Konuk Yazar: Çullu Börek
Öncelikle belirtmem gerekir ki bu blogda okuduğum yazıların pek çoğu bana tanıdık geliyor; sanki aynısını yaşamışım dediklerim de oluyor, yaşama ihtimalimi düşündüğüm yazılar da ama neredeyse hiç yabancı hissetmedim yazılanları. Benim bahsetmek istediğim husus da belki önceden bahsedilmiştir bilemiyorum -ama yine tanıdık bir mesele- öyleyse başlayalım.
Hikâyemiz genelde üniversitenin ilk yıllarında başlar (hazırlık, bir, en geç iki). İkinci sınıftan sonra, tabiri caizse maymun gözünü açtığından, ihtimaller olsa dahi dikkate alınmaz. Okula yeni başlayan okumuş, güzel, hanım hanımcık Müslüman cici kızlarımız erkeklere dair kafalarında bin türlü soruyla dolaşırken, aradan biri çıkıverir. O da sizin gibi okumuştur, kibardır, tipi fena değildir, sanat sepet işlerinden de anlıyorsa ne âlâ. Çünkü benim de yaşadığım ve duyup, anladığım kadarıyla ‘okumuş’ kadınların Müslüman ya da değil çok temel bir korkusu var: ‘öküz adam’ korkusu. Kötü muamele daha akademik bir terim fakat tam karşılamıyor sanırım. Öküz adam olma meselesi temelde ruhsuz ve umursamazlığı barındıran ve değersiz hissettiren bir durum. İşte tam da bu noktada ıssız Müslüman beyler ortaya çıkar ve yukarıda sayılan özellikleri ve daha niceleriyle sizi etkilerler. Kulağınıza eğilip şiirler okurlar, şarkılar yollarsınız birbirinize sonuç olarak; güzel zaman geçirirsiniz, belki âşık olursunuz ancak bu işlerin ne yazık ki benzer bir sonu var: Koca bir hüsran. Neden ıssız Müslüman diyoruz biz bu beylere çünkü korkaklar ya da sahtekâr. Mesela siz bir kadının kulağına eğilip İsmet Özel’in “Münacat” şiirinden olmayacak diziler fısıldayıp, sonra “Biz arkadaşız.” derseniz burada bir sıkıntı var demektir. Hepinizin bildiği, duyduğu daha nice hikâyeler vardır. Herkes zihninde örnekleri çoğaltsın.
Sözü fazlaca uzattım ama bu yazıyı yazma ihtiyacı hissetmemin bir sebebi var; bu tarz olaylar bizim mahallede hem daha fazla hem de çok saklı oluyor sanki. Bu durumu nasıl engelleriz inanın bilmiyorum. Yaşadığımız bir sürü problem var, belki bu çok basit ve önemsiz geliyordur bazılarınıza, ama kalp kırıklığı yoruyor, kırıyor ve bu kırgınlık bazı kadınların gözlerinin taa arkasına düşüyor. O kadınları öküz adamlara mecbur ediyorlar. Ben bunun bir sorun olduğundan eminim, fakat çözüm önerim yok. Belki başka bir Reçel kadını çözüm önerisi sunar. Bu yazıyı yazma amacım; ben artık üniversitenin ilk yıllarını da üniversiteyi de geride bıraktım, ancak bu mesele sevgili kız kardeşlerimin yakasını bırakmıyor ve bir sürü kadının gözünün arkası doluyor. Bu yazıyı yazdım çünkü benzer durumda olan birileri varsa kendini korusun ama yalnız hissetmesin. Biz buradayız, tanıdığız, belki hatırlayamayacak kadar eskiden ama tanıdığız.
Sevgili Çullu Börek, kalemine ve kalbine sağlık.
Öküz erkek sorunu aslında toplumun genelinde tüm kadınlar için ortak ama bunu Müslüman erkekler üzerinden mevzubahis etmene, bunu kayda geçirmene müteşekkirim. Çok yaşa. Yalnız değilsin, değiliz. Nezaketi yüklenmekte eşitsiziz. Kayda geçirdiğin için, umutluyuz, umudu korumalıyız.
hahaha ıssız Müslüman beyler tabirine baya güldüm ne yalan söyleyeyim :)) bu problemden kendimi koruduğum için maalesef çözüm önerisi sunamayacağım.Tek temennim begendikleri adamlara aşık olacak firsatı vermeden önce tanımaya çalışmaları.Bu da şarkılar ve şiirlerle olmuyor doğrusu.
Bunun bir başka versiyonunu yaşamış olmakla birlikte, insan bu şiirleri okuyan ve şiiri hisseden kişinin gittiğinde nasıl öküz hale gelebildiğini düşünmeden ve hatta takılıp kalmadan edemiyor…işte öyle
Mesela siz bir kadının kulağına eğilip İsmet Özel’in “Münacaat” şiirinden olmayacak diziler fısıldayıp, sonra “Biz arkadaşız.” derseniz burada bir sıkıntı var demektir.
Bu kısım beni vurdu epey çünkü burada bir sıkıntı var diye işaret ettiğimizde ıssız müslüman beylerden gelen karşılık genellikle şöyle bir şey oluyor “evet, müslüman bir kadın olarak kulağına münacaat’tan dizeler fısıldamama izin vermiş ve bundan keyif almış olman bir sıkıntı”
Bunun alt metni ne biliyor musunuz? Issız Müslüman beyin sesinden okuyun şimdi: Kim bilir kaç kişi daha senin kulağına şiirler fısıldadı ve sen buna “ne yapıyorsun sen? kendine gel!” demedin. Üzgünüm kulağına bir şiir fısıldamış olabilirim, şiirin dediği gibi “Adem’e hata yapma fırsatını veren sensin”. Sen, Havva, kadın, SEN beni yoldan çıkardın ve ben kulağına bir şiir fısıldadım ama senin buna düşmüş olman seni evlenilebilirlik sınırları dışına çıkardı. Senin çelik gibi sağlam ve altın kadar değerli kalman ve bana tavır koyman gerekiyordu, çünkü karım olmak için Meryem kadar masum ve adanmış olmalısın. Bense Adem’im ve önüme çıkacak her Havva kızına kanabilirim.
Peki ya Yusuf? Hadi onu da beklemiyoruz. Gerçekten ama gerçekten bu erkeklerin istediği şey ne? Kendi hesabıma düşenden fazla karşılaştım bu erkek tipiyle ve gerçekten de sıkıntı galiba bizim her defasında bu şiirlere ve güzel sözlere ve o “hep sevişecek gibi” bakışlara kanacak kadar aptal olmamız, “Bir öpüşebilsek dünyayı soldurabileceğimize” gerçekten inanmamız.
sahane bir yazi ve sahane bir yorum!
kendi pur-i pakliklarindan zerre kuskusu olmayan bu erkeklerin kafa yapilarinin ne yazik ki duzeltilebileceginden hic umutlu degilim.
kadinlar olarak farkina varmak, bunlara prim vermemek tek care mi acaba?
Yazının genel muhtevasıyla ve sizin katkınızla ilgili olarak herhangi bir yorum yapmayacağım ancak yazınızda geçen “Adem’e hata yapma fırsatını veren sensin”. “Sen, Havva, kadın, SEN beni yoldan çıkardın” şeklindeki ifadeniz,eskilerin galatı meşhur dediği, hatta insanların bilinçaltına işlemiş “ademi aldatanın havva olduğu” şeklindeki yanlış bir bilgiye dayanıyor. Ademi aldatan havva değildir. Hem ademi hem havvayı aldatan şeytandır. Yani adem ile havva birlikte şeytanın “ebedilik/ölümsüzlük ve yok olmayacak mülk(hakimiyet)” vaadine kanmışlardır.ilgili ayetlerde bu husus çok net bir şekilde ifade edilmiştir. Bu konuyu arz etmek istedim.