Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun ‘Başörtülü Kadın Yazar’ın 12 Yaşında Baş Örtme Üzerine Söyledikleri ve Dahi Söyleyemedikleridir yazısı Reçel editörleri arasında bir tartışma başlattı. Yayınlayalım, Reçel okurları da tartışmamıza dahil olsun dedik.
Fatma Barbarosoğlu’nun yazısı üzerine…
O gün ölmedim evet. Tek farkım oydu sanırım. Toplumun sandığı gibi hayır demiyor değiliz. O ‘‘HAYIR’’ sözcüğünün hayır olmadığına inanan çok insan var.
kendi bireysel tarihlerimiz, kadınlar olarak her birimizin biricik yaşamları özgecan’dan münevver’e, ayşenur’dan ikbal’e çözmesi mümkün olmayan düğümlerle bağlı.
Akıllı da olsa deli de olsa, cahil de olsa eğitimli de olsa, erkeklerin kadınları kendileriyle eşit, eşdeğer, aynı insani vasıflara sahip görmediği bir dünyada, kadınlar her zaman harcanabilir olur.
(nick namemim bu iletiyi yazmaya karar verdiğim anda pırtladı. kahkalar, kahkahalar, kahkahalar :)))
çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişkiye dair o kadar önemli tespitler var ki bazılarını okurken gözlerim doldu. kendi ergenliğimin hala taşıdığım kamburu sızladı.
muhabbetin temelini oluşturan bu ilişkiler sadece muhafazakar, dindar ailelere özgü değil. seküler, sosyalist, geleneksel diyebileceğim bir karışımın ürünü proje çocuk olmanın faturası sizin muhabbetlerinizden hiç farklı değil. korkarım ki çocuğun bir mülk gibi görülmesi ortadan kalkmadığı sürece de bu sonsuz kısır döngü kendini var etmeye devam edecek…
bu vesileyle reçel’in bana çok iyi geldiğini de not edeyim. ellerinize sağlık bacılar…
Başörtüsü’nün Kur’an’ın genel ağırlığı içerisinde çok az yer tutması, hatta emrin ve sınırlarının tartışmalı olması, başörtüsü hadisesinin dinin bir emri oluşundan daha çok, gündeme alınış tarzı ve başını örten birçok hanımın çelişik durumları açısından dindar toplumun bir geleneği olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Bu açıdan baktığımda başı örtmenin yaşı, fikren buna “hazır olma” gibi parametreler bende değerini yitiriyor. Fatma hanımın baktığı açıdan bence başörtüsünün dindar kadınların mücadelesinde bir zamanlar bir “sembol” oluşu önem kazanıyor ama, bugün için kişisel özgürlükler açısından baktığımızda bu da anlamını yitiriyor. Makyajlı bir kızın başını örtmesi bizi ne ilgilendirir ki? Biz insanların üzerinde tasallut kuralım diye gelmedi ki bu din. Ayrıca o makyajlı kızların birçoğu belki de o bez parçasının hatırına birçok kötülükten uzak kalıyor, bunu nereden bileceğiz?..
Kızım 17 yaşında örtündü. Ne bana sordu, ne ben ya da annesi onu yönlendirdik. Yarın açacağım dese ben yine sesimi çıkarmam. Benim açımdam fıkhi anlamda çok fazla öneme sahip bir konu değil. Olsa olsa kızımın toplumsal planda “safını belirleme” açısından önemli bir “şifre”. Kızım açısından Kur’an’ın resmen üzerine bina olduğu adalet/özgürlük/ahlak üçgenindeki davranış ve hayata bakış tarzı üzerine ciddi kafa yorarım. Yardımcı olmaya çalışırım, ama asla kendi torna tezgahımda “şekillendirmeye” çalışmam.
Ayrıca yukarıdaki yorumları Fatma Hanım’ın yazısından daha faydalı bulduğumu söylemeliyim.
Biraz karışık oldu ama, acelece yazdım ortaya anca bu çıktı.
Vesselam…
ben 12 yaşımda başımı örtmeye karar verdiğimde yıl 2000’di. imamhatiplerde ve üniversitelerde yasağın en haşin haliyle devam ettiği bir dönemde örtünmeye karar verdim. o dönem annem evde arapça dersleri veriyordu. sohbetler oluyordu. 17-18 yaşında örtülü ablalar gelip gidiyordu eve ve ben onlara çok imreniyordum. anneme ilk bunu söylediğimde hayır daha çok küçüksün, ileride baliğ olduğunda vazgeçmenden korkarım demişti. ben de ona “sen benim kararıma karışamazsın” demiştim. zaten her kafam attığında valize boya kalemlerini ve teyzemin bana verdiği incik boncuk takıları valize doldurup evi terk edip, ananemlere gidiyordum. belki annem bastırsaydı ben de üniversite bitene kadar hiç cesafret edemiycektim örtünmeye. hangisi daha iyi olurdu bilmiyorum… aradan yıllar geçti ben ortaokulda, lisede, üniversite her yıl başımı açarak okula girdim. ilk başlarda çok inciniyordum. saçımı bile taramazdım. hiç açık bırakmazdım. hatta mümkünse kısa kestirirdim. 15 yaşımda regl olmaya başladığımda günlerce ağlamıştım ben okulu bırakıcam diye. makyaj yapmazdım. şalımdan boynum gözükmezdi. yani fatma hanım’ın anlattığı şekilde her halimle tesettürlüydüm okul hariç. 2003 yılında annem çalışmaya başlamıştı ama en çok da 2007’de aktif çalışmaya başladı, benim üniversiteye başladığım sene. hatırlıyorum; eve ilk defa makyaj ürünlerinin girdiğini, annemin giyim tarzının birden nasıl değiştiğini, arkadaş çevresinin değişmesini, o ablaların artık hiç bizim eve gelmemesini, evde dersler olmamasını… annem direnişçi ablalardandı eskiden…
sonra üniversitede ailemden uzak kaldım. başka bir şehirde.. başımı açmak artık doğal gelmeye başlamıştı. ilk senemde başım açık gitmeyeyim diye teknik gezilere katılmazken, sınavlar harici okula uğramazken, 3.senemde bahar şenliklerine bile gider oldum. makyaj da yaptım. son senemde yasak kalktı. mutlu olduğumu ve çok rahatladığımı hatırlıyorum. okulun girişindeki o kafa açma kulübesi çok rencide ediciydi. ancak bazen kendimi saçlarımdaki rüzgarı özlerken buluyorum… bilmiyorum. acaba kendi isteğimle mi örtündüm, yoksa farklı olmak için mi, anneme karşı çıkmak için mi.. anneme özendiğim için mi… bilmiyorum. bildiğim tek bir şey var 12 yaşımdayken Allah’ın rızası için örtünmek benim aklımdan bile geçmemişti… bir de eğer o zaman örtünmeseydim muhtemelen hiç bir zaman örtünmezdim…
Fatma KB’nin yazısını okuduğumda çok dürüst ve çok aydınlatıcı bulmuştum. Hatta bu konuda ilk kez bir gazetede bir annenin kızının örtünme sürecini bu kadar net ve dürüst bir şekilde dile getirdiğini düşündüm. Hala da öyle düşünüyorum.
Kızlarına, dindar kesime, dindar olmayan kesime kısaca topluma söyleyemediği, söylemek istemediği pek çok şey vardır elbette. Kimin yoktur ki? Hepimizin tecrübeleri var bu konuda. İki kızımı yetiştirirken ben de hemen hemen aynı kaygıları taşıdım, annemle olan muhabbetleri ve kavgaları hatırlayıp durdum. Kız çocukları tam da ergenlik çağında, annelerine belki bazen imrenerek, özenerek bazen de anneleriyle kavga ederek, uzaklaşarak ya da iterek kendi kimliklerini bulmaya çalışırlar. Oldukça ızdıraplı bireyselleşme sürecini yaşarlar. (Aynen hamilelikteki gibi ergenlerin de hormonları altüst olmuştur)9-10 ya da 12 yaşında örtünen bir kız çocuğu bence hiç bir zaman bilemeyecek 18 yaşından sonra bu kararı vermek zorunda olsa (yani reşit olduktan sonra) örtünüp örtünmeyeceğini. Reşit olmak derken daha çok birey olmayı kastediyorum, toplum içinde bireyselleşmeyi, politik fikirlerin şekillenmesini kastediyorum. Eğitim sistemimiz malum. 18 yaşına gelmemiş bir kız çocuğunun, din derslerinin felsefe ve mantık dersleri kadar etkin verilmediği sürece allahın rızası için mi, anneye özenmek için mi, toplumsal baskı yüzünden mi ya da başka bir nedenden dolayı mı örtündüğünü bilmemiz neredeyse imkansız.Ya da ben İki kız annesi olarak bilemeyeceğimiz kanısındayım.
Ben de bilemeyeceğimiz kanısındayım, ama bu kaygıların çoğu yaşadığımız toplumda başörtüsünün kimlikleşmesinden ve geçişkenliğin çok zor olmasından kaynaklanıyor. Bir çocuk 2 gün başını örtüp üçüncü gün açabilir, bireyleşme sürecinde aileler farklı şeyler denemenin yolunu çocuğuna açmalıdır. Bu çocuklukla da ilgili değil, bir sürü meselede annelerimizi üzmemek için geri durmuyor muyuz?
Evet bu yüzden daha çok annemizi, ailelerimizi, çevremizi bazen de özellikle babamızı üzmemek için. Benim babam mesela daha bir muhafazakardı sanki ama yumuşacık bir adamdır. Bunu ileri ki yaşlarda daha çok anladım. Kız çocuklarının da babalarına aşık olduğunu sandığı bir dönem varmış. Bilmiyorum hangi yaşlar. Annem de belki öğretmen olduğundan biraz sert mizaçlıdır.