Konuk Yazar: Merve B.
Bir nesil var. Burası umutsuzluğun vücut bulduğu kadınların devrine misafirlik ediyor. Bir nesli umutsuzluğa mahkum eden gerçek hayat zombilerinin, hazırlayıp cafcaflı paketlerde sunduğu bir mahkumiyet sarmalı. Bir de bu kadınların daha şanslı olan kızları var. Şanslarının yaver gitmesinde aşka, sevgiye, sadakate bir şekilde şahit olmuş ve umudu daim olan kadınlar bunlar. Bu şansa erişmiş kadınlar, bir nebze daha güçlü kadınlar olabiliyor. Bu tabiri kadınları bölmek için kullanmadım esasında. Sadece bu umutsuz kadınları bu kıvama getiren şeyler olduğu kadar, inançlı, ümitli kadınların da yaşadıkları şahit oldukları birtakım gerçekler var. Bu yazıya pek gitmese de işçilerin haklarını alabilmesi, birilerinin onlara bunu vermesiyle değil daha ziyade işçilerin kendilerinin bu hakkı almalarıyla olmuştur. Belki bu umutsuz kadınların zaman zaman hiçbir şansları yoktu tercih yapabilmek için ya da daha adil ve sevgi dolu bir hayat için. Ama içine düştükleri durumun, kabusun devamlılığı, sürekli öğrenegeldikleri suskunlukla her geçen gün katmerleşiyor. Suskunluk beraberinde büyük korkuları getiriyor bazan da korkular suskunluğu…
Şimdi bir gerçekliğe dönelim; insanın sevmeye ve sevilmeye olan ihtiyacına. Bu noktada kadın bazan suskun olmak zorundadır. Çünkü apaçık bir gerçek olarak rızkını temin edecek özgürlükte değildir. Kadının, erkeğe muhtaç olması için ekonomik özgürlüğüne ulaşmasının gerekli olmadığına inanılır, erkeği de hiçbir ev işi yaptırmamak ve yapmamakla bir kadına muhtaçsın diye büyütürler ve bunu çok güzel içselleştiren beyler için hayatta muhtaç oldukları bir kadın gerekir. Ama unutulan şey şu ki; ne adam, kadının saçını süpürge etmesiyle saadete kavuşabilir ne de kadın, birtakım metalarla iç huzuruna kavuşabilir. Fakat bu işin böyle olacağına olan inanç, inançtan öte çaresizce kabulleniş, aşksız, tutkusuz birçok evliliklere yol açmıştır. Buralarda yakalanılan mutluluğun birtakım parçaları ise bu yuvaların sahibini tatmin etmediğinde ahlaksızlık peydah olabiliyor. Ahlaksızlığı bir eylem bazında kullanmıyorum. Bilakis birçok kereler eyleme dökülmeyen en mutlu anın büyüsünün bile bozulmasına yol açan birtakım düşünceler dudaklardan dökülür ve burada en çok kadın yıpratılır, duygulaı hiç edilip yok sayılır. En güzel anda bile birkaç tane olduğunu düşünsenelerden, en kötü zamanlarda da problemlerden kurtulmak için şimdi başka da olsa ona giderdimlere kadar süren ahlaki yozlaşmalar evin içindeki bir saatli bomba gibi kadını huzursuz eder.
Yıldızların serenatını dinlediğiniz, Ilık, hafif bir esintinin bedeninizi ferahlattığı, ağaç hışırtılarının eşliğinde yürüdüğünüz bir yaz gecesinde dahi bu laflarla başından aşağı kaynar sular döktüren bir edep düşkünlüğünden muzdarip olan umutsuz kadınlar var. Siz bu kadınlar için vasat da diyebilirsiniz pek tabii. Çünkü hiç sevgiyi tatmamış, bihaber insanlar değil bu kadınlar her zaman. Ama vasatlık da bir eksiklik olamaz mı? Bu yapıdaki hadi en iyi tabloyu çizelim de gözümüzün önüne azıcık daha iyimser bir tablo çıksın. Hadi bu seferki daha iyimser senaryoya bir göz gezdirelim. Kadın ve erkek güzel bi anı paylaşıyordur. Kadın, kocasına “Senin gözün cennette de benden başkasını görmez değil mi?” diye sorar, “Huriler falan senin için önemli değil?” Adam “Yoo, Allah vermiş burada seni görüyorum orada da onlar tabi ki.” diyecek cüret ve ahlak yapısındadır. Bunlar daha çok kendini dindar olarak tanımlayan ailelerdeki tablolar. Yani çok da hoş olmayan cephesine ait sahneler. Daha dinsiz olan güruhtaki beylerde ise tıpkı dindar erkeklerdeki gibi aynı anda birden çok kadını sevebileceği, aşık olabileceği inancıyla sadakati biraz öteleyerek basitleşen büyük bir güruh var. Velhasılı tüm bunlar öyle bir toplum yaratıyor ki. Her türlü hovardalık da din kılıfına büründürülebiliyor yahut özgürlükler çatısına sıkıştırılabiliyor. Mutlak parayı kazanan bir adam ve mutlak ev hanımı olan bir düzende adamın kadına her defasında nimet olarak sunup kendisi ona lütfediyormuş gibi verdiği harçlıklarsa kadının yıllarca bitip tükenmeyen bir boynu büküklüğe sürüklüyor.
Tüm bunlar olurken aileyi, aşkı birbirine muhtaçlıktan öte sevgiye olan karşılıklı ihtiyaç ve tutkular üzerine inşa edenler de var. Umudu yeşerten bu kadınlar hala aşka, sevgiye, sadakate inancını yitirmemişlerdir. Aksine var olduğunu bilen bu genç kadınlar, umutsuz kadınlar tarafından gerçekle karşılaşmamış hayalperest, ütopyayı hayat sanan insanlar olarak görülür. Bazan bir adım öteye geçilerek bunlara olan inanç dahi elinden alınmak istenir. Allah umutsuzluktan uzak tutsun cümle inanmışları.
Yorum Ekle