REÇEL

Fil Kudreti

Modern insanın elinden alınmış bu ‘öylece gitmek’ lüksünü dünyanın hiçbir nevresim takımına değişmemeliydik…

Konuk Yazar: Umran Şen

Ormanda işler şehir hayatındaki gibi çok fazla ihtiyaçla dönmüyor. İnsanın, yabani hayatı terk edip bir medeniyet inşa ettiğinden beri saygınlık, statü ve çok fazla eşyaya ihtiyacı var. Bir fil ertesi gün işten atılmış bir fil olamaz. Bir fil takım arkadaşlarını kaybettiğinde başını dinlemez ve bir fil deterjan gözüne yumuşatıcı koyamaz. Bir filin kilosuyla alay edilemez, hoş bir fille alay da edilemez. Bir fil konuşmadan da bir fildir

Bir fil göç etmeyi düşündüğünde göç eder. Yanına en sevdiği peluş ayısını, nevresim takımını, hava eserse diye hırkasını ve havlusunu almaz. Bir fil öylece gider ve bir fil bu haliyle ilk insana benzer. İlk insandan uzaklaştıkça güçlenip korkularımızdan uzaklaşmamız gerekirken insan, tarihinin en korkak ve aciz formunu yaşıyor çünkü çok fazla ihtiyacı var ve çoğunu da kendi belirlemiyor.

Modern insanın elinden alınmış bu ‘öylece gitmek’ lüksünü dünyanın hiçbir nevresim takımına değişmemeliydik…

Hayao Miyazaki gibi ben de modern hayatın çökmesini ve her yeri yabani otların kaplamasını sabırsızlıkla bekliyorum. İnsanın ruhun bataklığı olan konfordan uyanışı bir afetle, dışarıdan bir elle değil ihtiyari olmalı. Bir çok dinde de insanın kemaliyetinde konfor bir tehdit olarak görülür ve konfor insanı terk etmeden insanın konforu terk edebilecek kudrete erişmesi için çalışılır.

İnsanın sadece eşyada değil söylemde ve duygularda da hafiflemesi ve yine ilk insana öykünmesi gerek. Sosyal medyada yeni annelerin-yeni eşlerin olağanüstü eşsiz duygularına rastlamışsınızdır. Artık yeni bir türe şahit olduk ve gördük ki medeni insanın her şeyi fazla. Aslında gürültülü ve aşırı olan irite eder çünkü ‘aşırı’ da ekstra efor, bir rol kesme ve samimiyetsizlik görülür. Yüzyıllardır doğum gerçekleşiyor ama doğumun bu kadar destansı anlatılması yüzyıllardır görülen bişey değil. Dünyadaki ‘fazlalık’ rezervinin %80’i de kadınlarda bulunuyor… Neden duygularımız dublex teraslı ve manzaralı olsun! ‘En çok’lar yaşanmıyorsa da ‘en çok’ gibi gösteriliyor çünkü duygusal olarak da çok fazla şeye ihtiyacınız var. Anne sevgisi, çocuk sevgisi, eş sevgisi, hayvan sevgisi, kahve aşkı, çikolata aşkı vs… Yine bunları da ‘sevgi’ çerçevesinde sadeleştirmeye alıp yalın olana yaklaşmalıyız. Ne fazla kin ne fazla sevgi…

Bize ihtiyaçlarımızı duyuran bildiren ve bunlar olmadan yaşayamayacağımıza inandıran bu ideoloji gözlüğümüz bir savaşla felaketle çıkartılmadan, bu gözlüğü -sancılı da olsa- kendimiz çıkarıp kenara atabilmeliyiz.

İnsanın çok şeye ihtiyacı yok ama en fazla ihtiyacı olan şey; doğru yerde terk etmeyi bilmek, terk edecek kudreti elinde bulundurmak ve ihtirasla bağlanmamak…

Konuk Yazar

4 yorum

  • Yazının başıyla sonu arasında bağlantı kuramadım. İlk kısma biraz katılıyorum, insanoğlu kendi ayağına zinciri kendisi taktı bir şeyler pahasına. Ancak neden hep ilk insanların daha mutlu olduğu kanısındayız? Belki atalarımız dile gelse, onlar da konforlu hayatı tercih ederdi, av peşinde koşmaktansa… İkinci kısma hiç katılmıyorum. İnsanın her şeyi çokça yaşama ve sergileme isteği muhakkak yapmacıklık anlamına gelmemeli. Yazıdaki örnek, doğum ve annelik… Belki de uzun nesiller bastırılmış çok güzel duygular nihayet kalemlerle buluşmuştur. Ben güzelliğin abartılmasından rahatsızlık duymamaya çalışıyorum. Keşke hep mutluluk abartılsa yalnızca.

  • Yaşanmamış lüksler üzerinden yazı yazmak biraz afaki,önce bir tavana vurup sonra bide dibe vuracaksın,bak gör ondan sonra sarkaç nasıl denge de salınıma devam ediyor.Yazı bana göre arkadaşın ruh halini yansıtmaktan öte gidememiş,senin kendine bulduğun çözümler,dünyayı kurtarmaya yetmeyecek bunu bil !!!!

  • Icimi gitme istegi ile doldurdu yaziniz. Ormana, daga, miyazakinin bir sahnesine. Hayattaki fazlaliklardan el etek cekebilmem gerektigini biliyordum, fanilik bunu gerektirir, ama duygusal asiriliklari bu baglamda dusunmemistim. Sekine, huzur ve itminan bulmamiz dilegiyle…

  • Insanin icindeki dinginlik hissinin çözümünü kacip uzaklasmakta, utopik, namumkun hayallerde aramak yerine daha makul adimlarla başlanabilir belki. Mesela gardiroptaki kiyafetleri azaltmak, evde ve kisisel esyalarda minimalizm, biraz daha seyahat ve dogayla buluşma, duzenli meditasyon/ibadet, gereksiz insanlari hayattan cikarmak ve teknoloji kullanimini azaltmak.
    Alip basini gitmek kolay ama sonrasinda valizden yine eski duygular, hayatlar cikip seninle yerleşiyor.
    Iki yolu da denedim nitekim. Keşif içe dogru oldugunda anlamlı.