Konuk Yazar: Messi’nin Baldızı
Siz de, “kızımın peşinde kırk boğarsak* gezecek” diye büyütülseydiniz, sizin de kendinizden beklentiniz fazla olurdu. Çünkü büyüdükçe güzelleşecek, mahallenin tüm erkeklerini kendine hayran edecek, aynı zamanda bunu hiçbir şekilde aile adına, namusuna laf getirtmeden yapacak, yere bakıp yürek yakacak, küçük gülümsemelerden, cilveli göz süzmelerden ötesine gitmeyerek herkesi kendinize aşık edecektiniz.
Gel gör ki ben Afrodit değilim. Olduğuma inandırılarak büyütüldüm, ama hiçbir zaman olamayacağım gerçeği, hayatımın yirmi üçüncü senesinde kafama ite kaka kazınmış durumda.
Hani fen bilgisinde ilk söylenen, en küçük parçanın hücre olduğudur ya. Sonra “yalan söyledik, atom da vardı” dendi. En son “o da değil, elektronu var daha işin” oldu. Bu bize öğretilen de, toplumsal, hazin bir aşk yalanıdır. Tüm genç kızları beklenti içine sokar. Sandırılırız ki bir erkeğin bize verdiği değerdir kıymet ölçütümüz. Eleştirilen başlık parası mevzusundan çok da uzak bir kavram değil aslında. Mesaj atıldığın kadar, buluşmaya çağırıldığın kadar, konuşulduğun kadar varsın. Ama o kadar da konuşulmamalısın. Herkesin diline pelesenk olmamalısın mesela. Sokakta hanfendi, mutfakta aşçı, yatakta fahişe olmalısın. İdeal “erkeği” bulana kadar aramaktansa, eline geçeni “adam etme” çabasına girmeler de bu yüzden bence. Adam olmak istemeyen adamları zorla kolumuza takmalar, onlara kimlik biçmeler, korunmalarına sığınmalar. Biri de demedi ki “Aga bu kim?”. “Erkek dediğin beni taşıyabilmeli” cümlesindeki basit makine işlevini gören o “erkek” kim? Ben düştüm mü ki beni kaldırsın? Ben kendim kalkamıyor muyum ya da?
Bir öğleden sonra, gene atılmayacak o buluşma hamlesini beklerken geliyor aklıma hep bunlar. Şimdi de diyecekler ki “hah, belliydi derdinin bir erkek olduğu”. Değil, “mesele sadece bir erkek değil, siz hâlâ anlamadınız mı?” Önünüze çıkan her feminist düşünceyi “evde kalmış” etiketiyle yaftalamalarınız da bu yüzden. Konduramamalarınızdan. Buradan vicdanlara sesleniyorum, sen, 5 yıllık düzeyli ilişkisini mezuniyetinden sonra evlilikle “taçlandıracak” kadın kardeşim; sen, bir türlü bir ilişkide “dikiş tutturamayan” güzel bacım; hayatındaki partner mefhumu “erkek cinsi” olan tüm kadınlar, daha kendi sorumluluğunu alamayan bu küçük erkek çocuklarına bu kadar büyük kimlikler biçmemiz, neden? Boyundan kat kat büyük takım elbiseler giydirip, adam oldurmacalarımız niye? Bırak donunu ayaklarında süre süre gezsin, sen ondan çok daha büyük bir varlıksın annecim, kendini bu kadar yıpratmaların niye?
Devamı gelecektir. Öpüyorum.
—
seni tanıyor muyum messinin baldızı? ama daha dün gece bir arkadaş ortamında konu aşka gelince biraz geyik biraz gerçek “beni taşısın seveceğim erkek” demiştim. tüm romantizmimi yerle yeksan ettin aro.
aslında beni taşıyan erkekle birlikte olmalıyım beklentisi de yanında kendinden daha başarılı olan (olma ihtimali olan)kadın olursa komplekslere girebilecek erkeklerden kaynaklanıyor. en sonunda diyorsun ki tamam şekerim en iyisi kendimden daha başarılı, daha zeki, daha şöyle daha böyle daha daha… bir erkekle birlikte olayım ki o da rahat olsun ben de. sonra bakıyorsun ki böyle bir erkek yok ya da sen de aslında o kadar da iyi değilsin. ha bunu farketmen yine iyi bir derece. insanın egosu ile yüzleşmesi, burnunun sürtünmesi iyidir her zaman. senin bahsettiğin gibi aslında bu zamana kadar nasıl pohpohlandığını farketmek güzel. ama iş biraz daha ileri gidip “aslında ben mi biraz arka planda kalabilecek kadın olmayı öğrensem” diye düşünmeye başlayıp da kendini aslında hiç de iyi olmadığına inandırdığında ve kendini içten içe ezmeye başladığında kötü.
sorun tam da senin dediğin gibi kadına yanındaki erkeğe bakarak değer biçmek. bu durum kadının kendisine başka bir erkek tarafından değer biçmesi ile bitmiyor ama. maalesef hepimiz kadınları yanındaki erkeklerle değerlendirmeye tâbi tutmaya çok meyilliyiz. erkeğin başarılarını da başarısızlıklarını da kadının başarısı/başarısızlığı olarak görmeye…
@iflah olmaz romantik, aslında daha önce bloggerda, şu an ekstra olarak başka bir blogda yazıyorum, belki görmüş olabilirsin yazılarımı. bu nick eski nicklerimden biri :) demişsin ya “böyle bir erkek yok ya da sen de aslında o kadar da iyi değilsin”: işte o noktada yaşadığım ve çevremdeki kadınların yaşadığı tüm deneyimlere dayanarak gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki, “öyle bi erkek yok” :) yine de egomuzla yüzleşecek kadar insanız biz, kadın olmak bunu gerektirir :) son tespitlerde haklısın, bunu belki fark etmeden, otomatik olarak biz de yapıyoruz. arkadaşlarımızın yanına erk*kleri “yakıştıramamak” mesela, belki bizim de dayatmalarımız var subliminal. yine de bu konuda biraz “dişe diş-kana kan” tavrından yanayım, bu kadar zamandır biz sindirildik, varsın biraz da onlar bastırılsın :)
Bu aralar ben de buna kafa yoruyordum. Bir erkeği annesinden sonra kaç kadın daha büyütmeli yahut bir kadın çocuğundan önce kaç adam büyütür ? Ya da erkekler hiç büyüyor mu ? :)
@vircinya leguin, erk*klerin büyümesi kadınların sorunu olmamalı olcak buna tek cevabım :) varsın büyümesinler, çekmek zorunda mıyız? kendi kendine biyolojik yeterliliğini sağlayacak evreden sonra, standart bir kız çocuğu nasıl gelişip büyüyor, aha bunlar da öğrenecekler, öyle ya da böyle. y kromozomunun verdiği dayanılmaz hafifliğe, konformistliğe son! :)
evet, şimdi güzel oldu bu yazı.
doğru ve fakat cevapsız sorular sanırım, vircinya. ve evet, baldız, bu konformizm sorgulamasının gelecek nesil erkeklerine benimsetilebilmesini, yahut onlar için algılanabilir ve yaşanmak durumunda kalan gerçeklik olabilmesini umuyorum.
ümitlerimiz aynı yönde :)