tanıştığım ve çok sevdiğim kadınlara haksızlık etmek istemem. :)
      umarım aileme kararımı açıklayacak cesareti de en kısa zamanda bulurum.
      selamlar

  • Bu mücadeleyi uzun zamandır içimde veriyorum ve yaşanılanlar, anlattıklarınız benim hikayemle o kadar örtüşüyor ki. Kendimi hep ‘nefsin seni yanıltıyor, namaz kılmıyorsun bari başın örtülü kalsın. Hem insanların ağzını kapatıyorsun.’ Diye teskin ediyorum. Neyi gerçekten istediğimi anlamaya çalışıyorum. Saçlarımı seviyorum. Her aynaya baktığımda aynı ikileme düşüyorum. Birine anlatsam başımı zorla örrtüğümü zanneder. Hayır çok masumane ve samimi düşüncelerle karar verdim. Ama eksik olan şu ki kimse bana gerçekten ne istiyorsun emin misin diye sormadı. Bunun bir toplum yönlendirmesi olduğunu anlayamadım. Şimdi sizin yazınızı okuyunca cesaretinizi tebrik ettim. Sizinle oturup bunun üzerine iki kelam konulabilmek isterdim..

    • sevgili hilal,
      ben içimden gelen sesi dinledim bir süre ve aynaya baktığımda kendimi nasıl görmek istediğimi düşündüm her seferinde. böylece neyi gerçekten istediğime çok uzun zaman önce karar vermiştim. karar vermek her zaman yeterli olmayabiliyor zira uygulamak farklı dinamikleri de beraberinde getiriyor.
      namaz ve başörtüsü ikilemini anlıyorum. belki bundan sonra da kimse ne istediğini sormayacak. o yüzden kendini iyi hissettiğinde gerçekten ne istediğini yüksek sesle sorup, cevabı da yüksek sesle verirsen duyduğun senle yüzleşebilirsin.
      yorumun benim için ve eminim başka birçok kadın için de çok kıymetli. maalesef hayata dair küçücük seçimlerimiz bile bir nebze cesaret gerektiriyor. kendine inanmaktan ve bedenini sevmekten vazgeçme. umuyorum ki hayallerimiz hepimize cesaret versin.

      reçel aracılığıyla mail adreslerimizi birbirimize verirsek iletişim kurabiliriz diye düşünüyorum.

      selamlar

  • Çocukken camide tokat yediği için namaz abdestten uzaklaşan eden adamın kadın versiyonu. Hak şahıslar ve hadiselerden bağımsızdır. Vesselam.

  • o kadar güzel yazmışsın ki gözlerim dolu dolu okudum.1,5 senedir aynı ikilemdeyim.bu arada evliydim eşim kesinlikle başımı açmama izin vermezdi, ruj süremezdim, kısa pantolonlarım kavga sebebiydi, türbanımla omuzlarımı örtmem gerekirdi vs. sonra ne mi oldu başı açık, göğüsleri fora olan, bikinili fotoprafları ayyukta olan, alkol kullanan ama ruj sürmeyen, oje sürmeyen bir kızla beni aldattı.şuan beraberler sanırım emin değilim çok umrumda da değil.şimdi başımı açmakta özgürüm ama şu var kocası aldattı diye açıldı saçıldı ortalığa döküldü….bu cümleyi çok net duyacağım biliyorum.şuan cesaretim yok o cümleleri duyacak kalbim yok.en öenmlisi erkeklerin aşk diye bir duyguya islam adı altında konuşup konuşup bunu uygulamamalarına alıştığımdan inancım yok…çok güzel yazmışssın eline emeğine sağlık

    • sevgili acn,
      yaşadıkların için çok üzgünüm.
      insanların ne diyeceğini düşünerek yaşamak çok zor. çevrem değiştiği için başımı açtığımı düşünen arkadaşlarım oldu ve beni hiç tanımamış olmalarına hatta bana dair aslında hiçbir şey bilmediklerini düşündükçe çok üzüldüm. ama bu onların kolaya kaçması, yani bizi belli kategorilere dahil etmeleri aslında onların hayatını kolaylaştırıyor, çünkü yaşadıklarımızı anlamaya çalışmıyorlar. hayatından çıktığı halde yokluğuyla bile istediğin gibi yaşamanın önünde engel olan bir adamın kalıntılarıyla uğraşmak da zor olmalı. dolayısıyla onların düşünmemekten ileri gelen konforları artarken bizim yaşam alanımız daralıyor. umarım etrafında seni anlayan ve sendeki değişiklikleri hayatına bir süreliğine girmiş bir adama bağlamayacak insanlar artar. kendimize, güzel günlere, sevgiye, anlayışlı kadınlara ve dahi erkeklere inancımızı tekrar kazanabilmek için mücadeleye devam etmek gerekiyor galiba. iyi dileklerin için teşekkür ederim.
      selamlar

  • Yaklasik 1.5 senedir bunu dusunuyorum “bu benim secimim miydi yoksa yonlendirme mi?”.. Vardigim sonuc su ki, kesinlikle telkinlerle gelen bir yonlendirmeydi. Evet kimse bu konuda baski yapmadi ama aksi yonde de secim sunmadi. Kendimi bildim bileli ortunecegimi biliyordum. Annem de ortuluydu, anneannem de, teyzem de, hatta annemim tum arkadaslari da.. Namazlarimi birakip tekrar baslayabiliyorken kimse bunu yadirgamiyorsa, bir sure acilmama verilen tepki neden.. Yoksa sadece toplum icin mi doluyorum o esarbi boynuma. Eger oyleyse ne inancima ne de hayat gorusume uymuyor bu durum. Alacagim kararimi esimin destekleyeceginden zerre suphem yok. Ama ya abimin esi, henuz 10 yasinda bir cocuk olmasina ragmen kapanan yegenim, cok sevdigim ama boyle bir durumda bana cephe alacagindan adim gibi emin oldugum buyuk abim, hasta olan babam, sinirlerine ve laflarina asla hakim olamayan babam.. Bunlara ne soyleyecegim. Ya da onlarla yaptigim gorus zamanlarinda kapanacak miyim? Boyle seyler dusunuyorum iste.

  • maalesef sizi sevmemis. emin olun sorun basortusu, oje falan degil. bir erkegin sevmesi hicbirseye banzemez. fakat simdi ruhlar degil bedenler asik oluyor. erkek kadini begeniyor sevdigini zannediyor. zamanla heves bitiyor ruhlar imtizac edemiyor. sorunun adi bazen basortusu bazen ayakkabi oluyor ama esas sorun erkegin kadini , “kadini “olarak benimseyememesi.

  • Sevgili Luka, yazini cok begendim. hikayen ve ifade edisin cok etkileyici, ama okuyanlarin bu kadar etkilenmesinin asil sebebi bu konunun pek cok basörtülüyü mesgul ediyor olmasi diye düsünüyorum. ikilem illa basörtüsünü takmak veya cikarmaktan ibaret degil. son iki yilda 25 yildir temel islami deger oldugunu düsündügüm o kadar kabulun aslinda hint felsefesi yada ataerkil kültürün izleri oldugunu farkedip yikildim ki, artik basörtüsünün de gercekten farzligi konusunda kendimi yeniden ikna etmeye ihtiyacim var. Avrupada yasiyorum ve is yerimde özellikle müslüman mülteci genclerin ve daha az olmakla birlikte 2.-3. kusak müslüman (Türk, Arap, Farsi,…) genclerin cinsel tecavüzüne maruz kalan müslüman ve alman kizlarla sürekli karsilasiyorum. cinsellik kontrolünü tamamen kadina yükleyip ondan tüm bedenini görünmez hale getirmeyi bekleyen sistemde erkegin sorumluluk almayi ögrenmesine gerek kalmadigi bir gercek. ve maalesef dürtü kontrolü sıfır olan müslüman gencler dolu buradaki müslüman toplum, üstelik bir de erkek cocuk olmanin tüm avantajlariyla pofpoflanarak, agasin pasasin diyerek yetistirilmis zayif bireyler. senin yazini ve bu konuyu cok önemsiyorum ve müslüman kadinlarin cok ciddi bir dini ve dindarligi yeniden sorgulama dönemine girmek üzere olduguni hissediyorum. 28 subatin travmalarinin yavas yavas gerise kaldigi ve basörtüsünün artik magdur degil muktedir oldugu bu dönemde bunu basarabilecegimize inaniyorum. ben henüz karar vermedim, sadece yeniden ikna olmaya ihtiyacim var. bu karari ancak türkiyeye dönünce verebilirim, zira yeniden basörtüsü yasaklarinin tartisildigi avrupada basörtüme ve basörtülü kardedlerime bunu yapamam.. selametle kalin, Allaha emanet olun.

    • sevgili ayse,
      yorumun için çok teşekkür ederim. yaşadığın yere ve çalıştığın insanlara dair ilginç ve bir o kadar önemli deneyimlerini daha ayrıntılı okumak isterim. bahsettiğin konular toplumsal cinsiyetten, kültüre, dini pratiklerin toplumsal algılanışına kadar çok önemli meselelere temas ediyor.
      umarım, kendini en huzurlu hissedeceğin şekilde ikna edersin. bunun için türkiye’ye dönmeyi beklemen bana biraz ilginç geldi, çünkü daha önce bu meselenin aynı zamanda sınırlarla, daha da önemlisi kültürel coğrafyayla ilgili olabileceğini düşünmemiştim. bana çok önemli bir pencere daha açtın, içtenlikle bu konuya değindiğin için teşekkürler.
      kendine haksızlık etme, dilerim ki içindeki tartışma seni en güzel yere vardırır.
      selamlar

  • Çok acı. Malesef ülkemizde muhafazakar kesim bu tarz kimlik bunalımlarını kendi evlatlarına yaşattı. Sosyal baskıların bunda büyük bir payı var. Dinin şekle dair bir öğesi yasaklandığı ve bunun baskısı türlü işkencelerle yaşatıldığı için belki de malesef dinimizi de sadece şekil üzerinden yaşar olduk. Manâ anlamsızlaştı şekil göklere çıkartıldı. Ancak bu yazılanları okuduğumda bunun mağduru olan bizlerin bir konuda başörtüsüne haksıksızlık etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar bazılarımız için başörtüsü bu yazının sahibinin ailesinde olduğu gibi cok itici ve bağnaz bir şekilde baskı unsuru olarak sunulmuşsa da çirkin olan bu sunuluş tarzıdır. Başörtüsü bizatihi bu çirkinliklerden münezzehtir. Baskıyı yaratan başörtüsü değildir. Müslümanların onu bir takım bağnazlıklara kılıf olarak kullanmalarıdır. Zaten başörtüsünü bırakmayı tercih eden arkadaşlarımız için de başörtüsü sanırım kendilerine dayatılan bağnazlıkların ve yaşatılan komplekslerin simgesi haline gelmiş olmalı. Sadece Allah’ın rızası için ve isteyerek yapılacak, müslümanın kendini onunla değersiz değil, onunla değerli hissedeceği için alacağı bir karardır başını örtmek. Yazılarımızda başörtüsünü bir baskı unsuru haline getirenlere tepkimizi ortaya koyarken onun bizatihi taşıdığı değeri ıskalamamaya çalışalım. Ve bir takım kompleksler dayatılmadan sevgiyle basörtüsünü tanımış ve kendini kısıtlanmış hissetmeden onu taşıyan bireylerin olduğunu da unutmayalım.

    • sevgili sevil,
      çok acı olan yaşadıklarım mı, başörtüsünü çıkarmam mı yoksa başörtüsüne haksızlık etmem mi anlamadım. benim için, şu an, acı olan tek şey, bazı hikayelerin bazı kadınlara hiç temas edemiyor olması.
      yorumun için teşekkür ederim, uzun zamandır düşünmediğim pek çok şeyi tekrar gündeme getirmiş oldun. her şeyden önce, kullandığımız dil bir anlam dünyasının taşıyıcısı. maalesef, “muhafazakar kesim”, “kimlik bunalımları”, “sosyal baskılar”, dinin şekli ve anlamı gibi öznesi belli olmayan genel geçer yargılarmış gibi kullandığımız bu tür ifadeler kişiyi de hikayesini de yok sayıyor. bu muhafazakar kesim kim? kimlik bunalımını kimler yaşıyor? bunlar homojen gruplar mı? bunları konuşalım istiyorum ve bunu teorik tartışmalardan ziyade kendi gündelik pratiklerimizi yeniden düşünerek, kendi hikayelerimize başkalarını ortak ederek, başka hikayeleri dinleyerek yapalım. yoksa eski sevgilimin beni terketmesi kimi niye ilgilendirsin?
      dinin şeklini kim belirliyor? anlamını kim kuruyor? başörtüsünün değeri nereden geliyor? başörtüsünün kendinde bir değeri olamaz; bir nesnenin değeri ancak onu bir bağlama yerleştiren ve bir anlam ilişkisi içinde vareden özneyi gerekli kılar. dolayısıyla, bir kadın, ne şekilde olursa olsun, başörtüsü takmaya başladığı anda ancak bir anlam ilişkisinden bahsedebiliriz. bu nedenle başörtüsü hiçbir şeyden münezzeh değildir. yaşadığımız her şeyle o kadar ilgilidir ki hatta taktığımızda da çıkardığımızda da bedenimize, kalbimize ve hayatımıza dokunur.
      benimle ilgili olan kısma gelince, ailemin başörtüsünü “itici ve bağnaz” bir şekilde sunması anlattıklarımın sizin dünyanızda nasıl anlam bulduğuyla ilgili, yoksa ben böyle bir şeyden bahsetmedim.
      bir kadının hayatının çok küçük ama bir o kadar önemli bir parçasına şahit olup, bu konuda hiçbir şey söylememeyi tercih edip, bu hikayede hem hiç yeri olmayan hem de anlatılanlarla hiç ilgisi olmadığı halde başörtüsünü isteyerek takan kadınları hatırlatmak çok ilginç bir yaklaşım. gerçekten şaşırdığım ve merak ettiğim bir şey var: bizim yaşadıklarımızla ve anlatmayı tercih ettiğimiz şeylerle sadece ama sadece başörtüsünü severek ve kısıtlandığını düşünmeden takan kadınlara haksızlık etmek istediğimizi mi düşünüyorsunuz?
      selamlar

  • Sevgili Luka,
    Yorumuma yazdiklarınızı yeni okuma imkanı buldum. Detaylı olarak yazdıklarım üzerine duşuncelerinizi ifade ettiğiniz için teşekkür ederim. Ben de yazdıklarınız doğrultusunda yazınızı tekrar okudum.
    Çok acı olan şey bittabi yaşadıklarınız. Öyle ki yazınızı okuduğumda uzun süre aklımdan çıkmadı. Çarpık zeminlerde, yanlış bağlamlarda sunulan,yaşanılamayan ve bunun sonucunda anlamının yok edildiği dinin ne tür yaralar açabileceği üzerinde düşündüm. Bu toplumda yaşayan herkes şöyle veya böyle nasibini almıştır bundan. Bu yüzden hikayenizin bana temas etmediğini düşünmek doğru olmaz. Temas eden kısmı sizde makes bulmamış olabilir.
    Öznesi olmayan birtakım genel sosyolojik ifadeler kullanmamın sebebi sizin olayınız üzerinden mevzuyu işlemek yerine, yazdıklarınızın bu toplumda dindar bir hayat yaşamak isteyen, kendince dogru bildiğini evlatlarina aktarmayı amaçlayan ailelerin ortak sorunlarına temas ettiğini ifade etmek istememdi.
    Dinin şeklini kim belirliyor’dan itibaren yoneltmiş olduğunuz sorularla dini anlamlı kılan, şekli ve manası hakkında belirleyici olanın insan olduğunu ifade etmek istiyorsunuz. Doğru, din insanlar icin vardır, onun icini dolduran insan ve toplumdur ancak dini yaratan insan değildir. Insan değer ureten bir varliktir ancak her değeri kendisi üretmeye muktedir değildir. Başörtüsüne bir nesne olarak baktığinızda hicbir değeri yoktur. Belki de en büyük yanlış onu bir nesne, bez parçası konumuna indirgemektir. Çünkü nesnelere değer kazandiran insandir dediğiniz gibi.

    Başörtüsüne tesettür perspektifinden baktığınızda ise anlamı ve değeri bambaşka bir hal alır. O vakit kadını da erkeği de içine alan alçaltmayan yücelten, değer kazandiran bir anlam dünyasının önemli bir parcasi haline gelir.

    Çok üzgünüm ama malesef yazdiklarinızla içinde büyüdüğünüz ortama dair dinin çok itici ve bağnaz bir şekilde sunulduğu bir tablo ortaya koymuşsunuz. “hepsi kız çocuklarını başını açmasın diye okula yollamayıp eve hapsedenlerdi, ama hepsi yalancıydı, hepsi dedikodu yapıyordu, hepsi insanları incitiyordu, hepsi iğrençliklerini bir meziyet gibi göstermeyi başarıyordu ama hepsi benden daha Müslümandı, çünkü benim saçlarım çok güzeldi…vs.”

    Böyle bir ortam bireyin Tanrıyla olan ilişkisini cok ciddi bir şekilde zedeler. Güven duygusunu yok eder. Tanrı ile güvenli bağlanma kuramayan bireyin insani ilişkilerinde de bunun tezahürünü görmek mümkündür.

    Bir kadinin hayatıyla ilgili en büyük ve en anlamlı parçayı bütün içtenliğinizle paylaştığınız için teşekkür ederim. Meselenin sizin eski sevgilinizle alakalı yaşadiklarinız olmadığının farkindayim. Makro bir soruna temas etmek istemiştim ben de zaten. Buradaki mesele bir toplumun çarpık bir sekilde gelişen değerler sisteminin -bir takim baskılarin bunda önemli bir payı var- büyüttüğü bireyin anlam dunyasını neye gore inşa ettiğidir. Eski sevgilinizle yaşadığiniz sorun da onun sizin anlam dünyanıza hic nüfuz edememiş olmasıydı muhtemelen. Yetiştiği ortamin geliştirdiği çarpık değerler sisteminin doğal bir sonucuydu belki de.
    Hikayede hiç yeri olmayan bir noktaya temas ettiğimi düşünmüyorum. Bedenimle barışmak zorundaydım diyorsunuz. Bedeninizle barışmak için önemli bir adim attınız. Çünkü gecmişinizde çarpık olarak kurulan bağlardan kurtulup, yeni, olumlu, guvenli bağlar kurmak istiyordunuz. Çünkü bunları tesis ettiğinde ancak birey tanriyla ve evrenle guvenli bir ilişki icine girmeyi başarabilir.

    Ben kimseye haksızlık ettiğinizi ifade etmedim. Sadece yazınızı okuduğumda bende meydana getirdiği karamsar ruh hali ile belki de biraz duygusal bir saik ile “böyle olmak zorunda değil” demeye çalışmıştım benden önceki yorumlardan böyle bir izlenim edindiğim için.Çünkü bedeniyle barışik bir şekilde, onu kısıtlayıci bir nesne olarak hayatinda taşimayan, kendisinde olumlu duygular uyandıran, basörtusünun kendisini ozgurleştirdiğini düşünen insanlarin var olduğunu biliyorum.

    Selamlar

    • Sevgili Sevil
      Ne güzel bir üslup, ne güzel bir açıklama. Yorumunuzu beğendim ama Luka’nın yorumuna verdiğiniz yanıtı daha çok beğendim. Benim düşündüklerimi benim asla yazamayacağım bir naiflikle yazmışsınız. Teşekkürler.