Konuk Yazar: Neslihan Akbulut Arıkan
Görsel: Öcüler |
James Bond filmlerindeki gibi ‘okunduktan sonra kendini imha edecek’ izlenimi veren habercilik tarzına Türkiye’de aşinayız. Yadırgamamamız bu yüzden, ama bazı haberlerin diline takılmamak elde değil. Misal, thenewyoungturk isimli siteden “6 ilde hastanelere Manevi Bakım Birimi açıldı, 20 din psikoloğu’ atandı!” başlıklı haber. Ünlem de kendilerine ait. Başlığın altında “Ankara Numune Hastanesi’ne ‘Manevi Bakım Birimi’ açıldığı, birimde ‘din psikologu’ görevlendirildiği ortaya çıktı. 6 ildeki hastanelerde açılan Manevi Destek Birimi’nde 20 ‘uzman’ın görev yaptığı öğrenildi.” satırları yer alıyor. Basılma terimleri ile haber yapınca gizli-kapaklı bir iş dönüyor gibi gözüküyor ama öyle değil, kadrolu, tabelalı din psikologu atanmış işte.
Batı dışı modernitelerin kaderi bu olsa gerek, sonradan olan anca bu kadar oluyor. Sekülerleşmeyi ve laik bir sistem ihtiyacını Aydınlanma’dan, Batı’daki Reform-Rönesans hareketlerinden ve modernleşme projesinden ayrı düşünemeyiz. Batı dışında ise tüm bu süreçleri topluma tepeden bakan elit bürokrat bir kesimin ajandasına sıkıştırılmış projeler üzerinden verilen direktiflerle yaşıyoruz ya da yaşamaya çalışıyoruz. Ülkemdeki bu çarpıklıkla ilk defa Türkiye sınırları dışına çıkıp bir Batı Avrupa ülkesine -İsveç’e- gittiğimde yüzleştiğimi sanıyorum. İsveç’te yüksek lisansa gittiğimde ilk olarak ‘okulun rahibi’yle tanıştırıldım. Evet, okuldaki öğrencilerden sorumlu bir rahip vardı! Rahip Müslüman olduğumu öğrenince bana “Bu şehirde malesef İslam temsilcisi yok, yakın bir şehirde filanca hoca var, din konusunda sıkıntın olursa onla irtibat kur.” diyerek bir irtibat adresi gönderdi. Adresteki hoca İsveççe ve Arapça konuşuyordu, ben İngilizce ve Türkçe anlayabiliyordum. Anlaşamadık. Aslında kendisine danışacağım bir sıkıntım da yoktu, sadece bu durum bana ilginç gelmiş, tanışmak istemiştim hocayla. Çeşitli vesilelerle görüştüğümüz rahibimize bir gün laf arasında durumu anlattım, dil yüzünden hocayla anlaşamadığımızı söyledim. Bunun üzerine uzunca bir e-posta daha aldım kendisinden. Din hizmeti almanın en doğal hakkım olduğunu, eğer istersem bu konuda (bana anlaşabileceğim bir hoca sağlama konusunda) resmi kurumlarla iletişime geçeceğini söyledi. Avrupa’nın pek çok yerinde hastane, kreş, huzur evi vb… kurumlardaki manevi birimlerin mahiyetine ise hiç girmiyorum bu yazıda. Çünkü özellikle batı Avrupa’da manevi destek önemli bir konu olarak ele alınıyor.
Bir de şu yukarıdaki haberin diline bakın. Haberde tüm uzman kelimeleri tırnak içinde kullanılmış! Oysaki habere konu olan din psikologları ilgili alanlardan yüksek lisans ve doktora sahibi. Ayrıca bu uzmanlar adı geçen kadrolarda görevlendirilmek için 40 profesörün verdiği bir eğitimden de geçirilmişler. Bunu nereden mi öğreniyoruz, aynı haberin alt satırlarından. E bir sosyal bilimcinin gerçek anlamda uzman sayılabilmesi için daha ne olması gerekiyordu, ben anlamış değilim.
Onca ünlemi, tırnak işaretlerini heba etmiş gibi görünen haberde infial noktası da açıkça yazılmış: “Toplumsal ve siyasal hayatın her alanında dinselleşme ve dinsel referanslı düzenleme operasyonları hızla devam ederken…” Hastane gibi insanların ölüm ile hayat arasındaki o keskin çizgide yürüdükleri bir kurumda ‘manevi destek birimi’ oluşturmanın nasıl bir dinselleşme ya da siyasal hayatta dinsel referanslı düzenleme olduğunu haberin kendisinden anlayamıyoruz. Belki de bu nedenle hangi konuda infial duymamız gerektiği yazıda açıkça belirtilmiş…
Haber nereden bakarsak elimizde kalıyor. Dilindeki saçmalıklar bir yana, ‘ortaya’ çıkardıkları birimin din psikologunun sözlerinden yaptıkları alıntıların çarpıtılabilecek bir yanı yok. 8 aydır hastanede çalışan uzman Zehra Yıldız verdiği hizmeti şu sözlerle anlatmış: “Hastanelerin teknik hizmetleriyle hastalar, fiziksel olarak iyileştirilirken, manevi destekle de hastalar aradıkları ilgi ve şefkati bulmuş oluyorlar. Suruç, Ankara Garı, Merasim Sokak ve Kızılay’da meydana gelen terör saldırılarında yaralananlarla da birebir ilgilendik. Mağdur ve yakınlarımızı hastalık ve kriz süreci bitene kadar her gün odalarında ziyaret ve takip ettik.” Bunu yapacak bir birimin olması ancak sevinçle karşılanır diye düşünüyorsanız haberin sahibi yeni jön türklere göre yanılıyorsunuz. Onlara göre bu olsa olsa toplumsal ve siyasal hayatı dinselleştirerek ifsad eden bir operasyonun parçası… Bu haberden öyle anlaşılıyor ki yeni falan değil, bu sayfayı yapan arkadaşlar bildiğimiz jön türk. Aynen onlar gibi otoriter bir laikliğin, sınır tanımaz aymaz bir sekülerleşmenin peşindeler. Ancak işin ilginç yanı peşinde oldukları örnekler bu noktadan çoktan uzaklaşırken bunu yapmaya çalışıyorlar.
Haber dili hakikaten sorunlu, bu noktada sonuna dek katılıyorum. Ancak bu yapilan isin de sorunlu olabilecegi gercegini malesef degistirmiyor. Yazinizda yurt dışındaki durumdan bahsettiginizde buna da deginebileceginiz dusundum, ancak o kisim eksik kalmis.
Din psikologu kimdir? Ya da din psikolojisi nedir? Dini egitim almis psikolog mudur, dini yöntemler kullanan kisi midir, psikoloji mi okumustur mesela, ayni haatanedeki baska bir uzman psikologtan onu ayiran egitimin içeriği nedir? Bu sorularin cevaplarini ben bir psikolog olarak bilmiyorum. Gercekten psikolojinin, din psikolojisi gibi bir alani olabilir mi emin degilim (tabi ki her psikolog dinleri ve insanla ilişkisini bilmeli. Bu yoksa eksik kalir ama bunun danisma iliskisinde yeri nasildir bilmiyorum. ).
Butun bu sorular icinde tabi ki hastanelerde dini destek hizmetlerinin olmasi gerekir. Ancak bu keske yurt disinda bahsettiginiz gibi isinin ehli dini gorevlilerce yapilsa da psikologlar da kendi islerini yapsalar. Bunun gibi henuz ne oldugu kimse tarafindan tam olarak bilinmeyen melez alanlar olusturulmasa. Psikologlar ve dini gorevliler birlikte calisabilecekken birinden ayirip digerine vermeye calismak iki taraf ve asil bahis olan ucuncu taraf hizmet alanlar icin oldukca zararli.
zeynep hanım, birimin adı psikoloji değil manevi destek birimi. görev yapanlar din psikolojisi alanında eğitim almış kişiler. bence bir imam ya da vaize yerine bu alanda eğitim almış birinin görevlendirilmesi çok daha yerinde bir karar. din psikolojisi alanında ankara ilahiyat fakültesinin şöyle bir sayfası var: http://www.divinity.ankara.edu.tr/?page_id=242
burada din psikolojisi alanının doğuşundan ve işlevinden bahsediliyor. burada “din psikolojisi dini duygu, düşünce ve davranışların incelenmesini konu edinmiştir.” deniyor. böyle bir alanda yüksek lisans seviyesinde eğitim almış biri, bir hastalıkla mücadele eden kişiyle maneviyatına göre ilişki kurmada daha başarılı olabilir. manevi destek biriminin psikolojiyi dışladığı falan yok ortada yani. nihayetinde insanlara zorla birşey dikte edilmiyor, böyle bir destek almak isteyenlere servis veren bir birimden söz ediyoruz. zaten sorun haberin de isnat ettiği “suç” konusunda çıkıyor, bu ülkede işin içine maneviyat/din/inanç kelimesi girince otoriter laik damarımız harekete geçiyor. bir hastanede manevi destek birimi açmanın hangi laikliğe zarar verdiği muamma…
ben de daha dün avrupa’da bazı yerlerde anaokullarının kiliselere bağlı olduğunu duyduğumda ufak bir şaşkınlık yaşadım. tabi bu başkasından laf arasında duyduğum bir şey, yanlış olduğunu bilen düzeltsin. nasıl işlediğine dair de bilgi veren çıkar belki. ama yazıda bahsedildiğine benzer olarak aynı durum türkiye’de yaşansa nasıl olurdu diye düşündüm. ilkokulda başörtüsü denilince bile tüylerin ürperdiği bir ortamdayız.çocuk ailenin mi devletin mi gözetiminde olmalı veya ne kadar olmalı gibi tartışmaları bile kuru laiklik tartışmalarının altında yapıyoruz. bazı cemaatlerin veya vakıfların dini eğitim de veren anaokulu uygulamaları olduğunu duymuştum ama ne kadar çocuk pedagojisine uygundur o da ayrı bir tartışma konusu. tabi biz de öyle kilise gibi işleyen dini kurumlar yok, yani normal karşılasak bile teknik olarak pek mümkün değil gibi. mesele de o değil zaten ama bizde infial yaratan, bol ünlem taşıyan uygulamaların başka yerlerde sıradan olması biz boşuna mı tartışıyoruz hissi uyandırıyor :) tabi bu gibi şeylerin “normalliğini” gösterebilmek için tutup avrupa’dan şuradan örnek verme durumunda kalmamız da başka bir çarpıklık maalesef. mecbur bırakanlar utansın :p
Evet Amerika’da kiliselere bağlı anaokul hatta kresden liseye kadar okullar var. Türkiye’de bu işlerin hala infial yaratması din ve vicdan Hürriyeti yani laikliğin yanlış anlaşılmasından ve oturtulmamasından kaynaklanıyor. Bugün siyasi otoritenin dindarlığı yada Kemalizmi dayatma arzusunun önünde durabilecek bir sistem ülkemizde yok. Laikliği sindirebilseydik daha Özgür ve birleştirici bir toplum olurduk.
Psikoloji alanından biri olarak kafam bu konuda çok karışık. Yazınıza gayet katılıyorum, psy-I grubundaki tartışmaları da takip ediyorum aynı zamanda. İlk olarak, benim duyumum din psikolojisi alanı başka ülkerlerde psikoloji bölümü altındayken bizde ilahiyat alanı altında doğru mudur? Bu yüzden de ortaya küçük de olsa sorun çıkıyor, temel bilim alanından gelmemiş oldukları için. Ha psikolojiden gelenler çok mu iyi, çok mu şahane şeyler biliyorlar deseniz elbette bir şey diyemem lisans eğitiminden gelen kimse terapi, psikolojik destek vs. konusunda yetenekli sayılmaz. Bana göre en güzeli psikoloji mezunu olup, din psikolojisinde devam eden insanlar bu kadroda görev yapsın :) Çünkü psikolog atamaları ve özellikle sağlık bakanlığına atamaları bu derece düşükken, çok yakın bir alanda kadro açılması birazcık canını sıkıyor insanın.
En sonuncusa da, bu kadroya atanan insanların belki kendi yetkinlikleri, ne yapıp ne yapamayacağı, terapi yapmanın ne demek olduğu ve olmadığı konusunda çok hassas ve bilgili olmaları sanırım, inşallah aldıkları eğitim bunu da kapsıyordur.