Konuk Yazar: Esra Gürbilek
6 yaşında bir kızım ve 11 yaşında bir oğlum var. Geçen ay eğitimci bir arkadaşıma takılıp ücretsiz bir konferansa katıldım. İstanbul95 Şehirde Oyun Konferansı, bir vakit çok düşündüğüm, dertlendiğim oyun konusunu işliyordu. İyi ki gitmişim, şehir ve onu nasıl kullandığımızla alakalı epey kafam açıldı.
Bu yazıyı yazmaya karar verdim, çünkü okuyan eden insanlar olarak bile, bazı konularda farkındalığımız çok az ya da yerleşmiş önyargılarımız çok fazla. Şehri ne biz, ne de dolayısıyla şehri planlayanlar küçük bir çocuğun bakış açısından görmüyor. Oysa İstanbul95 programının da savunduğu gibi 95 cm boydaki bir çocuğun boyundan şehiri yaşanır hale getirebilsek zaten hepimiz için bambaşka bir şehir ortaya çıkacak.
Bu konuda koca İstanbul’da kim ne yapabilir ki denilebilir ama, konuşmacılardan Abhimanyu Prakash’in dediği gibi şehirde çocukla alakalı düşünülen her şeye küçük küçük bu bakış açısını katarak başlayabiliriz. Mesela Rethinking Childhood’dan Tim Gill, riskin nasıl da risksiz parklardan çok daha eğitici ve hatta güvenli olduğundan bahsetti. İstanbul Zorlu Center’daki çocuk oyun alanının tasarımcısı Elger Blitz, Amsterdam’daki bir spor sahasını nasıl, hem çocuklar hem gençler hem de her yaştan yetişkin için aynı ölçüde sevilen ve faydalanılan bir yere dönüştürdüklerini anlattı. Gençlerin çocuk parklarını haşince kullanıyor olmasından şikayet ettiğim zamanları düşündüm, aslında parklar onlar için de bir sosyalleşme alanı ve park tasarımları çocukların olduğu kadar onların da kullanımı ve ihtiyaçları düşünülerek tasarlanmalı.
Konferans daha öne düşünmediğim ve hatta fark etmediğim pek çok konuda ufkumu açtı. Mesela Arnavutluk’un başkenti Tiran’da İstanbul95’in benzeri bir proje yürüten Simon Battisti, okulların bahçelerini ve çevre alanlarını nasıl çocuk perspektifiyle yeniden tanımladıklarını anlattı. Elbette beldiyelerinin yüzde yüz desteğiyle yol alabiliyor olmaları çok önemli bir faktör. Hakikaten İstanbul’da okul bahçelerinin çoğu haftasonları ölü alan olarak bekliyor, ya da otopark olarak kullanılıyor. Kocaman alanlar var elimizin altında aslında. Çocuklarımızın erken yaşlarında ya da sonra hiçbir şekilde “apartman çocuğu” olarak yetişmesi bir kader değil. Elger Blitz’in dediği gibi: “Bir şeyi nasıl kullanacağınız tamamen bakış açınızla alakalı.” Hakkikaten en başta belli ön kabullerden kurtulmamız gerekiyor.
Konferansın en sürpriz heyecanı benim için Sokak Bizim Derneği’ni tanımak oldu. Derneğin yöneticilerinden Arzu Erturan, sokakları nasıl trafiği kapatıp günübirlik sosyal alanlar, oyun alanları yarattıklarını ve bunu yapmanın kolaylıklarından bahsetti. Mahallelinin kendi başına da bu davranışı geliştirdiği örnekler, gerçekten bir bakış açısı değişiminin de habercisi. Ben de yaşadığım bölgede yapabileceklerimizi araştırmaya giriştim. Hiçbir şey ilk anda düşündüğümüz kadar zor değil, bütün bunları biraz da bunu hissetmenizi istediğim için yazıyorum. Konferansın yıldız bir ismi de Gil Penalosa idi. Bogota eski belediye başkan yardımcısı Penalosa’nın şu lafı aklımdan çıkmıyor, “Mesele para değil. Yoksa dönen kavşaklar, alt geçitler, onlara da para olmazdı.”
Şehrimizi, imkanlarını ve yapabileceklerimizi küçümsemeyelim. Bir yerden ya da her yerden küçük küçük başlayalım.
Yorum Ekle